2006 yılında Mavi Vatan doktrinini açıklayan emekli amiral Cem Gürdeniz, kaleme aldığı “Lawrence’tan Colani’ye Suriye trajedisi -2-” başlıklı yazısının, bugünkü bölümünde de Suriye’de kumpasın hızlanmasını ele alıyor.
HTŞ’NİN TESADÜFİ ZAFERİ
Kökleri terör örgütü El Kaide bağlantılı El Nusra’dan devşirilen ve müesses nizam tarafından muhalefet olarak takdim edilen HTŞ isimli örgüt askeri tarihte örneği görülmeyen, yoğun askeri çatışmalara ve ölüm kalım mücadelesine girmeden çok hızlı bir ilerleme sağlayarak Esad rejimini 8 Aralık 2024 sabahı düşürdü.
Çoğunluğu zamanında El Kaide, IŞID gibi Cihatçı terör örgütleriyle kol kola gelmiş insanlardan oluşan, pikaplara monteli silahlar dışında tankları, silahlı helikopterleri, hava desteği olmayan söz konusu yapının kendisi de bu zafere başlangıçta inanmamış olabilirler.
Aslında başlangıç operasyonu, Halep’e yönelik sınırlı bir işgal ve tehdit olarak tasarlanmışken Suriye ordusunun varlığının bir anda yok olacağı beklenmiyordu. Bu aşamaya gelmede en önemli rol, rejimin savaşı sürdürme azim ve iradesini kaybetmesi ile oynandı.
Esad’ın savaşarak on binlerce insanın ölmesini önlemek için teslim olmayı seçmiş olması olasıdır. (Ancak yeni gelenlerin rövanşist tutumla çok kişiyi öldürmeyecekleri ya da güç sarhoşluğuna kapılarak yeni bir iç savaşın başlangıcını tetiklemeyecekleri de belli değildir.) HTŞ’nin zamanlaması önemlidir.
Batılı ve İsrail istihbaratının zamanlama için HTŞ’ye yardım ettiği göz ardı edilemez. İran’ın Irak üzerinden Şam’a gönderdiği askeri desteğin 2024 Lübnan -İsrail savaşı sırasında İsrail Hava Kuvvetlerinin pek çok kez Suriye içlerine yaptığı hava saldırıları ile kesildiği gerçektir.
Rusya’nın İsrail hava saldırılarını durdurmaması da ayrı bir gerçektir. İsrail’in 1967’den bu yana işgali altındaki Golan bölgesi ile Suriye sınırına ağır yığınak yapması da HTŞ’nin saldırı planını icra safhasına sokmasında rol oynamış olabilir. HTŞ, Kasım sonunda harekata başladığında Şam’ı ve rejimi düşürmeyi planlamıyordu. Ancak yolun dikensiz olması durmasını engelledi. Kendisine elektronik harp, SİHA desteği vb. alanlar da dahil olmak üzere yardım eden batılı istihbarat ajansları da devam etmesini önermiş olabilirler.
RUSYA VE İRAN NEDEN SAVAŞMADI?
Rusya, Şam’ın düşmesinden önce İdlib bölgesine Hmeymim üssündeki 10 uçak ile çok sayıda sorti yaptı. Ancak bunun stratejik bir sonucu olmadı. Zaten 7 Aralık gecesi bu akınlar da kesildi.
HTŞ’nin kolay zaferinin sebeplerinden en önemlisi şüphesiz Rusya’nın ve İran’ın savaşmayan Suriye ordusuna destek vermenin taktik sonuçlar doğursa da stratejik sonuçlar doğuramayacağını görmüş olmalarıdır.
Rusya 3 yıldır Ukrayna’da Özel Askeri Harekâtını sürdürüyor. Ukrayna karşısında her geçen gün başarı sağlayan Rusya, Trump iktidara geldiğinde ateşkesin yaklaşacağını değerlendirdiğinden önümüzdeki 36 günde Dinyeper Nehrine kadar olan ilerlemesinde azami alan kazanmanın ve masaya bu şekilde oturmanın hesabını yapıyor olabilir. Tam bu kritik anda kendi vatanı için savaşmayı reddeden bir ordunun yanında durmamayı tercih etmiş olabilir.
