Misafirlikten ev sahipliğine, 60 yıllık göçün izleri
UHA HABER / Türkiye’den Almanya’ya iş gücü göçü 60 yılı geride bırakırken, birkaç yıllığına çalışmaya gelen Türk işçilerinin geri dönmediği, onların çocukları ve torunlarının Almanya’da artık kalıcı olduğu süreçte neler yaşandı?
Neden işgücü göçüne ihtiyaç duyuldu?
Almanya İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra sanayide ve ekonomide büyük bir atılım yaptı. Savaşta adeta yerle bir olan ülke, yeniden kurulmaya başlandı. 1950’lerde ağır sanayi ve demir çelik gibi sektörlerde elde edilen başarılar “Alman mucizesi” olarak tarihe geçerken, mevcut iş gücü bu sanayi atılımı karşısında yetersiz kalmaya başladı. İstihdam açığını kapatmak için yurt dışından “Gastarbeiter” (Misafir işçi) davet edilmesi kararlaştırıldı. 1955’te İtalya, 1960’ta İspanya ve Yunanistan, 1961’de de Türkiye ile “işgücü anlaşmaları” imzalandı.
Türklerin göçü 1961’den önce başladı
Türkiye ile Almanya arasında “İşgücü Anlaşması” 1961’de imzalansa da Türk işçilerinin Almanya’ya gelişleri daha eskilere dayanıyor. Osmanlı Devleti döneminde de Almanya’ya eğitim veya çalışmak üzere gelen Türkler bulunuyordu. Birinci Dünya Savaşı’ndan önce 1913 yılında Berlin’de eğitim veya çalışmak üzere bulunan Türk sayısı kayıtlara bin 301 olarak geçti. Türkler 1950’lerin sonlarından itibaren Almanya’ya kendi imkanlarıyla, kendileri iş bularak gelmeye başladı. Anlaşmadan yaklaşık 8 ay öncesine ait olan, 17 Şubat 1961 tarihli Hürriyet gazetesindeki bir haberde Almanya’da yaklaşık 8 bin Türk işçisinin çalıştığı belirtiliyordu. Ayrıca 1950’lerin ortalarında Türk gençleri staj için Almanya’ya geldi, önemli bir kısmı Almanya’da daha sonra işçi olarak kaldı. 30 Ekim 1961’de eski başkent Bonn’da imzalanan İşgücü Anlaşması ile Türkiye’den Almanya’ya iş gücü göçü resmi bir boyut kazanarak, belli düzenlemelere tabi tutulmuş oldu. Bu tarihten itibaren göç sistemli olarak gerçekleştirildi.
Anlaşma göçü hızlandırdı
60 yıl önce imzalanan anlaşmadan sonra Türkiye’den Almanya’ya iş gücü göçü hızlandı. Alman hükümeti, yapılan anlaşma kapsamında İstanbul Tophane’de bir irtibat ofisi açtı. Almanya’nın Türkiye’den işçi alacağını duyanlar bu irtibat bürosuna gelerek müracaatta bulunuyordu. Sağlık muayenesinden geçmeyi başaranlar işçi olarak Almanya’ya gelip, fabrikalarda veya madenlerde çalışmaya başladı. Bu tarihten itibaren Almanya’ya işçi olarak giden Türklerin sayıları sürekli arttı. 1973’te göç resmen durdurulduğunda Almanya’daki Türk işçilerinin sayısı 1 milyonu bulmuştu. Yabancı işçi sayısı ise 2,5 milyonu geçmişti.
Göç aile birleşimleri ile sürdü
1973’te göçün resmen durdurulması işçi akının hızını önemli ölçüde kesti, ancak bu kez aile birleşimleri başladı. Almanya’ya kısa süreliğine çalışmak için gelen Türklerin baştaki planları zamanla değişti ve geri dönüş planları sürekli ertelendi. Geri dönüş planlarını erteleyen Türk işçileri, memlekette bıraktıkları eşlerini ve çocuklarını da getirmeye başladı. Böylece bu tarihten itibaren göç daha çok aile birleşimi çerçevesinde gerçekleşti. Federal İstatistik Dairesi’nin verilerine göre 2020’de Almanya’da toplam bir milyon 461 bin 910 Türk vatandaşı yaşıyor. Ancak Alman vatandaşlığına geçen ya da 2000 yılından sonra doğup Alman vatandaşı olarak kaydedilen Türkiye kökenliler bu istatistikte yer almıyor. Türkiye ve Uyum Araştırmaları Merkezi Vakfı’nın verilerine göre ise Almanya’da 2,8 milyon Türkiye kökenli yaşıyor.
