Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Bahçeli, “İnsan beyni değirmen taşı gibidir, içine bir şey atmazsanız kendi kendini öğütür”

ANKARA – UHA HABER / Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Boğaziçi Üniversitesi’ndeki her gelişme açıkça çarpıtılmıştır” dedi.
(MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Türk Gençliği’ne seslenişinde şöyle devam etti:
“Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün isabetle söylediği şu tarihi ifadeler herkesin, her kesimin kulağına küpe olmalıdır: “Yetişecek çocuklarımıza Türkiye’nin istiklaline, kendi benliğine ve milli ananelerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir.” Büyük İslam düşünürü İbni Haldun’un ders niteliğindeki, “İnsan beyni değirmen taşı gibidir, içine bir şey atmazsanız kendi kendini öğütür.” sözüyle aziz Atatürk’ün düşüncesi neredeyse aynı kalıptan çıkmış gibidir. Gençlerimize özellikle hatırlatmak isterim ki, haklı olmak en güçlü silahtır. Hukuka bağlılık hakkın yanında durmaktır. Haklılık, tek yanlı bir dayatma, tahammülsüzlük, öfkenin kontrolüne girmek, benden sonrası tufan olsun demek değildir. İnsanı insan yapan şahsiyetidir. Ve haklı olan şahsiyetli bir duruşla öne çıkacaktır. Bir başka altı çizilmesi gereken husus da şudur: Fikir, bilgi, eğitim, kariyer hedefleri şahsiyet haline gelmedikten sonra herhangi bir anlam ihtiva etmeyecektir. Şahsiyeti olanın amacı vardır, amaç yoksa her şeyin çarpıtılması kaçınılmazdır. Mesela Boğaziçi Üniversitesi’ndeki her gelişme açıkça çarpıtılmış, gençliğin kabına sığmaz niteliği hain çevreler tarafından kullanılmak istenmiştir. Bu işin içinde ne yazık ki bazı siyasi partiler de yer almıştır.
Kendi evlatlarına el bebek gül bebek muamelesi yapan, başkalarının evlatlarını siyasal ihtirasları için kavgaya yönlendirenler zilletin dipsiz çukuruna düşen sorumsuz ve kirli zihniyetlerdir. Bu çürük ve günahkar zihniyet failleri, büyük bir tezat ve ikilik içine gömülü halde olduklarından dolayı sürekli bocalıyorlar. Hiç biri sırtında taşıdığı ve muhafazaya mecbur olduğu mevki veya paye ile ahenk içinde yaşamıyor. Kafaları zeka itibariyle olsun, vatan sevgileri itibariyle olsun, hakikaten merhamete muhtaçtır. Şahsiyetleri kırpıntı bohçası gibidir. Üstelik her şeyleri de iğretidir. CHP’den tutun İP’e kadar, HDP’den tutun diğerlerine kadar çirkin manzara aynısıyla bunu göstermektedir. Sevgili gençlere tavsiyem, şahsiyetinizi kazanın, kazandıysanız sağlamlaştırın, faziletlerinizi kemale eriştirin, kendinizi yetiştirin, mensubiyet bilincinizi her daim müdafaa etmeyi göze alın.
Zira cisminizle değil ruhunuzla insan olacağınızı lütfen aklınızdan çıkarmayın. Bunun için de her yaptığınız işe inanın, bağlanın, daha doğrusu yüreklerinizde hissedin. Merhum şairimiz Arif Nihat Asya diyordu ki: “İnanmak, basamakların çıkamadığı yere kanatlarınla tırmanmaktır.” Neyin yanlış, neyin doğru olduğuna vicdan fermanımızı dinleyerek karar vermeliyiz. Vazoyla saksının farkını bile çiçeklerden sormak durumundayız. Gençlerimiz müsterih olsunlar, zaman öncelikleri hep değiştirmiştir. Hiç kimse kuyunun dibindeyim diye de üzülmemelidir. Belki oradan da bir kapı aralanacak, Hz. Mevlana’nın dediği üzere, kuyuya düşen Yusuf olup çıkacaktır.