Benzerini Vietnam ve Afganistan’da Amerikan askerleri için de gördük. ABD her ikisini de kaçar gibi terk etmişti. Yaşanan bu durumu başka bir perspektifte 1944 yılında Kremlin’de ABD (Roosevelt) olmaksızın Stalin ile baş başa oturan Churchill’in Doğu Avrupa (Bulgaristan, Yunanistan, Romanya, Macaristan ve Yugoslavya’) nın etki alanlarını bölüşmesindeki yüzdeler anlaşmasına benzetiyorum.
Yunanistan’da o günlerde Almanlar gitmiş ve komünistler iktidara gelmişken, Churchill’in batı yüzde 90 Sovyetler yüzde 10 önerisine, Stalin, kara sınırlarına çok daha yakın olan ülkelerde artmış Sovyet etkisi nedeni ile uzun düşünmeye bile gerek kalmadan dakikalar içinde evet demiş ve Akdeniz’in en kritik ülkelerinden birisi olan Yunanistan’ı İngiltere’ye bırakmıştı.
Bugün de kendi ülkesel bütünlüğü ve başta insan kayıpları açısından çok daha önemli olan Ukrayna cephesi için Suriye’yi feda etmiş olabilir. Bu jeopolitik açıdan mantıklı görülebilir. İran’ın durum daha farklıdır. Lübnan’da İsrail’in el telsizleri ve çağrı cihazlarını patlatması; İran topraklarında suikast düzenlemesi, Lübnan Hizbullah’ının liderini ve diğer yöneticilerini dünya tarihinde bir grup kişiyi öldürmek için benzeri görülmemiş çok büyük bir hava saldırısı ve Dresden bombardımanını aratmayacak ateş gücü ile imha etmesi, yıllardır büyük ekonomik ambargolar ve yaptırımlar altında kıvranan İran’ın Levant bölgesinden gerilemesini tetiklemiş olabilir.
HTŞ’nin bu askeri başarısının benzer bir örneği Irak’ta 10 yıl önce yaşanmıştı. 4 Haziran 2014’te sayısı 800 ile 1500 arasında IŞİD militanları 30 bin asker ve 30 bin polisten oluşan Irak güvenlik güçlerinin varlığına rağmen Musul şehrini işgal edebilmiştir. 6 gün süren çatışmalar sonucunda Musul‘un tümü IŞID’e geçmişti.
O günlerde 500 bin sivil çatışmalardan kaçmak için Musul’dan göç etmişti. Suriye’de yaşananlar da Musul örneğindeki gibi tipik bir düzensiz ordu ve istihbarat ajansları müşterek harekâtından farklı değildir. Sorun bu gruplar ve bu tip askeri zaferler devlete istikrar ve huzur getirebilir mi?
***
Yazar hakkında
Cem Gürdeniz, 24 Mart 1958 tarihinde İstanbul’da doğan Cem Gürdeniz, 1969 yılında Sarıyer Pertevniyal İlkokulu’nu bitirdi, ortaokula yatılı olarak Haydarpaşa Lisesi’ne gitti. Ardından, 1972 yılında Deniz Lisesi’ne kabul edildi. 1979 yılında Deniz Harp Okulu Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitirerek Deniz Teğmen rütbesiyle güverte subayı olarak görev aldı.
1983-1985 yılları arasında ABD Naval Postgraduate School’da “İnsan Gücü, Personel ve Eğitim” alanında yüksek lisans eğitimini tamamladı ve 1987 yılına kadar Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda görev yaptı. 1987-1989 yılları arasında Deniz Harp Akademisi öğrenimini tamamladı. Ardından Deniz Kurmay Yüzbaşı olarak TCG Gayret Harekât Subayı oldu. Bu görevini sürdürürken 1991 yılında NATO SHAPE Karargâhı’nda dış göreve seçildi, dış görevi esnasında ise Brüksel ULB (Université Libre Bruxelles)’de Uluslararası Politika dalında yüksek lisans yaptı.