Karadeniz’deki kadim Türk yurdu: Kırım
Türk dünyası şehirleri serimizde bu hafta; uğruna savaşılan, esir yaşanılan, ölünen ve hasret kalınan bir vatan olan Kırım’ı anlattık.
“Vatanıma hasret kaldım ey güzel Kırım…”
Kırım, Karadeniz’in kuzeyinde Azak Denizi’nin güneyinde bir yarımada.
Güneybatısından kuzeydoğusuna ve batısından doğusuna doğru uzanan dağ silsilesi en fazla yükseldiği kesimlerde bin 500 metreyi aşıyor. Bazı kesimleri denize dik iniyor ve dağlık alanların üzerindeki yaylaların gerisinde ise düzlük bozkır kesimi bulunuyor.
İşte halkının vatan özlemi çektiği kadim Türk yurdu Kırım’ın tarihi, sürgünü ve günümüze kalan birkaç tarihi eseri…
Asya’dan gelenlerin uğrak yeri
Bu dağlar aynı zamanda zengin su kaynaklarına sahip olup, kuzeybatı ve kuzey istikametinde çeşitli ırmaklar buradan çıkıyor. Bahçesaray, Akmescid, Karasubazar gibi eski Kırım şehirleri bu dağların kuzey eteklerinde ırmak havzalarında yer alıyor.
Kırım tarih boyunca özellikle Asya içlerinden gelen çeşitli kavimlerin uğrak yeri oldu:
Taurlar, Kimmerler, Sarmatlar, Alanlar…
Osmanlı himayesi: Tarihi eserlerle donatıldı
Kuban, Azak ve Don nehri ağızlarında çeşitli Türk kavimleri yerleşti.
Kırım’ın 13’üncü yüzyılda Anadolu ile iktisadi bağları güçlendi. Burada Anadolu’dan gelmiş pek çok tacir bulunuyordu.
Osmanlı’nın Kırım Hanlığı’nı kendi himayesine almasıyla yeni bir dönem başladı.
Yarımadada Kerç’ten itibaren Balıklava’ya kadar uzanan sahiller doğrudan Osmanlı kontrolü altına alındı, buranın iç kesimleri Kırım hanlarına aitti.
Gerek Kırım gerekse Osmanlı’nın kontrolündeki kesimde bulunan şehir ve kasabalar zamanla gelişti, tarihi eserlerle donatıldı, buralar Türk-İslam merkezi özelliği kazandı.
Bahçesaray, Akmescit, Gözleve…
Kırım hanlarının önceki merkezi eski Kırım’dı. Burası gelişmiş bir şehir durumunda olup; Sultan Baybars Camii, Özbek Han Camii, Hacı Mehmed Camii, Hacı Ömer Camii yer alıyordu. Bahçesaray ve Salacık’ta da hanlar birçok eser inşa ettirmişlerdi.
Bağlarıyla meşhur Akmescit, veliaht sultanların oturduğu yerdi. Hanlığın batı kıyısındaki Gözleve önemli bir liman durumundaydı.
Rus İdaresi Dönemi…
Kadim Türk yurdu, Kırım, 1783’te Rus İdaresi Dönemi’ne girmişti.
Kırım’ı tam bir Rus-Slav ülkesi haline getirme amacıyla hareket eden Rusya, burayı güneye yayılmada bir sıçrama tahtası olarak görüyordu ve Müslüman Kırım Tatarların varlığını istemiyordu.
Kırım’daki uzun yüzyıllara dayanan Türk-İslam izlerinin sistematik bir şekilde silinmesine girişilmişti. Birçok yerin adı değiştirildi:
Akmescit “Simferopol”; Gözleve “Yevpatoriya”; Kefe “Feodosiya” oldu.
Eski Kırım Tatar köyü Akyar’ın üzerine kurulan deniz üssü de “Sivastopol” adını aldı.
17 Mayıs’ı 18 Mayıs’a bağlayan gece…
Rus Çariçesi İkinci Katerina döneminde Kırım Tatarlarına yönelik baskı ve imha politikası, Sovyetler Birliği döneminde en acı şekilde tekrarlandı.
