İnternet, boşanmalar, aldatmalar, sekülerizm…
Fatma Tuncer, Milli Gazete’deki köşesinde giderek tırmanışa geçen boşanma ve aldatma olaylarına parmak bastı.
Nereden Nereye Geldik?
Boşanma sürecinde olan bir arkadaşım eşinin son üç yıldır kendisine sürekli, “Pasif ve bakımsızsın, ortama ayak uyduramıyorsun…” deyip aşağıladığını, buna rağmen evliliğini sürdürmeyi düşündüğünü fakat eşinin kendisini boşanmaya ikna ettiğini paylaşmıştı.
Arkadaşım zayıf ve başarısız olduğuna ve sevgiyi hak etmediğine inanmıştı ve kendini sosyal ortamlardan soyutluyordu. Acaba son üç yıl içinde ne olmuştu da beyefendi eşini küçümsemeye ve yerden yere vurmaya başlamıştı, değişen neydi?
Kültürel değerlerimizde geçerli bir sebep olmadığı sürece boşanmaya hoş bakılmamıştır fakat seküler kültürün yayılması ile birlikte gömlek değiştirdik ve artık boşanmalarda rekor kırıyoruz. Bırakın olgunlaşamamış, şımarık gençleri ileri yaşlardaki kişiler dahi geçici heyecanlara kapılarak eşleri ile yollarını ayırmaya karar veriyorlar. Boşanmanın sonucunda ise ihanete uğrayan eş, güven duygusunu kaybediyor ve yeni duruma uyum sağlayabilmek için virajlı yollardan geçiyor.
İnternetin aktif olarak kullanılması ile birlikte gayr-i meşru birliktelikler ve ihanetler artmaya başladı ve çocukluğumuzda anlatılan model evliliklerden eser kalmadı.
Ergenliğe geri dönen ve macera peşinde koşan eş, “Ben ne yapayım dünya bozuldu, dışarıda kışkırtıcı görüntülere rastlıyorum, hayatımı yaşamak istiyorum” demeye ve birlikte büyütülen emeği yok saymaya başladı.
Eşlerini aldatan ve boşanmaya karar veren kişilerin ürettikleri mazeretler vardır ve her ne kadar buna kendileri dahi inanmasalar da sıkıştıklarında telaffuz eder ve vicdanlarını rahatlatmaya çalışırlar.
Arkadaşımın da ifade ettiği gibi eşini terk etmeye karar veren kişi onun bakımsız olduğunu, kafasının çalışmadığını, yaşlandığını, yıprandığını ve kendisine ayak uyduramadığını ifade eder ve insanları ikna etmeye çalışır. Düşünceleri ile davranışları arasında tutarlı bir yol bulamayan ve komplekslerine yenik düşen kişi karşı tarafta ağır bir tahribat bırakır ve karanlık sokaklarda yürümeye devam eder.
Geride kalan eş ise kendini yetersiz ve değersiz hisseder ve sevilmeye layık olmadığına inanır.
Narsist belirtiler sergileyen kişiler kendilerini kusursuz ve mükemmel görür ve eşleri ile ilişkilerini bu doğrultuda sürdürürler. Bu kişilerin vefa duyguları zayıftır ve birlikte büyütülen sevgi ve emeği yok sayar, kelimeleri istedikleri şekilde yontarak kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlar. Siz bu kişilere evliliğin eşin eksik olmasından değil kendilerinin bencilliklerinden, komplekslerinden yeterli olgunluğa sahip olmamalarından kaynaklandığını anlatamazsınız.
Siz bu kişilere gökyüzünün mavi, gecenin siyah, toprağın kızıl olduğunu asla kabul ettiremezsiniz. Onlar kusursuz, özel, çekici ve zekidirler, o yüzden sizin ifadelerinizin hiçbir anlamı yoktur. Birlikte biriktirilen emeği ihtiraslarına kurban eden kişiler çarpık ve marazi düşüncelerinin altında ezildiklerinin farkında değildirler. O yüzden siz ne söylerseniz söyleyin onlar ileri sürdükleri mazeretleri dillendirmeye devam edeceklerdir.
[UHA Haber Ajansı, 24 Ekim 2022]