Körfez’in yeniden inşa sürecindeki kritik rolü ve Türkiye
Suriye-Körfez ülkeleri ilişkilerinde Türkiye nerede duruyor?
UHA / İnternational News Agency
Mardin Artuklu Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Dr. Mehmet RAKİPOĞLU, “Körfez’in yeniden inşa sürecindeki kritik rolü ve Türkiye” başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Suriye, Esed ailesinin yaklaşık altmış yıl süren diktatörlüğü ve son on üç yıldaki iç savaşın yol açtığı tahribat neticesinde, ciddi bir ekonomik, toplumsal ve kurumsal çöküş yaşadı. Altyapı harap olurken, milyonlarca insan ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Sanayi ve tarım gibi sektörler neredeyse durma noktasına geldi. Ortaya çıkan bu ağır tablo, ülkenin uzun süreli ve kapsamlı bir yeniden inşa programına ihtiyaç duyduğunu gösteriyor. Burada devreye girebilecek en önemli aktörler ise Körfez ülkeleri ve Türkiye.
Zira petrol ve doğalgaz gelirleri devasa boyutlarda olan Körfez ülkeleri finansal yönden Suriye’ye destek sağlayabilir. Türkiye ise alt yapı, askerî güç ve devlet inşası gibi alanlardaki tecrübesini Suriye’ye yansıtabilir. Bu noktada Körfez ve Türkiye’nin Suriye’deki yeni süreci sıfır toplamlı bir oyun değil, kazan-kazan mantığı çerçevesinde değerlendirip işbirliklerini artırması beklenebilir.
Yeni Suriye yönetiminin, Körfez’den gelecek mali kaynak ve yatırım desteğine acilen ihtiyaç duyduğu biliniyor. Bu anlamda Katar’ın Suriye’deki yeni hükümetteki memurların maaş ödemeleri noktasında fon sağlaması bekleniyor.
Özellikle altyapı projeleri, eğitim ve sağlık sistemlerinin yeniden yapılandırılması, sanayinin canlandırılması ve barınma sorununun çözümü için milyarlarca dolarlık fonlama gerekiyor. Suriye’deki geçiş hükümeti, bu doğrultuda “yeniden inşa” paketleri üzerinde Körfez’le görüşmeler yapıyor ve kamu-özel ortaklıkları, enerji yatırımları ve tarım projeleri gibi alanlarda anlaşmalara hazırlanıyor. Katar, insani yardımlar ve lojistik destek noktasında uzun yıllara dayanan tecrübesiyle öne çıkarken, Suudi Arabistan ve BAE ise daha çok “mega proje” ve altyapı yatırımlarında uzman. Kuveyt ve Bahreyn gibi diğer Körfez ülkelerinin de Suriye diasporasının entegrasyonu ve eğitim desteği gibi alanlarda rol alması beklenebilir. Bütün bu süreçlerin merkezinde Türkiye yer alıyor çünkü Türkiye ile işbirliği lojistik ve tecrübeden gibi nedenlerden ötürü adeta bir zorunluluk.
Dolayısıyla Körfez’in Türkiye’siz bir Suriye inşaa etmesi rasyonel ve hayata geçirilebilir bir seçenek olarak değerlendirilmiyor.
Öte yandan 2020 sonrasındaki bölgesel normalleşme süreci, Türkiye’nin Körfez ülkeleriyle olan ilişkilerini büyük ölçüde yeniden şekillendirdi. Önceleri Mısır, Libya, Yemen ve Sudan gibi dosyalarda yaşanan çıkar çatışmaları ve jeopolitik rekabet, özellikle BAE ve Suudi Arabistan’la yapılan diplomatik girişimler sayesinde yönetilebilir bir çerçeveye oturtuldu. Bu dönemde PKK/YPG gibi terör unsurlarına dolaylı destek verdiği iddia edilen bazı Körfez aktörlerinin bu politikalarını terk etmesi, Ankara’nın Suriye’deki güvenlik endişelerini bir nebze olsun yatıştırdı.
Öte yandan Türkiye, Suriye’de Esed rejimini diplomatik ve askerî mekanizmalarla baskı altına alarak muhalif güçlerin sahadaki etkinliğini artırma stratejisi güderken, Körfez’in Esed yönetimiyle normalleşme adımları Ankara’yı olası çıkar çatışmaları konusunda temkinli davranmaya yöneltti. Yine de Ahmed Şara liderliğindeki geçiş dönemi hükümetinin kurulması sonrasında Türkiye-Katar ekseninin Suriye’de sahip olduğu nüfuzun korunacağı öngörülüyor.
Türkiye, Körfez kaynaklı finansman ve yatırım hamlelerini, Suriye’nin İran’dan ve İsrail’den bağımsız kalkınmasını destekleyecek şekilde yönlendirmeye çalışabilir. Böylece Ankara, Suriye’nin yeniden inşa sürecinde hem siyasi hem de ekonomik bakımdan belirleyici bir aktör olmayı hedefleyerek bölgesel etkisini derinleştirmeyi hedefleyebilir. Bu koşullar dikkate alındığında, Suriye’de Türkiye-Körfez işbirliği ihtimalinin, rekabeti aşarak kalıcı ortaklıklara evrilmesi beklenebilir. Bunun yanı sıra, sahada Türkiye destekli gruplar ile Körfez’den lojistik ve mali destek alan unsurların koordinasyonu, Suriye’nin bütünlüğünün ve istikrarın sağlanmasında kilit rol oynayabilir.
Bununla birlikte, İran’ın olası tepkisi ve Batılı devletlerin tavrının yanı sıra, Suriye içindeki siyasi ve toplumsal dönüşümlerin de bu süreci doğrudan etkileyeceği açık. Sonuç olarak, geçiş hükümetinin atacağı adımlar-gerek iç reformlar gerek dış politikadaki yönelimler- yeni Suriye’nin istikrar ve kalkınma rotasını belirleyecek en önemli etken olarak görülüyor.