İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Ligi Olağanüstü Ortak Zirvesinin Neticeleri
UHA / İnternational News Agency
Bu savaş neticesinde Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ve Arap Ligi Olağanüstü Ortak Zirvesi düzenlendi. Zirvenin sonuç bildirgesini ve neticelerini sizler için SETA uzmanlarından Muhittin Ataman, Yücel Acer, Ramazan Yıldırım ve Can Acun cevapladı.
Muhittin ATAMAN
Yücel ACAR
SETA Dış Politika Araştırmacısı
İİT ve Arap Ligi Olağanüstü Ortak Zirvesinin uluslararası hukuk bağlamında çıktıları nelerdir?
İİT’nin sonuç bildirisinde yer alan bazı hususlar hukuki anlamda önem arz etmektedir.
Öncelikle Filistin halkının kendi yasal toprakları üzerinde bağımsız ve egemen bir devlet kurma hakkının bir kez daha teyit etmesi, yaşanan mevcut saldırılar vesilesi ile bu hakka bir kez daha güç katmış olmaktadır. Yine bu bağlamda İsrail’in 1967 ve sonrasında ele geçirdiği Filistin topraklarının işgal altındaki topraklar olarak bir kez daha teyidi de işgal durumunun teyidine güç katmaktadır. Kurulacak bağımsız egemen Filistin devletinin başkentinin Kudüs olması gerektiğinin vurgulanması da Batılı ülkeler ve İsrail karşısında önemli bir tavır göstergesidir.
Mevcut İsrail saldırıları bağlamında İsrail eylemlerinin “saldırganlık” olarak nitelendirilmesi İsrail’in hukuki zemini olmayan yasa dışı askeri faaliyetlerinin hukuk dışı olduğunun ilk geniş kapsamlı teyididir. Birleşmiş Milletler (BM) Antlaşması yasa dışı askeri faaliyetler için “saldırı” kavramını kullanmakta ve bildiride de İsrail’in eylemlerinin bu kavramla anılması önem arz etmektedir. Bu ifadenin kullanılması eylemlerin İsrail adına meşru müdafaa oluşturmadığının teyidi, İsrail’in meşru müdafaa hakkını kullandığına dair beyanlarına çok kesin bir karşı duruş olmuştur. Mevcut İsrail saldırılarına ilişkin olarak BM Genel Kurulunun 27 Ekim’de aldığı A/ES-10/L.25 sayılı kararın teyit edilmesi de hukuken bu karara bir güç daha katmıştır.
Sivil halkın öldürülmesinden, sivil altyapıya, dini ve kültürel yapılara zarar verilmesinden İsrail’in sorumlu tutulduğunun beyan edilmesi daha sonraki hukuki süreçler için önem arz etmektedir. Yine bu bağlamda İsrail’in meşru müdafaa hakkını kullanmayıp bir intikam savaşı yürüttüğünün ve birçok temel kuralı ihlal ederek savaş suçu işlediğinin açıkça beyan edilmesi sonraki hukuki süreçlere destek verilmesi anlamında önemli bir adım anlamına gelmektedir.
Uluslararası Ceza Mahkemesinin halihazırda Filistin’de yürüttüğü soruşturmalara destek verici beyanlar ve bunun takibi için bir izleme birimi kurulması kararı somut bir adımdır. Zira İsrail yetkililerinin işlediği suçların ve İsrail devletinin verdiği zararın tazmin edilmesinin sağlanmasının takibi büyük önem arz etmektedir.
Bu önemli ve değerli beyanlara rağmen bildiride somut mekanizmaların oluşturulmamış olması önemli bir eksiklik olarak düşünülebilir. İİT üyesi ülkelerin bundan sonra atacakları adımlar, belirtilen bu değerli yaklaşımların İsrail’e karşı hayata geçirilebilmesini sağlayacak somut mekanizmalar kurulmasına odaklanmalıdır.
