Mülteci karşıtı söylem çocukları vuruyor
İSTANBUL – UHA HABER / Mülteci çocuklarla çalışan psikolojik danışmalar, nefret söyleminin okullarda akran zorbalığına ve ayrımcılığa neden olduğuna dikkat çekiyor. On ilde okullarda başlatılan uyum projesine katılan öğretmenler anlattı.
“Sınıfımızda birçok şeyler değişti. Empati kurmayı öğrendik.”
Mersinli 10 yaşındaki Ecrin, 6’sı Suriyeli, 1’i Iraklı 23 öğrencinin eğitim gördüğü bir devlet okulunda okuyor. Ayrımcılıkla mücadele etmek için hayata geçirilen bir projenin sonunda, sınıf öğretmeni Suna Yelçi’ye bu notu iletmiş. Ecrin gibi proje sayesinde empati kurmayı öğrendiğini düşünen çocukların sayısı az değil.
Çoğunluğu Suriyeli olan mülteci çocukların sosyal uyumlarını artırmayı hedefleyen “YanYana Projesi”, Türkiye’nin mülteci nüfus oranı en yüksek 10 ilinde, yani Kilis, İstanbul, Mersin, Hatay, İzmir, Bursa, Adana, Antep, Urfa, Konya’da uygulandı. Birey ve Toplum Ruh Sağlığında İZ Derneği (Bir İZ), AB Demokrasi ve İnsan Hakları için Avrupa Aracı desteği ve Milli Eğitim Bakanlığı ile yürütülen, ayrımcılığı azaltma ve kaynaştırma odaklı interaktif etkinliklerden oluşan proje, 40 binden fazla ilkokul ve ortaokul öğrencisine ulaştı.
Ancak projenin İstanbul’da düzenlenen basın toplantısına katılan psikolojik danışman ve öğretmenlerin de dediği gibi, başarıya ulaşmak kolay olmadı. Bunun nedenlerinden biri, Urfa’da görevli psikolojik danışman Mehmet Ağaç’ın Albert Einstein’ın hatırlattığı sözünden kaynaklanıyor:
“Önyargıları kırmak atom çekirdeğini parçalamaktan daha zor.”
“Tek başlarına oturuyor, içlerine dönüyorlar”
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanan bir rapora göre, 2022 itibari ile Türkiye’de yabancı uyruklu çocukların yüzde 68,51’i eğitim alabiliyorken yüzde 31,49’u eğitim hakkından mahrum kalıyor. Rapor, Türkiye’de bulunan okul çağındaki Suriyeli çocukların ise yaklaşık üçte birinin okula hiç gidemediğini ortaya koyuyor. Resmi verilere göre, okula gidemeyen Suriyeli çocuk sayısı 393 bin 547. Eğitimine devam edebilen mülteci çocuklar ise okul ortamında sıklıkla ayrımcılık ve ötekileştirmeye maruz kalıyor.
Fotoğraf: Burcu Karakas/DW
YanYana Projesi’ne katılan öğretmenler, öğrencilerle yaptıkları çalışmalarda yemek ya da müzik gibi kültürlerarası benzerliklere odaklandıklarını, bu çalışmalar sırasında kendi önyargılarının da kırıldığını dile getiriyor. Çocukların önyargılarının genelde evde duyduklarından kaynaklandığını dile getiriyorlar. DW Türkçe’ye konuşan, Urfa Akçakale’de bir köy okulunda çalışan psikolojik danışman Ayda Yılmaz, öncelikle önyargıların beslendiği kanalları yıkmak gerektiğini belirtiyor.
“Ayrımcılık çok var. Arap öğrenciler dışlanıyor. Oyuna alınmıyorlar. Tek başlarına oturuyorlar, kendi içlerine dönüyorlar. ‘O Arap, bizden değil’ gibi söylemler olabiliyor. Bu söylemin beslendiği çok alan var. Aile besleyebiliyor ya da televizyonda duyabiliyor. Dili düzeltmek, ‘Ben’ değil, ‘Biz’ diyebilmek önemli.”
