Kürt Projesinde Yeni Paradigma; Kürtler & PKK
* 27 Aralık 2024’de İdlib’ten başlayan HTŞ harekâtının yıldırım hızı ile ilerlemesinin arkasında Batılı istihbarat operasyonlarının yolu açması ve İsrail’in son dönemde Esat’ı ve İranlı güçleri oldukça zayıflatması önemli rol oynadı.
* İdlib’te kurulan HTŞ’nin cihatçı üssü beklenmedik bir şekilde başarılı oldu ama Şam’a ilk girenler CIA’nın güneydeki tugaylarıydı.
-Prof. Dr. Sait YILMAZ-
UHA / İnternational News Agency
21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü yazarı Prof. Dr. Sait YILMAZ
Yeditepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler İngilizce bölümü öğretim üyesi ve 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü yazarı Prof. Dr. Sait YILMAZ, kaleme aldığı “Suriye‘de YPG/PKK Denklemi ve Yeni Paradikma!” başlıklı yazısının bugünkü bölümünde de, “Kürt Projesinde Yeni Paradigma; Kürtler & PKK“ konusunu ele alıyor.
İsrail, kuruluşundan itibaren Kürtlerle iyi ilişkiler kurdu. Bunun ilk nedeni ortak düşmanlarının Arap milliyetçileri ve benzeri adresler olmasıydı. Irak’ta Saddam, Suriye’de Hafız Esat ve İran’da Ayetullahlar iki taraf için de dost değildi. 1950’lerden beri İsrail ile iyi ilişkileri olan Türkiye ise yakın zamana kadar düşman listesinde değildi. 1979’da İran’da yaşanan devrim sonrası İsrail sadece Irak’taki Kürtlerle bağlarını devam ettirdi, Suriye’nin içine bulaşmak istemedi. Hizbullah’ın İran’ın direniş ekseninin bel kemiğini oluşturması ve Suriye’nin buna sağaldığı imkânlar hesapları değiştirdi. Türkiye’nin Müslüman Kardeşleri ve İran’ın Devrim Muhafızları, İslamcı ideolojileri içinde İsrail’e cephe almışlardı. İsrail, Suriye’deki Kürtlerle konuşmaya başladı ve yeni yönetimde onlarla iş birliği yapmak istiyor. Trump’ın da İsrail ile uyumlu bir politika izlemesi bekleniyor. İsrail, Kürtlere ulaşacak şekilde Golan üzerinden işgali Kürtlere doğru genişletmeye çalışıyor ama bu kolay değil.
Ortadoğu ve özelde Kürt Projesi ile ilgili gelişmelerin içinde ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Koordinatörü Brett GURK, CIA, Pentagon ve ABD Merkez Komutanlığı var. Söz konusu olan ABD’nin on yıllardır ilmek ilmek ördüğü ilişkiler, ağlar ve devlet kurma projeleri. ABD’nin Ortadoğu’da kurmak istediği barış ve istikrar için onun sigortası ve köprübaşı olan İsrail’in bekası sağlanacak, Büyük İsrail hayata geçecek, Türkiye’nin güneyinde Arap olmayan yeni devletler kurulacak, İran ve Türkiye gibi gereğinden güçlü ülkeler ufalanacak, ulus-devlet kimliği olmayan Arap devletlerinde yeni parçalanmalar yaşanacak. Bu büyük planda İran’daki rejim askerî harekât ve sivil ayaklanmanın birlikte düşünüldüğü bir senaryo ile değişirken, Türkiye için ise her zaman olduğu gibi “ikna” stratejisi öngörülüyor. Yaptırımların kalkması ve iktidarda kalma şansı karşılığında büyük plana ikna olmak.
