Helalleşme Söyleminin Zorunluluk ve Taktiksel Boyutları
Kemal Kılıçdaroğlu’nun başlattığı helalleşme açıklaması ve geçmişle yüzleşeceğini söylemesi önemlidir. 2023’e yönelik olarak bir seçim taktiği olsa bile CHP ve onun temsil ettiği siyasi geçmiş açısından üzerinde durulmayı hak eder.
Doç. Dr. Nebi MİŞ & SETA Siyaset Araştırmaları Direktörü
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, “Benim liderliğini yaptığım partinin de geçmişte yarattığı derin yaralar vardır” diyerek bir helalleşme listesi sıraladı. Listenin içinde “28 Şubatçıların açtığı yaraları kapatıp helalleşeceğiz. İkna odalarına sokulan başı kapalı kızlarımızla helalleşeceğiz” söylemi de yer aldı.
Bu cümleyi kuran Kılıçdaroğlu, yakın bir geçmişte, 2008 yılında katıldığı bir televizyon programında kendisine soru soran profesör ünvanlı bir program sunucusunun “Aslında ben türban kelimesini kullanmayı da kendime yediremiyorum. Ben yıllardır çul derim. Benim için çuldur o” şeklindeki açıklamasını “Bir metrekarelik bez parçası” sözleri ile onaylamıştı.
Yine çok uzak olmayan bir dönemde, 2008 yılında AK Parti’nin çıkardığı bir yasa ile başörtü yasağının kaldırmasını düzenlemesini durdurmak ve iptal ettirmek için Anayasa Mahkemesi’ne götüren CHP milletvekilleri arasında Kemal Kılıçdaroğlu da vardı. Hatta dilekçeyi yüksek mahkemeye bizzat ileten grubun içerisindeydi.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun başlattığı helalleşme açıklaması ve geçmişle yüzleşeceğini söylemesi önemlidir. 2023’e yönelik olarak bir seçim taktiği olsa bile CHP ve onun temsil ettiği siyasi geçmiş açısından üzerinde durulmayı hak eder.
Bu bağlamda Kılıçdaroğlu’nun bu açıklamasının sahiciliğini ya da neye karşılık geldiğini anlamak için şu soru önemlidir: Ne oldu da çok yakın dönemde başörtüsü yasağının kaldırılmasının Anayasa Mahkemesi’ne götürülmesine imza veren ya da başörtüsüne “bez parçası” diyebilen bir genel başkan bugün aynı konuda helalleşeceğini açıklamak zorunda kaldı?
Bu sorunun cevabına geçmeden önce, çok yakın dönemde Kemal Kılıçdaroğlu’nun ve CHP’li siyasetçilerin birkaç açıklamasını da hatırlatalım. Kılıçdaroğlu farklı tarihlerde partisinin grup toplantılarında şöyle cümleler kurdu: “Mardin’de en çok oyu alan parti AK Parti. Konya ve Şanlıurfa’da da aynı şekilde. Bütün çiftçilere sesleniyorum. İlk seçimde siz hâlâ gidip AK Parti’ye oy verirseniz benim iki elim sizin yakanızda olacak. Akıl alır gibi değil.”
“Hâlâ iktidarı destekleyen öğretmene ben öğretmen demem. Böyle öğretmen olmaz…”
Çok yakın bir dönemde CHP geleneğinin içinde çok önemli görevler üstlenmiş ve bir dönem Kültür Bakanlığı da yapmış olan Fikri Sağlar’ın, katıldığı bir televizyon programında “Türbanlı hâkimin adaleti yerine getireceğinden kuşkuluyum” demesini de buraya ekleyelim.
Son bir yıl içinde bu tip açıklamaları yapan bir siyasi liderin, daha önceki dönemde yaşananlarla ilgili “helalleşme”den bahsetmesinin “zorunluluk” ve “taktiksel” olmak üzere iki farklı boyutu var.
