enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
SON DAKİKA
09:33 “Yeni Filistin için mekansal vizyon”
09:09 Satır Aralarında Sanat
07:14 Kayseri’nin geleceğini inşa eden büyükşehir’e, ‘Akıllı Şehircilik’ alanında bir ödül daha
00:59 Devlet Bahçeli: CHP Genel Başkanı’nın otokontrolünü kaybettiği ortadadır…
00:48 Narin Güran cinayetinde ikinci dava…
00:43 Öcalan’ın haziran sonuna kadar serbest kalacağı iddialarına ilişkin açıklama
00:36 Minguzzi’nin mezarını tahrip eden şüpheli yakalandı
00:30 Pençe-Kilit operasyonu bölgesinde, 2022’de şehit olan ve naaşına ulaşılamayan Piyade Uzman Çavuş Nurettin Tokyürek’in naaşına ulaşıldı…
00:29 TBMM’de görüşülmekte olan İklim Kanun teklifi hakkında açıklama
00:17 AK Parti İstanbul Milletvekili Serkan Bayram, 21 Mart’ın, “Nevruz Günü Tatili” ilan edilmesi için kanun teklifi verdi…
00:10 9 ilde FETÖ operasyonunda 20 şüpheli yakalandı
00:07 Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Büyükkılıç’ı ziyaret eden SP Genel Başkanı Arıkan: “Üzerimde emeği olan bir büyüğümdür”
23:16 Milletvekili Doğan Demir’in acı günü 
10:36 Antalya Diplomasi Forumu’ndan yansımalar!…
10:16 Avusturya’da “Türk Kültür Fuarı”na sayılı günler kaldı…
09:54 AB’de mikrokirleticilerin  atık su arıtım maliyetleri ilaç ve kozmetik sektörüne yükleniyor…
09:26 Strateji Enstitisü Stratejik Araştırmalar Merkezi ‘Güçlü Türkiye’ için çalışıyor!…
07:13 Avrupa’da Savaş Hazırlıkları!…
06:49 Dünya Haberleri ve Dünya Gündemindeki En Son Gelişmeler!…
06:49 Müslümanlar için ayrımcılığın çok fazla arttığı Hollanda’da, bazı Müslümanlar Hollanda’yı terk etmeyi düşünüyor…
TÜMÜNÜ GÖSTER →

Kemalistlerin Bozulan Kimyası

Kemalistlerin Bozulan Kimyası
1 Eylül 2021
966
A+
A-

Kemalizm, Türkiye Cumhuriyeti’nin sadece resmi ideolojisi olarak değil, modernlik projesi olarak da işlev görür. Beyaz Türklerin, endişeli modernlerin, modernist Türklerin yaşam rehberine, doğru-yanlış cetveline dönüşür.

***

Kemalizm, doğduğu günden bugüne kendisini bir tür “yerlilik arayışı” olarak takdim eder. Yerlilikten ne anlaşıldığı dönemin koşullarına bağlı olarak değişse de, Kemalizm her daim bir “millilik” vurgusuyla öner çıkar. Recep Peker’in konuşmalarından İlhan Selçuk’un yazılarına kadar hemen her zeminde kendisini “Misak-ı Milli”nin çıkarlarının yegâne temsilcisi olarak sunar. 1930’ların Kemalistleri de 2000’lerin Kemalistleri de, kendileri dışındaki bütün ideolojik pozisyonları “yabancı” ve “zararlı” addeder. Bununla birlikte Kemalizm özünde Batıcı bir siyasi tahayyüle dayanır. Kendisini Batı’dan ayrıştırmaya, özerk bir varlık alanı inşa etmeye çalışsa da Türkiye’nin sorunlarının çözümünü Batı modelinin uyarlanmasında görür. Her ne kadar “teknik bir uyarlama stratejisi”nden yana olsa da, Batı’ya duyduğu hayranlık buna engel olur. Batı modeli, gündelik hayattan politikaya, ekonomiden kültüre farklı sahalarda yeniden üretilir.

Bu yönüyle Kemalizm, Türkiye Cumhuriyeti’nin sadece resmi ideolojisi olarak değil, modernlik projesi olarak da işlev görür. “Beyaz Türkler”in, “endişeli modernler”in, “modernist Türkler”in yaşam rehberine, doğru-yanlış cetveline dönüşür. Siyaset, ekonomi, toplum, kültür, sanat, eğitim vb. alanlar kötüden iyiye doğru bir dönüşüm yaşayan ya da yaşaması gereken, iyilik ve kötülük güçleri arasında bir mücadelenin olduğu alanlar olarak görülür. Bizden olanlar ve olmayanlar ayrımı son derece net bir biçimde yapılır.