Yeni paradigma aslında eski ikna stratejisinin yeni bir versiyonu; Kürtler ve PKK terör örgütü arasında Türkiye’yi bir seçime zorlayarak, PKK’nın silah bırakması/elimine edilmesi karşılığında Kürt devletçiklerine ve onların birleşmesine siyasi olarak razı olmak hatta onların koruyuculuğunu yapmak. Özetle, konuyu Ortadoğu ölçeğine taşıyarak, Türkiye’deki Kürtleri de sorunun bir parçası gibi göstererek, diğer ülkelerde silah zoru ile yaptığı harita değişikliklerine Ankara’yı ikna ederek razı etmek. ABD’nin bu Kürt politikası yeni değil. Nitekim Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyindeki YPG/PKK’ya yönelik operasyonlarına buradaki PKK değil diyerek karşı çıkarken, Irak’taki Türk askeri operasyonlarına ise karşı çıkmadı. 2000’li yılların başında Türkiye’nin PKK terör örgütü ile mücadelesinde sözde PKK’yı “terör örgütü olarak gördüklerini” ifade etseler de Kürtlerin siyasi hakları için “demokratik çözüm” dayatması yaptılar. Böylece, Türkiye için “Kürtçülük” kaynaklı konu, Batılılar tarafından “Kürt sorunu” olarak tanımlanarak hem siyasileşti hem de uluslararası hale getirildi. Şimdi demokratik çözüm için masanın devrildiği 2015’e yeniden dönüş için eski hataları tekrarlamayan (!) bir strateji izleniyor;
– Kürtler ve PKK konusunu ayırarak; Irak’ın kuzeyinde olduğu gibi Suriye’nin kuzeyinin de PKK’dan arındırılması karşılığı buradaki yeni özerkliği tanımak.
– Irak’ın kuzeyindeki Barzani ve Talabani’nin özerk bölgesi ile olduğu gibi Suriye’nin kuzeyi ile de iyi ilişkiler kurarak buradaki Amerikan ve İsrail barışına zarar vermemek.
– Kürt sorununun kalıcı bir çözüm için Türkiye’deki Kürtleri de sürece dâhil ederek, Ortadoğu Türk-Kürt konfederasyonu bir yapıya hazırlanmak.
– Türk kamuoyunun tepkisini almamak için sürece tamamen Ankara’nın liderlik etmesi, İmralı’daki Öcalan ve PKK uzantısı DEM’in sürece katalizör olarak katılması.
Sürecin Türkiye’deki ayağı başlangıç olarak Kürt haklarının (!) yasal olarak hayata geçirilmesi için Anayasa değişikliklerini öngörüyor. Anayasa değişikliklerinin iktidar için önemli fırsatlar getirmesi bekleniyor. Öncelikle en az bir dönemde daha başkanlık sisteminin başında kalarak, kişisel beka tehlikesini savuşturmak, ardından Batı yaptırımlarının gevşetilmesi ile iktidarın sıkıştığı dar boğazda rahatlaması.
PKK’yı Kürt sorununun bir sonucu olarak değerlendiren Avrupalı devletler, Kürt sorunu çözümlenmedikçe, PKK’nın varlığını da kaçınılmaz görmekteler. Türkiye PKK’ya terör ve ulusal güvenlik açısında bakarken, Avrupa PKK’ya daha çok bir insan hakları ve farklı kimliklerin kendilerini ifade edememesi sorunu olarak bakmaktadır. Avrupa’nın PKK’ya bakış açısının oluşumu, sadece normatif nedenlere dayanmıyor. Avrupalı devletlerin Türkiye’ye karşı PKK’yı bir koz olarak kullanma ya da Almanya ve/ya Fransa’nın ABD’yle Türkiye üzerinden yürüttükleri rekabette avantaj sağlama gibi birtakım özel çıkarlarını gerçekleştirme ya da daha genel olarak Ortadoğu politikasında bir araç edinme gayesiyle, terör örgütüne arka çıktıkları söylenebilir.