Merhum Hocamız Prof. Dr. Ali Fuad Başgil’in kaleme aldığı “Gençlerle Başbaşa” isimli koleksiyon niteliğindeki başucu kitabının ilk cümlesi şöyle başlar: “Yetişme ve muvaffak olma yolunun genç yolcusu! Bil ki tuttuğun yolda birçok tehlikeli geçitlerin ve yol kesen düşmanların vardır…Bu düşmanlar, senin gibi hayatın henüz eşiğindeki tecrübesiz masumlara musallat olmayı çok sever…” Bugüne kadar olan, bundan sonra da olması beklenen gerçek bu değil midir? Gençlik körpe ümitlerin dimağı, hayal ile heveslerin insan zihninde dağınık bulutlar gibi uçuştuğu bir dönemin kaynağıdır. Bugünün genci yarının yetişkinidir. Bugün atılan her adım yarınların yetkinliği veya yitikliğidir. Hepimiz genç olduk, bundan mütevellit hatalarımız, heyecanlarımız, zaman zaman hezeyanlarımız, bazen de hesabını yapamadığımız hayal kırıklarımız oldu. İnsanız, beşeriz, haliyle şaşmak bize özgüdür. Kanın damarlarda hızlı aktığı çağlarımızda dünyaya kafa tutacak, hatta baştan ayağa değiştirmeye teşebbüs edecek bir cüretin müdavimi ve misafiriydik.
Dünü bugüne bağlayan köprübaşları mahcubiyet zincirleriyle tutulmuştur.
Bu misafirlik süresinin hayatın geri kalan kısmının rotasını etkileyecek kapasite ve kalibreye sahip olduğunu sonraki yaşlarda hem müşahede hem de mütalaa ettik. Yeri geldi yılgınlığın tozunu yuttuk, görüş mesafemiz azaldı. Yeri geldi çılgınlığın tomurcuklanmasıyla yürüdük, gösteriş ve görünüş mesabemiz bizi ana güzergahımızdan uzaklara savurdu. Ancak niyetimiz halisdi, düşüncemiz harbiydi, fikriyatımız hasbiydi, akıbetimiz çok şükür hayroldu, harcı da haysiyetle karıldı. Hayatın belli bir aşamasından sonra bazı aksiliklerin, bazı eksikliklerin telafisi çok müşkülatlıdır, bir bakarsınız önünüzde sadece geçmişinizin derinlere işlemiş silik izlerinden, bulanık hatıralarından başka bir şey bulamazsınız. İhtimaldir ki, her şey için çok geç kalınmıştır. Dünü bugüne bağlayan köprübaşları mahcubiyet zincirleriyle tutulmuştur. Böyle bir açmaza sürüklenmemek için hayatın erken dönemlerinde yapılması gereken ödevler, yerine getirilmesi gereken bireysel ve toplumsal görevler vardır ve bellidir. Bu konuda erken davranmak yerine geç kalınırsa, hayatın zorlu yolları, trajik yanları, sancılı süreçleri teker teker belirginleşecektir.
Fikir büyüklerimizden Merhum İsmail Gaspıralı’nın tam da buna uygun bir sözünü özellikle paylaşmak isterim: “Satmak kolay, almak zordur. Gitmek kolay, dönmek zordur. Yıkılmak kolay, kalkmak zordur.” Gençlik filizlenmiş dinamizmiyle zoru, zor olanı, zorlu imtihanları başaracak kırattadır. Dünya dönüyor, hayat biteviye ilerliyor, yaşanan her anımız tarihe karışıyor. Kaldı ki, büyük düşünürümüz Ali Kuşçu’ya göre, “Eğer dünya dönmüyorsa zaten bizler ölüyüz” demektir. Gençlik manevi bir servettir, aynı zamanda geleceğin beşeri sermayesidir. Bu nedenle israf edilmemeli, boşuna geçirilmemeli, kör ve köhne maceraların karanlık girdabına tıpkı bir ceset torbası gibi atılmamalıdır. Gençlerimizin safiyane düşünceleri, samimi dilekleri, meşru beklentileri, haklı istekleri muteberdir, muhteremdir. Konuşmak, tartışmak, paylaşmak, daha iyiyi aramak, daha güzeli amaçlamak insan olmanın alameti farikasıdır. (Devam edecek)
[UHA Haber Ajansı, 10 Mart 2022]