Tarihler 1944’ü gösteriyordu…
17 Mayıs’ı 18 Mayıs’a bağlayan gece SSCB askerleri tarafından yataklarından kaldırılan Kırım Türkleri, hayvan vagonlarına yüklendi.
250 bine yakın Kırım Tatarı, 3 günde Orta Asya’nın farklı bölgelerine ve Sibirya’ya sürgün edildi.
Sürgüne gönderilenlerin yarısına yakını hayatını kaybetti.
Vatana dönme mücadelesi, 2014’te yasa dışı ilhak
Kırım Tatarlarının 1944’ten bu yana vatana dönmek için verdiği mücadele, Sovyetler Birliği’nin dağılmasına kadar sürdü. Sovyetler sonrası Kırım Tatarlarının vatanı, Ukrayna’ya bağlı Kırım Özerk Cumhuriyeti oldu.
Rusya Kırım’ı 2014’te yasa dışı olarak ilhak etti. Kırım Tatarları yeniden İkinci Katerina ve Stalin döneminde olduğu gibi baskı politikasına maruz kaldı.
Rus yönetiminin baskısı nedeniyle binlerce Kırım Tatarı yarımadayı terk etmek zorunda kaldı.
Yarımadada, Kırım Tatar halkının evlerine, camilerine, çocuk yuvalarına yapılan baskınlar ve gözaltılar devam ediyor.
“Deniz parçalanmaz. Biz Türk-Tatarız.”
Kırım Türklerinin İkinci Dünya Savaşı’ndaki sesi olan yazar Cengiz Dağcı halkının yaşadığı tüm zorlukları romanlarında kaleme alırken bir romanında şu ifadeler geçiyor:
“Bize Tatar, Çerkez, Türkmen, Kazak, Özbek, Azer, Karakalpak, Başkurt, Kırgız diyorlar. Bunlar hep yalan! Deniz parçalanmaz. Biz Türk-Tatarız.”
Medrese, tekke, han, çeşme, köprü, cami…
Kırım’da hala İkinci Dünya Savaşı’nın izlerine rastlamak mümkün.
Tarihi eserler bakımından zengin olan Kırım’da önemli abideler vardır. Özellikle Selçuklu ve Osmanlı döneminde cami, medrese, türbe, tekke, han, çeşme, köprü gibi binalar yapıldı.
Günümüze kadar gelen bazı tarihi yapılar ise şöyle:
Özbek Han Camii ve Medresesi, Sultan Baybars Camii, Zincirli Medrese, Gözleve’deki Han Camii, Kırım Hanlığı’nın kurucusu sayılan Hacı Giray’ın Türbesi…
Kırım Hanlığı’nın yaşayan ihtişamı “Han Sarayı”
Kırım topraklarında, Topkapı Sarayı’nın küçük ama zarif bir benzeri gibi olan Han Sarayı, Türk-İslam kültürünün bir abidesi.
Kırım Tatar Hanı Mengli Giray tarafından 1532 yılında Bahçesaray kentinde yaptırılan ve o zamanlarda hanlığın yönetim merkezi olarak kullanılıyordu.
[Fotoğraf: AA]
Han Sarayı’nın içinde; Han Türbe, Han Cami”, Divan Salonu, Yaz Çardağı, Harem ve Gözyaşı Çeşmesi gibi yapılar yer alıyor.
Gözleve’deki Cuma Han Camii
Kesin inşa tarihi bilinmemekte, 1552 yılında Kırım Hanı I. Devlet Giray tarafından yaptırıldığı kabul ediliyor.
Caminin yapımı Mimar Sinan’a atfedilse de onun Kırım’a gidip gitmediği bilinmiyor.
[Fotoğraf: AA]
Akmescit’e yaklaşık 70 kilometre uzaklıkta Gözleve şehrindeki cami, biri orta diğerleri küçük ölçekli 5 kubbesi ve 2 minaresiyle İstanbul’daki Fatih Camii’ni andırıyor.
Birçok tarihi olaya tanıklık eden cami, Kırım Türklerinin acı ve çektikleri zulmün de en önemli şahitlerinden biri kabul ediliyor.
Kaynak: İslam Ansiklopedisi, Anadolu Ajansı, Makale; Kırım’ın Kısa Tarihi, Rusya’nın Kırım’ı İlhakı, TRT Haber