ABD’nin Ortadoğu’daki gelişmeler kapsamında Türkiye’nin terörle mücadelesine bakışını şu şekilde özetleyebiliriz;
– 2011’den beri Türkiye’nin iç durumu ve dış politikası, özelde Erdoğan’ın üslup ve yöntemlerinden rahatsızlar. ABD’nin Türkiye ile ilgili esaslı bir yakınlaşma başlamasının arkasında sadece Suriye, Irak ve Türkiye’deki PKK sorununa bakış açıları değil, Türk-Rus yakınlaşması ve S-400 konusu da belirleyici rol oynadı. ABD, Türkiye’nin operasyonlarına izin vermeyi müteakip bir barış süreci ve bunun Türkiye içini de kapsamasını istedi. Amerikalılara göre; genel çerçevede Türkiye kendi içindeki Kürt sorununu halleder ve Suriye tarafında Kürtlerle ortaklığın yolunu bulabilirse bölgedeki Amerikan varlığı üzerindeki gerilim giderilir.
– ABD, Türkiye’yi İsrail güvenliğinin ve İran’ın dengelenmesinin tampon ülkesi olarak görmek istiyor. Geçmişte Irak’ta Türkiye ile Sünni bariyer oluşturma planı tutmadı. Türkiye’nin askeri operasyonlarına hep çekince koydular; Türkiye’nin KYP (Talabani-Süleymaniye) ile karşı karşıya gelmesinin İran’a daha çok yakınlaştıracağı için istemiyorlar.
– ABD’nin önceliği Suriye ve Türkiye’nin Suriye politikasını değiştirmek istiyor; “Eğer Suriye’de bizim çizgimize gelirseniz, biz de sizin Irak’ta PKK ile mücadelenize karışmayız” dediler. Amerikalılara göre, PKK ile mücadelede Suriye ile Irak birbirinden ayrı ele alınmalı. Amerikalılar Suriye’de SDG’ye dokunulmadığı sürece Kandil dâhil Kürdistan’daki PKK kamplarının askeri operasyonlarla dağıtılmasında sorun görmedi. Hatta Kandil’deki lider kadrosunun sürgünde sivil hayata taşınmasına aracılık etmek istediler.
Amerikalıların değerlendirmesine göre; Türkiye’nin geliştirdiği stratejiler Kürdistan’ı zayıflatmamalı, bölgenin istikrarını bozmamalı ve Kürtlerin Bağdat’taki konumuna zarar vermemeli. Kürtlerin Bağdat’ta olması ABD’nin kafasındaki iktidar denklemi için çok önemli.
Ankara’ya gelince; ABD’nin SDG’yle ortaklığı ve İsrail’in Kürtlere yaklaşması, Kürt meselesinin dış müdahale gerekçesi olmaktan çıkarılması ihtiyacını ortaya koyuyor. Ankara, Öcalan’ı bir katalizöre dönüştürmeye çalışsa da bu yaklaşım karşılıksız fesih ya da sıfırlanma sonucu vermeyebilir. Öcalan’ın beklenen çağrıyı yapması hem içerdeki yasal düzenlemelere hem de Suriye’yi etkileyecek koşulların biraz olgunlaşmasına bağlı. Bir kere her iki taraf da Donald Trump’la birlikte Amerikan tutumunun yeni halini bekliyor. Kürtler HTŞ ile müzakerelerden ne çıkacağını ve Mart’ta kurulacak yeni hükümette yerlerinin ne olacağını da görmek isteyecektir. Sıfırlanma pahasına silahlara veda edin çağrısı, kendi etki alanında Öcalan’ı da sıfırlayabilir. Çünkü PKK’yi aşan bir durum var. Her şeyden önce ABD, YPG/PKK’nın ana tedarikçisi ve destekçisi. Washington, HTŞ’den İsrail ve YPG için güvence isterken, Ankara ise HTŞ’den YPG’yi tasfiye etmesini talep ediyor.