İzmir’de çalışan psikolojik danışman Tülay Kaya, bir Suriyeli öğrencisinin sınıfta “istenmeyen kişi” ilan edildiğini aktarıyor. Çocuğun devamsızlığı üzerine durumun ayırdına vardığını söyleyen danışman, “Onun gelmediği günlerde sınıfın adeta bayram ettiğini, Suriye’de okurken ise okul birincisi olduğunu öğrendim. Dil sorunu nedeniyle kendini burada gösteremiyordu” diyor.
Mülteci karşıtı söylem nedeniyle okullarda akran zorbalıkları da yaşanıyor. DW Türkçe’ye konuşan Hatay Antakya’da görevli psikolojik danışman Buse Karakadılar, tanık olduğu bir olayı anlatıyor:
“Türk öğrenciler rehberlik odasını dahi sahipleniyor. ‘Burası Türklerin, biz buradayız. Girme’ diyenler olabiliyor. Bunu duyan mülteci öğrenciler arasında kendisini iletişime kapatan, sanki gözünün ışığı sönen çocuklar gördüm.”
Hatay Antakya’da görevli psikolojik danışman Buse Karakadılar Fotoğraf: Burcu Karakas/DW
“Bu sene sınıfımda daha az Türk öğrenci var”
Karakadılar’ın 13 yaşında Suriyeli bir kız öğrencisi olmuş. Psikolojik danışman, 10 yıl önce Türkiye’ye sığınan ailenin kızıyla yaptığı görüşmeyi unutamıyor.
“‘Hayatımda siyah dışında hiçbir renk yok’ demişti. Proje kapsamında yaptığımız görüşmeler sonunda renkli kıyafetler giymeye başladı. Tuval almıştım kendisine, resimde iyiydi. Resim yapmaya başladı. Resimleriyle yarışmalara katıldı.”
Buse Karakadılar’a göre, Hatay ili Suriye ile komşuluğu nedeniyle ayrımcılık konusunda Türkiye’deki birçok kentten daha avantajlı durumda. Çocukların sınıflara evde duyduklarını taşıdığını o da söylüyor.
“‘Çocuklarımın onlarla okumasını istemiyorum’ diyen çok veli var. Mesela, bu sene sınıfımda geçen senelere göre daha az Türk öğrenci var.”
Mültecilerin yoğunlukta yaşadığı illerin başında İstanbul geliyor. İstanbul’un Gaziosmanpaşa ilçesinde görev yapan, ismini vermek istemeyen bir psikolojik danışman da mülteci çocukların dışlandıklarını, oyunlara alınmadıklarını, “O yabancı, anlamaz”, “O Suriyeli, bilmez” gibi sözlerle etiketlendiklerini aktarıyor. Okulunda Ukrayna, Afganistan, Pakistan ve Suriye’den gelen çocuklar bulunan öğretmen, çift taraflı akran zorbalığına dikkati çekiyor:
“Çocukların farklılıklara saygı göstermesi için eğitimler yapıyoruz. Ötekileştirmenin ortadan kaldırılması için çalışıyoruz. Her iki taraf da akran zorbalığına maruz kalabiliyor. Mülteci çocuklar dil problemi nedeniyle kendilerini ifade edemediklerinde fiziksel davranışlarda bulunabiliyor. Hiç Türkçe bilmeyen, yani hiç iletişim kuramayan öğrencilerim var.”
Mülteci çocuklarla Türkiyeli çocukların bir arada yaşamasını kolaylaştırmak amacıyla uygulanan projeye katılan dördüncü sınıf öğrencisi İremsu’nun sözleri ise çocuklar arasında köprü kurabilmenin önemine işaret ediyor.
“Bence sevgiyi, görgüyü tüm dünya görsün. Çok güzel oyunlar oynadık. İyi ki oyunlarımızı oynamışız.”
Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştir
[UHA Haber Ajansı, 21 Haziran 2022]