Lemkin Enstitüsü: Ermenistan Başbakanı Paşinyan’ın ‘Soykırım’ inkarcılığı hakkındaki muğlak yaklaşımını kınayan açıklama
* Avrasya İncelemeleri Merkezi’nin (AVİM) Notu: Soykırımın Önlenmesi İçin Lemkin Enstitüsü’nün aşağıdaki Türkçeye çevirdiğimiz açıklamasını paylaşmamızın nedeni, söz konusu açıklamanın Enstitünün ciddiyetsiz tutumunu ve gerçeklerden kopup düşünce yapısını ortaya koymasıdır.
* Lemkin Enstitüsü gibi “soykırım endüstrisinde” faaliyet gösteren kuruluşlar, belirli siyasi hedefler doğrultusundaki soykırım anlatılarının dayatılmasını talep eden lobi gruplarından aldıkları fonlarla ayakta kalmaktadır.
* Türkiye söz konusu olduğunda, tarihi veya hukuki dayanak olmasa bile bu ülke soykırım suçlamasıyla şeytanlaştırılmalıdır.
* Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, Ermeni halkına karşı bir soykırım yapıldığına inanmasına rağmen Ermenistan’ın daha gerçekçi bir dış politika izlemesi için soykırım anlatısının bazı kalıplaşmış söylemlerini sorgulamaya isteklidir.
* Paşinyan’ın sözleri soykırım endüstrisinin meşruiyetini ve dolayısıyla bahsi geçen endüstride çalışan “soykırım akademisyenlerinin” gelir kaynaklarını sekteye uğratmakla tehdit ettiği için, bu durum Lemkin Enstitüsü gibilerini endişelendirmişe benzemektedir.
Soykırımın Önlenmesi İçin Lemkin Enstitüsü (10 Mayıs 2024)
[“Artsakh (Karabağ) soykırımının”] gerçekleşmesinin ardından Lemkin Enstitüsü, Güney Kafkasya’da adaleti ve hesap verme mecburiyetini savunmakla beraber, soykırımı önleme çalışmalarına da aktif olarak katılmaya devam etmektedir. Her ne kadar dâhili bir soykırım tehdidi söz konusu olmadıkça devletlerin iç işlerine karışmasak da, Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın soykırımın önlenmesi, soykırımın tanınması ve geçiş dönemi adaleti gibi temel ilkelerden uzaklaştığı izlenimi veren ve doğrudan Ermenistan’ın ulusal güvenlik meseleleriyle ilgili olan son açıklamalarından kaynaklanan endişelerimizi dile getirmemiz gerekmektedir.
Başbakan Paşinyan’ın 24 Nisan 2024’daki [“Ermeni Soykırımını Anma Günü”] açıklamasının yanı sıra, Paşinyan’ın yardımcısı Hovik Aghazaryan’ın Ermenistan’ın Türkiye’ye karşı adaleti sağlamak için yasal dayanağını sorgulayan son röportajı ve Sivil Sözleşme partisi üyesi ve milletvekili Andranik Koçaryan’ın soykırım kurbanlarının bir listesini derlemekle ilgili öncülük ettiği tartışmaları bizi bilhassa şaşırtmış ve endişelendirmiştir.
Ermeni Soykırımı’nı Anma Günü olan 24 Nisan için Ermenistan Başbakanı, Türkiye ve Azerbaycan’ın soykırım suçundaki sorumluğunu sorgulamak amacıyla, kurbanı suçladığı anlaşılan resmi bir açıklama yayınlamıştır. Açıklamada Türkiye ve Azerbaycan’ın Ermenistan’a yönelik süregelen tehditlerini, Ermeni toplumunda travmadan kaynaklanan temelsiz korkular olarak nitelendirerek söz konusu tehditleri unutturmaya çalıştığı görülmektedir. Paşinyan’ın Türkiye ve Azerbaycan’ın inkârcı söylemlerindeki kilit noktalara açıkça katılması ve bu ülkelerin Ermenistan’ın Güney Kafkasya’da barışa engel olduğu yönündeki iddialarını açıkça benimsemesi, Ermeni kamuoyunda sürekli tartışmalara yol açmaktadır.
Paşinyan’ın soykırıma ilişkin açıklamasında belki de en dikkat çekici nokta, saldırganlardan hiç bahsedilmemiş olmasıdır. Örneğin, üçüncü paragrafta Paşinyan -Osmanlı İmparatorluğunda 1915 soykırımına zemin hazırlayan dönemi tartışırken- üstü kapalı bir şekilde “…devleti olmayan, devletini yüzyıllar önce kaybetmiş ve esasen devlet geleneğini unutmuş olan Ermeni halkının jeopolitik entrikaların ve sahte vaatlerin kurbanı olduğunu, her şeyden önce dünyayı ve onun kurallarını anlaşılır kılacak bir siyasi akıldan yoksun olduğunu” iddia etmiştir. Söz konusu ifade, Ermenilerin kendi akılsızlıkları nedeniyle gizemli bir şekilde soykırıma uğradıklarını iddia ediyor gibi görünmektedir. Paşinyan, Ermenilerin yalnızca “jeopolitik entrikaların ve sahte vaatlerin kurbanı” olduğunu iddia ederek, Osmanlı İmparatorluğunda Ermenilere yönelik yıllardır süregelen çok yönlü tarihsel baskıyı ve soykırım sırasında yönetimde olan İttihat ve Terakki Partisi üyelerinin Ermenilere yönelik derin ve içgüdüsel nefretini de göz ardı etmektedir. Bir başka deyişle Paşinyan’ın açıklaması, Birinci Dünya Savaşı sırasında Ermenileri hedef alan Türk üstünlük yanlısı kıyım kampanyasında Ermenilere yönelik etnik, dini ve kültürel düşmanlığın oynadığı rolü kabul etmemektedir.
