İklim değişikliği ile küresel mücadelenin zorlukları
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’nın 28’incisi,geçtiğimiz günlerde Dubai’de gerçekleşti. Konferansa küresel liderlerin ve büyük şirketlerin giderek artan ilgisi sevindirici olsa da dünyanın iklim değişikliği ile mücadeledeki mevcut hızının yeterli olmadığı ortada.
Prof. Dr. Nurullah GÜR & İstanbul Medipol Üniversitesi Dekan Yardımcısı
İklim değişikliğinin çevre üzerindeki yıkıcı etkilerini; artan orman yangınları, rekor kıran sıcaklıklar, yaygınlaşan seller ve hissedilmesi gittikçe zorlaşan mevsim geçişlerinden görmek mümkün. İklim değişikliğinin etkisi sadece çevresel felaketlerle sınırlı kalmayacak. İnsanoğlunun çevreye verdiği zararlar, dönüp dolaşıp ekonomileri de olumsuz etkiyor. Bu olumsuz etkilerin potansiyel maliyetlerine yönelik neredeyse her ay yeni bir çalışma ortaya konuyor. S&P Global tarafından yayınlanan raporda, 2050 yılına kadar küresel ısınma 2 derecenin çok altında kalmadığı ve ülkelerin sürece adaptasyon sağlayamadığı durumda, küresel GSYH’nin yılda ortalama yüzde 4.4’lük kayıp yaşayacağı tahmin ediliyor.
KORUMACI POLİTİKA ARACI
Gelişmiş ülkeler, sahip oldukları finansal kaynaklar ve gelişmiş teknolojileriyle kendi sınırlarında bir şekilde bu sorunu çözmeye çalışıyor. Ancak, hiçbir ülkenin iklim değişikliği sorununu tek başına çözmesi mümkün değil. En geniş kapsamda küresel koordinasyona ihtiyaç var. Ama bu işbirliğini ve eş güdümü sağlamaya dönük girişimler oldukça yetersiz.
Koordinasyon şöyle dursun, bazı gelişmiş ülkeler, yeşil ekonomiye geçişi uluslararası rekabet güçlerini sağlamlaştırmak için bir korumacı politika aracı olarak kullanmanın hesabını bile yapabiliyor. Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin kendi kaynakları ve kapasiteleri, iklim değişikliği ile mücadele etmeye yeterli değil. Küresel Güney olarak tabir edilen bu ülkelerin iklim değişikliği ile mücadeleye yatırım yapmak üzere yılda en az 1 trilyon dolara ihtiyaçları olduğu tahmin ediliyor. Bu finansmanın sağlanabilmesi için gelişmiş ülkelerin desteği şart.
GELİŞMİŞ ÜLKELERDEN BAŞLAMALI
Gelişmiş ülkeler, Sanayi Devrimi’nden günümüze önce kendi ülkelerinde uyguladıkları fosil yakıtlara dayalı üretim teknikleriyle ve sömürgesi altındaki ülkelerin madenlerini ve ormanlarını talan ederek çevreyi kirletti. Sonra da kirli fabrikalarını Küresel Güney’e taşıyarak çevre sorunlarını tüm dünyaya yaydılar. İş, yeşil ekonomiye geçişin maliyetini adil biçimde paylaşmaya geldiğinde ise yan çiziyorlar.
Gelişmiş ülkeler bu süreçte adil ve samimi bir tutum sergilemedikleri müddetçe, iklim değişikliği ile gerçek anlamda savaşmak mümkün değil. Sanayi Devrimi’nden günümüze hangi ülkenin çevreye ne kadar zarar verdiği bilimsel çalışmalarla tespit edilebilir noktada. Her ülkenin geçmişten taşıdığı sorumluluk kadar küresel ölçekte yapılacak yeşil ekonomiye geçiş yatırımlarına finansal kaynak ayırması gerekiyor. BM eski Genel Sekreteri Ban Ki-moon, geçtiğimiz günlerde yayınladığı bir yazıda, Küresel Güney’in yeşil yatırımlarını finanse etmek için iklim değişikliğinde sorumluluğu olan petrol üreticisi ülkelerin ellerini ceplerine atmasını önermiş. Petrol üreticilerinin de günahı büyük. Ama işe oradan değil, gelişmiş ülkelerden başlamak lazım.