Noel ve Noel Baba üzerine Hasan Ali Yücel’in bir yazısı
Hz. İsa’nın doğduğu tarih olarak kabul edilen 24 Aralık ve sonrasındaki bir hafta tüm Hıristiyan âleminde Noel Bayramı, 1 Ocak ise yeni yılın ilk günü sayılmaktadır.
1 Ocakla başlayan yıl, Hıristiyan dünyanın yeni yılı olmasına rağmen Hıristiyan olmayan dünyanın büyük bir bölümü tarafından da yeni yıl olarak kabul edilmekte ve aynen Hıristiyan âlemindeki gibi eğlence ve şenliklerle karşılanmaktadır.
Müslüman ülkelerde “1 Ocak”a, doğuma bağlı, doğumla ilgili bir başlangıç olmasından dolayı “Miladi yılbaşı”, devamına da “Miladi yıl” denmektedir.
Kabulünden bu yana Miladi yıl Türkiye’de kavgasız, çekişsiz yürüyor; üzerinde bir ayrışma, tartışma bulunmuyor. Toplumun çoğunluğu tarafından içselleştirilmiş durumda. Ama “Noel”le başlayan yeni yılı karşılama, eski yılı uğurlama amaçlı eğlence, tören ve etkinlikler başından beri ilericilik-gericilik, çağdaşlık-tutuculuk bağlamında ayrışmalara, kutuplaşmalara neden oluyor.
Toplumun kentli, laik, çağdaş olarak kabul edilen kesimi, Batılılar gibi yılbaşı kutlamaları yaparken dindar çevreler ve bazı halk kesimleri bu anlamda çabalardan uzak duruyorlar.
Yılbaşı şenlikleri, kutlamaları hakkında eleştirel mahiyette söylenen şeyler laik kesimi, savunulması da dindar/muhafazakâr kesimi rahatsız ediyor. Bu nedenle biz burada sözü merhum Hasan Ali Yücel’in konumuzda bir hakem işlevi görecek yazısına bırakıyoruz.
Hasan Ali Yücel’in yazısı, “Pazartesi Konuşmaları” adlı kitabında yer alıyor ve 1940’larda yayımlanmış. Yazının imlasına hiç dokunmadık.
Noel ve Yılbaşı
“Hemen bütün dünyanın kullandığı milâdî tarih, bundan birkaç yıl önce, tamamıyla pratik hayat bakımından kabul edildikten sonra, kânunusaninin (Ocak ayının) biri, hafızalarımızda iz tutan bir gün olmaya başladı. Şehirlerimizde birçok aileler, yeni yılı kutlamak için evlerde, dışarıda güzel toplanmalar yapıyorlar. Yiyerek, içerek, gülerek, eğlenerek hayatlarının bir senesini bitirip yeni yıla giriyorlar.
Bu eğlencelerin ne Hazreti İsa ile, onun doğuşu ile, ne de Noel baba ile hiçbir alâka ve münasebeti yoktur. Bunlar, sadece yeni yıla neşeli girme arzusuyla ve eski yılın aynı şekilde geçirilmesi dolayısıyla yapılmış birer eğlenceden başka bir şey değildir. Yılbaşının Türkün layık ruhunda kendi geçirdiği bir yılın geçireceği bir yıla girişinden başka hiçbir manası olamaz.
Gazetelerde, bazı müesseselerimizin yaptıkları çocuk müsamerelerinde Noel babayı başında kürklü külahı, sırtında gocuğu, elinde değneğiyle temsil ettiklerini gördüm. Bizim an’anelerimizde Noel baba diye bir şahsiyet bilmiyorum. En eski bir tarihin sahibi olmakla beraber, Türkün her yılı, bir evvelkinden daha genç olarak Türk yavrusunun hayaline girmelidir.
Kamburu çıkmış, soğuktan donmamak için deriden elbiseler giymiş, süpürge sakallı semboller bizde yoktur. Bizim Ay dedemiz ne kadar güler yüzlüdür; neşesinden yanakları elma gibi tortop olmuş, onun kadar taze ve canlıdır. Biz böyle tanıdık çehreler isteriz ve çocuklarımızın böyle güler yüzler görmeye alıştırılmasını bekleriz.
Avrupalılar, Hıristiyanların peygamberi olan Hazreti İsa’nın doğumunu, doğduğundan dört asır sonra kutlamaya başladıkları zaman, mahiyeti tamamıyla dinî olan bu törene kendi an’anelerini sokmaktan geri durmamışlardır. Noel babanın giyinişi, soğuk ülkelerin, karlı buzlu diyarların hatırasını taşır.
Hıristiyanlığın çıktığı yerlerde kürke ihtiyaç olabilir miydi? Eğer dediğimiz gibi, putperest an’aneler bu işe karışmasaydı, Noel ağacı, zeytinden olmalı idi. Noel baba ve onun telli pullu ağacı, bir cenuplu (güneyli) hayalinin mahsulü değildir, ancak bir şimallinin (kuzeylinin) yarattığı sembol olabilir.
Türk çocuğuna şeker, oyuncak ve yemiş getiren, Noel baba değil, kendi öz babasıdır.”
Tüm yakınlarımın, arkadaşlarımın, tanıdıklarımın, milletimimizin milâdî yeni yılını kutlar; iyiliklere, güzelliklere, başarılara vesile olmasını dilerim.
İsmail ÖZCAN & Eğitimci Yazar
Yorumlar