Üstelik Paşinyan, soykırımın suçunu 1. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğunun liderlerine yüklemek yerine, dikkatleri Ermenilere ve özellikle de o dönemdeki siyaseti anlama konusundaki iddia edilen yetersizliklerine yöneltmektedir.
Açıklama, o dönemde Ermenileri koruma sözü veren ancak bunu yerine getirmeyen Rus İmparatorluğu ve Batılı güçlerin faaliyetlerine atıfta bulunuyor gibi görünmektedir, ki bu koruma sözü Osmanlı liderlerinin imparatorluğa yönelik dış tehdit hissini derinleştirmiş ve dikkatleri “dış güçlerin ajanları” olarak Ermenilerin üzerine çekmiştir. Ancak bunu açıkça ifade etmek yerine, Ermenilerin siyasi koşulları yanlış anlayarak soykırıma kendi faaliyetlerinin sebep olduğuna inanıyor gibi görünmektedir. Kendisinin de Ermenistan’ı düşman komşularından kurtarmak için Batı’nın tekliflerini kabul ettiği düşünüldüğünde Paşinyan’ın bu bölümde dile getirdiği hususlar ironik hale gelmektedir. Ancak Paşinyan’ın söyledikleri aynı zamanda Türkiye’nin Ermeni Soykırımını “dış işgalcilerin saldırısına ve ülkedeki milliyetçi bağımsızlık hareketlerine karşı” mücadele etmekle gerekçelendirdiği resmi tutumunu da yansıtmaktadır. Ermenistan Başbakanı, 1915-1923 olaylarına ilişkin Türk anlatısını papağan gibi tekrarlayarak, Türkiye’yi Ermeni Soykırımı konusundaki sorumluluğundan muaf tutma ve daha önceki tüm tanıma çabalarını önemsizleştirme riski oluşturmaktadır. Ayrıca bu durum, Ermeni Soykırımının uluslararası alanda tanınması ve Türkiye’ye sorumluluk aldırma yönünde devam eden çalışmaları da önemli ölçüde sekteye uğratabilecektir – ki bu da dünya çapındaki Ermeni diasporasının yanı sıra, soykırım akademisyenleri ve eylemcilerinin uğruna mücadele ettiği bir husustur.
Paşinyan’ın “devleti olmayan Ermeni halkının yüzyıllar önce devletini kaybettiği ve esasen devlet geleneğini unuttuğu” iddiası; Ermenilerin Osmanlı İmparatorluğunda eşit haklar ve can güvenliği elde etme çabalarını çarpık bir şekilde anlatarak, bu çabaları kapasitesi olmadığı halde bağımsız bir devlet arayışına girişen bireylerin aptalca girişimleri olarak nitelendirmektedir. Bu ise Türkiye ve Azerbaycan’ın inkârcı gündemine açıklanamayacak bir şekilde hizmet etmektedir. Osmanlı yönetimi altındaki Ermenilerin büyük çoğunluğu bölünme değil, güvenlik ve adalet arayışındaydı. Paşinyan’ın sözleri, Ermeni halkını Osmanlı İmparatorluğunun dağılmasını sağlamak için düşman Avrupalı güçlerle iş birliği yapan ve bu nedenle ülkeye ihanet eden asi “hainler” olarak gören resmi Türk görüşünü doğrudan yansıtmaktadır. Aslında bu bölümde Paşinyan, Ermenilerin ancak günümüz Türkiye’sinin yayılmacı planlarına teslim olarak gelecekteki soykırımlardan kaçınabileceklerini iddia ediyor gibi görünmektedir.
Paşinyan konuşmasında açıkça Türkiye’den hesap sormanın hikmetine meydan okumaya çalışmıştır. Paşinyan, “[Ermeniler] vatan arayışlarına son vermelidir çünkü biz o vatanı, Vaat Edilmiş Topraklarımızı bulduk. … Bulunan ve gerçek vatan, Ermenistan Cumhuriyeti’nin ta kendisidir.” ifadelerini kullanmıştır. Soykırımdan kaynaklanan toprak anlaşmazlıkları, topraksız kalanların başka bir soykırıma uğramasına zemin hazırlayabilirken, hafıza ve mülkiyet haklarından vazgeçmek, bir lider tarafından oldubittiye getirilerek yapılabilecek bir şey değildir. Çağdaş Ermenistan Cumhuriyeti tüm Ermeniler için bir ana vatan olarak kutlanmayı hak etse de, Ermenilerin “tarihi Ermenistan” olarak bilinen bölgedeki (Batı Ermenistan, Nahçıvan ve Artsakh dâhil) bin yıllık varlığı göz ardı edilmemelidir. Aslında Türkiye, uzlaşma arayışında olması gereken tarafın Ermenistan değil de kendisi olduğunu anlamaya zorlanmalıdır.