* * *

Kemalizm, kendi tarihinde birçok ciddi sarsıntıyla karşı karşıya kalsa da, en büyük travmayı 2002 sonrasında AK Parti iktidarı ile birlikte yaşadı. AK Parti, Kemalistleri ciddi çelişkilere düçar etti. Her şeyden önce Kemalistler zihinsel netliklerini yitirmeye başladılar.

Bugün Kemalistlerin, yıllarca iç düşman olarak gördükleri “irtica” ve “bölücülük” karşısında aldığı tutum, bu kafa karşılıklığını açıkça ortaya koyuyor. Kemalistler, bu tehditleri, 1930’larda ve 1990’larda yorumladıkları şekliyle bir özgüven psikolojisi içerisinde yorumlamaktan mahrum durumdalar. Her iki dönemde de Kemalistler, bölücülük ve irticayı “iç tehdit” olarak görüyor ve bu iki unsuru birlikte değerlendiriyordu. “Beyaz” ve “Türk” olmayı mümkün kılan şey, “Kürt”(çü) ve “İslam”(cı) aktörleri birlikte ötekileştirebilme kapasitesiydi. Bölücülük ve irtica tehditlerinin bir arada değerlendirilmesi ve söylemsel olarak aynı zeminde ötekileştirilmeleri Kemalistlere son derece geniş bir hareket alanı sağladı. “Bölücü”lerin ve “mürteci”lerin aynı mahiyette görülmeleri, Kemalistlere bir siyasal meşruiyet sahası açtı. Kemalist devletin 1990’larda uyguladığı kaba kuvvet, irtica ve bölücülük düşmanlarının bir aradalığı algısıyla sağlanabildi. Böylelikle birinin görünmez hale geldiği dönemde diğeri görünür hale getirilebiliyor rejimin tehdit altında olduğu algısı her daim canlı tutulabiliyordu.

1996 yılının son MGK toplantısında Oramiral Güven Erkaya’nın şu ifadeleri 28 Şubat darbesine giden yolun taşlarını döşemişti: ‘‘Bağımsız bir Kürt devleti kurmak isteyen PKK gibi aşırı dinciler de Türkiye için büyük bir tehlike yaratmaktadırlar. İran’daki İslam devriminden esinlenerek Türkiye’de bir Türk-İslam cumhuriyeti, bir İslam devleti kurma eğilimleri var. Bu eğilim, üstelik belli bir partinin temsilcilerinin temel hedefi haline gelmiştir. Milli Güvenlik Kurulu, bu durumda irtica tehlikesini incelemeye almalıdır.” Bu da 1990’larda Hürriyet gazetesinde yapılan bir haber örneği: “Erbakan’ın yakın dostu Şeyh Osman’ın örgütü ile Barzani’ye düşman olan yeğeni Şeyh Ahdam Barzani’nin birlikleri, Kuzey Irak’ta PKK’nın yanında Mehmetçiğe karşı savaşıyor. PKK militanlarıyla omuz omuza çatışmalara katılan şeriatçı gruplar peşmerge karakollarına da saldırdı.”

1990’ların dünyası böyleydi. Kemalist hegemonyayı mümkün kılan bu hayali ittifak varsayımıydı. Fakat ne zamanki ötekileştirilen unsurlardan bir tanesi, meşru bir yolla ülkedeki egemenlik ilişkilerini kendi lehine şekillendirdi işte o vakit Kemalistler söylemsel bir boşluğa yuvarlandılar.

Ne var ki Kemalistler, zihinsel netliklerini yitirseler de sınıfsal ve kültürel kaygıları nedeniyle inat etmeye devam ediyorlar. Bir bastırma politikası uyguluyorlar. Bu bastırma politikasının izlerini Kemalistlerin etkili olduğu medya organlarında açıkça görebiliyoruz.

O nedenledir ki, yıllar yılı “bölücü terör örgütü” karşıtı yayın yapan kuruluşlar Kobani eylemlerinden bu yana PKK’nın söylemleriyle örtüşen yayınlar yapabiliyorlar. Bu bir yabancılaşma mı, yoksa siyasal bir sıkışma hali mi?

[Akşam, 18 Kasım 2014]; [Güncelleme 01 Eylül 2021]

[UHA Haber Ajansı, 01 Eylül 2021]

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.