Yeni paradigma, 22 yıldır inişli çıkışlı uygulamaya çalıştıkları “ABD’nin küresel düzeninin altında bir alt bölgesel düzen kurma” hedefi ve “Türkiye’yi Kürtlerle bölme” projesidir. Esat yönetiminin yıkılması, AKP-MHP iktidarının yeni paradigmasının yeni aşamasını başlattı. Suriye pazarlığı yeni paradigmanın oyun sahası, Öcalan ise yeni oyunda yardımcı aktör. Plana göre; Öcalan, PKK’nin kendini tasfiye ettiğini açıklayacak, PKK’nın Suriye kolu PYD/YPG ise Federal Suriye içinde özerkliğin kabulü üzerinden silahlı güçlerini Suriye ordusuna entegre edecek. Asıl amaç Irak ve Suriye’deki Kürtleri Türkiye himayesine almak. Son 20 yıldır Araplaştırılan Türk halkı, Kürtleştirme ile de iç içe geçiyor. Türkiye’de Türkçülüğü ırkçılık olarak gören ve “Türk” yerine “Türkiye” kelimesini tercih eden zihniyet, Suriye ve Irak’ta Türkmen kimliğini de yok saymaya devam ediyor. Kürtçülük, Arap temelli çok etnik yapılı ümmet ve halifelik yapısının payandası yapılırken, kamuoyuna Kudüs istikameti gösteriliyor.
(devam edecek-Kürt Projesinde Yeni Paradigma; Kürtler & PKK)
***
Yazar hakkında
Sait YILMAZ, 1961 yılında İzmit’te doğdu. Kabataş Erkek Lisesi’nde okuduktan sonra babasının tayini nedeni ile liseyi memleketi olan ISPARTA-Yalvaç’ta bitirdi. 1982 yılında Kara Harp Okulu’ndan Piyade Teğmeni olarak mezun oldu. 1984’de Eğridir Komando Okulu’nu bitirdi, Bolu ve Hakkâri’de Komando Bölük Komutanlığı yaptı. 1988 yılında ABD-Virginia’da Havadan İkmal Kursu’nu tamamladı. 1991’de Kara Harp Akademisi’ni bitirdi.
BOSNA-HERSEK’de 1994 yılında BM UNPROFOR Türk Barış Gücü’nde Harekât Subayı ve 1996 yılında Saraybosna’da NATO-SFOR’da Sivil-Asker İşbirliği Uzmanı olarak görev yaptı. 1997 yılında İTALYA-Roma’da NATO Savunma Koleji eğitimini tamamladı. 1998-2001 yılları arasında NATO (SHAPE) Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanlığı Karargâhı BELÇİKA-Mons’da Kriz Yönetim Uzmanlığı görevi yaptı ve bu süre zarfında ALMANYA/Oberammergau’daki NATO Okulu’nda Kriz Yönetim Kursu Direktörü olarak “NATO’da Kriz Yönetimi” konferansları verdi.
1998-2000 yılları arasında ABD-Oklahoma Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Avrupa Programı’nda MA Eğitimi’ni tamamladı. 2000-2005 yılları arasında ise Gazi Üniversitesi İİBF Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde Doktora Eğitimi yaptı.
2006 yılında Silahlı Kuvvetlerden kendi isteği ile emekli olmayı müteakip, 2006-2011 yılları arasında Yrd. Doç. Dr. olarak Beykent Üniversitesi’nde Stratejik Araştırmalar Merkezi (BÜSAM) Müdürü olarak görev yaptı. 2011-2014 yıllarında İstanbul Aydın Üniversitesi Ulusal Güvenlik ve Stratejik Araştırmalar Merkezi (USAM) Müdürü olan Sait YILMAZ, 2012 yılında Doçent oldu. 2014-2016 yıllarında Yeditepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler (İngilizce) bölümünde Türk Dış Politikasında Güncel Sorunlar, Uluslararası Güvenlik, Terörizm konularında dersler verdi. 2017 yılında Esenyurt Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler (İngilizce) bölümüne Profesör kadrosu ile geçti.
Sait YILMAZ’ın güvenlik, savunma ve istihbarat konularında yayımlanmış 19 kitap ve 400’den fazla akademik makalesi bulunmaktadır.