Paşinyan’ın sözlerinin, Ermeni Ulusal Meclisi üyesi ve Nikol Paşinyan’ın müttefiki Hovik Aghazaryan’ın bir röportajında “Soykırım Osmanlı İmparatorluğunda gerçekleştiği için… Biz o zaman bir devlet değildik, bu yüzden talep eden taraf olamayız… Biz Türkiye’den hiçbir şey talep edemeyiz… Neye dayanarak, hangi uluslararası standartlara dayanarak?” demesinden kısa bir süre sonra gelmesi endişe vericidir. Aghazaryan, kitlesel vahşetin ardından geçiş dönemi ve onarıcı adalet mekanizmaları konusunda şaşırtıcı bir anlayış eksikliği sergilemektedir ve bu da ne yazık ki Recep Tayyip Erdoğan ve İlham Aliyev’in Ermeni Soykırımına ilişkin tarihsel sorumluluktan kaçınmalarına yardımcı olmaktadır. Dahası, bu anlatı Ermenistan’ın adalet arayışındaki yasal dayanağına şüphe düşürerek, Ermeni Soykırımının tanınması ve ele alınmasına yönelik uluslararası çabaları zayıflatabilecektir. O dönemde Ermenistan’ın bir devlet olmamasının Ermenilerin soykırım mağduru statüsünü azaltmadığını ya da atalarına karşı işlenen suçlar için adalet arama haklarını ortadan kaldırmadığını kabul etmek çok önemlidir. Namibya’daki Herero ve Nama halkları ile yerli Kanadalılar, Avustralyalılar ve Amerikalılar da dâhil olmak üzere, soykırıma maruz kalan başka yerli gruplar da soykırımdan çok sonra adalet arayışına girmişlerdir.
Sivil Sözleşme Partisi üyelerinden gelen son örtük mesajların amacı, Paşinyan’ın Ermeni ulusunun gerçeği doğru bir şekilde analiz etme kapasitesine ilişkin şüphe uyandıran açıklamasındaki bir ifadede özetlendiği görülmektedir. Paşinyan, (burada Ermenicede Meds Yeghern veya “Büyük Şeytani Suç” olarak anılan) soykırım travmasının Ermenilerin Güney Kafkasya’daki mevcut krize bakış açısını etkilediğini öne sürmüştür:
“Meds Yeghern bizim için ülke çapında bir trajedi ve keder haline gelmiştir ve, bunu söylemek abartı olmayacaktır, bizim toplumsal ruh halimiz için belirleyici bir faktör olmuştur. Bugün bile dünyayı, çevremizi, kendimizi Meds Yeghern’in zihinsel travmasının baskın etkisi altında algılıyoruz ve bu travmanın üstesinden gelebilmiş değiliz. Bu da demek oluyor ki uluslararası alanda tanınan bir devlet olarak diğer ülkelerle ve uluslararası toplumla çoğu zaman zihinsel bir travma içinde ilişki kuruyor ve rekabet ediyoruz. Bu nedenle bazen gerçekleri ve etkenleri, tarihsel süreçleri ve öngörülen ufukları doğru bir şekilde ayırt edemiyoruz.”
Paşinyan’ın bu sözleri, Ermenilerin Türkiye ve Azerbaycan’dan korkacak gerçek bir şeyleri olmadığını, aksine bir tür “soykırım sendromu” yaşadıklarını ve bu yüzden kendi durumlarını iyi yorumlayamadıklarını olduklarını öne süren, Batılı politika çevrelerinde sıkça duyulan söylemi yansıtmaktadır. Lemkin Enstitüsü, soykırım yaşamış toplumların bu deneyimden telafi edilemez bir şekilde etkilendiğini inkâr etmemekle birlikte, bu deneyimin insanları gereksiz yere tetikte olmaya ittiğini öne süren psikolojileştirme ve patolojikleştirmeye karşı çıkmaktadır. Deneyimlerimize göre, soykırımdan kurtulanlar ve onların torunları dünyayı oldukça iyi analiz etmektedir ve kendi kimlik gruplarına yönelik soykırım tehditleri de dâhil olmak üzere çevrelerindeki soykırımları görebilecek konumdadırlar. (devam edecek)
Orijinal İngilizce metne ulaşmak için tıklayınız: https://www.lemkininstitute.com/statements-new-page/statement-condemning-prime-minister-nikol-pashinyan’s-cryptic-engagement-with-genocide-denial