Sosyal ilişkilerde canlanma
Ailelerini yanlarına getiren Türk işçileri, çocuklarını anaokullarına, okullara yazdırdılar. Buralarda Alman ailelerle karşılaştılar. Daha önceki Heim (yurt) yaşamlarında daha çok kendi aralarındaydılar. Almanlarla ilişkileri iş yerleriyle sınırlıydı. Büyük bir çoğunluğunun Almanca bilgisi hiç yok denecek kadar azdı. Eşler ve çocukların gelmesi onların yaşamlarında da yeni pencereler açılmasına yol açtı. Ancak bu ilişkiler sadece ilgili alanlarla sınırlı kaldı, sosyal ilişkilere dönüşemedi. Almanya’da Türkiye kökenlilerin nüfusunun artması, uyum tartışmaları, Alman ve Türk toplumlarının yakın ilişkiler kuramaması karşılıklı olarak önyargıları da besledi.
Irkçı saldılar can aldı
1990’den sonra Türklere ve Müslümanlara yönelik ırkçı saldırıların artması Türkiye kökenliler arasında tedirginlik yarattı. 1992’de Mölln’deki evlerinin ırkçılar tarafından kundaklanması sonucu üç Türk, 1993’te Solingen’deki ırkçı saldırıda ise beş Türk yaşamını yitirdi. Aşırı sağcı terör örgütü Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) 2000-2007 yılları arasında aralarında sekiz Türkiye kökenlinin de bulunduğu 10 kişiyi öldürdü. Enver Şimşek, Abdurrahim Özüdoğru, Süleyman Taşköprü, Habil Kılıç, Mehmet Turgut, İsmail Yaşar, Mehmet Kubaşık ve Halit Yozgat NSU tarafından katledildi. 2020’de Hanau’da beşi Türk dokuz göçmen kökenlinin yaşamını yitirdiği ırkçı saldırı, Almanya genelinde tepkiyle karşılandı.
Türk girişimcilerinin ekonomiye katkısı 50 milyar euro
Almanya’nın İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki kalkınmasında katkıları olan Türk göçmenler günümüzde de ülkenin gerek sanayisinde gerek sosyal yaşam alanlarında önemli bir güç oluşturuyor. Düsseldorf merkezli Almanya Türk İş İnsanları ve Sanayicileri Derneği (ATİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Aziz Sarıyar ülke genelindeki 100 bin civarındaki Türk girişimcinin 500 binden fazla insanı istihdam ettiğini ve Alman ekonomisine yılda yaklaşık 50 milyar euro katkı sunduğunu ifade ediyor.
Sanattan, spora, bilimden, siyasete…
Almanya’daki Türkiye kökenliler sadece sanayide değil, bilimden sanata, politikadan dijital sektörlere kadar çok geniş bir yelpazede de etkililer. Siyasette ilk Türk bakan Aygül Özkan ve Federal Meclis Başkanvekili seçilen Aydan Özoğuz, Yeşiller’in eski eş genel başkanı Cem Özdemir, Hannover Anakent Belediye Başkanı Belit Onay, tıpta BioNTech’in kurucuları Prof. Dr. Uğur Şahin, Dr. Özlem Türeci ve yapay kalp uzmanı Dr. Dilek Gürsoy, fizikte Prof. Dr. Onur Güntürkün, bilimde Göttingen Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Metin Tolan, medyada Deniz Yücel, Özlem Topçu, Nazan Eckes, Pınar Atalay, futbolda İlkay Gündoğan, Mesut Özil, Halil-Hamit Altıntop kardeşler, sinemada Renan Demirkan, Fatih Akın, Sıla Şahin, Erol Sander, Mehmet Kurtuluş öne çıkan bazı isimler.
Haber: Tuncay Yıldırım / DW
[UHA Haber Ajansı, 30 Ekim 2021]