Ramazan YILDIRIM
Ru’ye Türkiye Editörü
Sonuç bildirgesinde yer alan ve oldukça tartışılan 27. maddeyi nasıl değerlendirirsiniz?
İİT ve Arap Ligi Olağanüstü Ortak Zirvesinde alınan kararlar içerik açısından olumlu olmakla birlikte bu kararları uygulayacak bir mekanizma yok maalesef. Toplantıdan İsrail saldırganlığını durduracak ve caydırıcı yaptırım uygulayacak bir irade çıkmamıştır. Sonuç bildirgesinde yer alan “Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) Filistin halkının tek meşru temsilcisi olduğuna vurgu yaparak, tüm Filistinli grup ve güçlere FKÖ çatısı altında toplanma ve FKÖ’nün liderliğindeki ulusal ortaklık çerçevesindeki sorumluluklarını yerine getirme çağrısı yapar” şeklindeki madde aslında yeni bir şey değil. FKÖ 1964’te Kahire’de toplanan Arap Birliği zirvesinde alınan karar sonucu sahadaki Filistinli grupları, başını Cemal Abdunnasır’ın çektiği Arap liderlerin iradesi doğrultusunda güdümlü bir çatı altında toplama amacıyla kurulmuştur.
FKÖ kurulduğu dönemin konjonktürü gereği nasyonal sosyalist ve seküler bir karaktere sahip olmuştur. Fetih hareketinin lideri Yaser Arafat’ın liderliğinde zamanla diğer Filistinli grupların adil temsiliyetleri azaltılmıştır. Bugün itibarıyla FKÖ tamamen Fetih hareketiyle özdeşleşmiş ve sahadaki etkin diğer gruplar dışlanmıştır. Mesela Mahmud Abbas hem FKÖ lideri hem Fetih başkanı hem de Filistin devlet başkanı olarak görev yapıyor ve bu durum yıllardır Filistin siyasi aktörleri nezdinde rahatsızlık oluşturuyor. Filistin genelindeki halk desteği en az Fetih kadar olan Hamas ise bu çatı altında temsil edilmemektedir. Zirvede alınan bu son kararla adil olmayan ve sadece Fetih hareketinin kontrolünde olan FKÖ’nün mevcut sorunlu durumla devam etmesi vurgulanmıştır. Kuruluşu itibarıyla sorunlu başlayan bu çatı örgüt zamanla Filistin sahasında etkin olan aktörleri ve grupları birleştirme misyonunu yerine getiremediği gibi günümüzdeki bazı sorunların da kaynağı olmaya devam etmektedir.
Can ACUN
SETA Dış Politika Araştırmacısı
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Mısır Cumhurbaşkanı Sisi arasındaki görüşmeyi nasıl yorumlarsınız?
İTT ve Arap Ligi Olağanüstü Ortak Zirvesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan, Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah Sisi ile bir araya geldi. Bu görüşmeyi –her ne kadar sembolik değer ifade etse de– ikili ilişkilerden ziyade Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Gazze’ye yönelik yürüttüğü diplomasi trafiğinin bir parçası olarak görmek daha doğru olacaktır. Türkiye ve Mısır, İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği saldırılar ve katliamlara karşı ortak bir pozisyona sahip, ivedilikle ateşkesin sağlanması ve hiçbir koşulda Gazzelilerin Sina Yarımadası’na tehcir edilmemesi gerektiği konusunda da hem fikirler.
Ayrıca Refah Sınır Kapısı’nın yardımlar ve yaralıların geçişleri için açık tutulması konusunda da ortak bir pozisyona sahipler. Türkiye Gazze’ye devam eden yardımlar için Mısır makamlarıyla bir koordinasyona sahip ve bu faaliyetlerin devam etmesi önem arz ediyor. Dolayısıyla Erdoğan-Sisi görüşmesi bu bağlamda da ele alınmalıdır.”
Yorumlar