Zorunluluk yönü; çok uzun süre değişime direnilmesine rağmen, Erdoğan ve AK Parti siyasetinin son 19 yılda “siyasal değişimi” başarmasıyla doğrudan ilgilidir. Türkiye’de cumhurbaşkanını halk seçmese, seçilebilmek için yüzde 50+1’e ihtiyaç duyulmasa, CHP siyaseti ve buraya eklemlenen -siyasal alanın güçsüzlüğünden ve kırılganlığından faydalanan- çıkarcı elit grupları geçmiş alışkanlıklarını devam ettirecek çabaların içinde olurlardı. Daha somut bir ifadeyle, çok yakın dönemde, 367 krizinde gösterdikleri siyasi refleksin, 27 Nisan e-muhtırasındaki tutumlarının, AK Parti’yi kapatma davasındaki heyecanlarının ve kamuda başörtüsü yasağının kaldırılmasını engellemeye dönük mücadelelerinin benzerlerini bugün farklı alanlarda yapmaktan hiç de geri durmazlardı.
Siyasal alan, anayasal olarak dönüşmüştür. Cumhurbaşkanını halk seçmektedir. Seçilebilmek için toplumun en az yüzde 50+1’nin desteğini almak şarttır. Böyle olduğu için de, bir siyasal parti eğer iktidara talip oluyorsa, toplumun çok geniş kesimlerinin değerlerini önemsemek, taleplerine ve beklentilerine cevap üretmek zorundadır. Yani farklı grup çıkarlarını örtüştürmeye dönük siyaset üretmesi gerekmektedir.
Son 19 yıllık dönemde siyasetin ve siyasi alanın değişmesi ve dönüşmesinin CHP siyaseti açısından anlamı diğer partilerle karşılaştırıldığında çok daha farklı bir mahiyet arz etmektedir. O da şudur: CHP, 1950’de demokrasiye geçilmesinden bu yana tek başına iktidara gelememiştir. Ama iktidara gelemese de 2000’li yıllara kadar tarihsel blok olarak adlandırılabilecek bir koalisyonla ve vesayet düzeni ile iktidar alanlarını korumuştur. Bu koalisyonun bileşenleri; sivil ve askerî bürokrasi, kendini aydın olarak konumlandıran bir sınıf ve devletle iş tutmuş İstanbul burjuvazisiydi. Tarihsel blokun unsurları ile devam ettirilen iktidar alanları önce aşınmış, zamanla giderek azalmıştır. CHP liderinin son yıllarda öğretmenlere, bazı iş insanlarına, bir kısım sanatçıya öfkesinin ve tepkisinin nedeni onların tarihsel misyona göre hareket edip CHP’yi desteklememesidir. Çünkü siyasetin ve siyasal alanın değişmesi toplumda her anlamda çoğullaşmayı beraberinde getirmiştir.
Yeni hükümet sistemi ile iktidar olmak bir yana siyasette var olmak için belirli çevrelere yaslanmak yeterli değildir. CHP’nin oy oranının yüzde 20 civarında donması, yeni hamleleri yapmasını da zorunlu kılmaktadır. Türkiye’de seçmen kümelerinin yüzde 70’i sağ seçmenlerden oluşmaktadır. Bundan dolayı da CHP’li yöneticiler, “kurtarıcılarını” sağ siyasetin içinde aramaktadırlar. Dolayısıyla, Kılıçdaroğlu’nun doğrudan CHP’nin geçmişi ile yüzleşmeyi de içeren açıklamalarını “geçmişin yükünden” kurtulma görüntüsü verme çabası olarak da anlamak gerekir. Geçmişin yükünden kurtulmadan sağ siyasetin içinden gelen kurtarıcıların etkisinin sınırlı olacağının farkındadır.
Helalleşme açıklamasının “taktiksel” boyutu, seçimlerin giderek yaklaşması ile ilgilidir. Hatırlanacağı gibi Millet İttifakı yerel seçimlerde “radikal sevgi” denen içi boş bir siyaset dilinden ve toplumun her kesimini kucaklamaktan bahsediyorlardı. “Radikal sevgi” dedikleri, aslında bir iletişim simülasyonuydu. Muhalefet kanadında çoklu siyasi aktörlük üzerinden bazı siyasetçiler sevgiden, kucaklaşmadan bahsederken, diğerleri kutuplaştırma siyasetine en ağır cümlelerle abanıyorlardı. Özellikle, muhalefetin alt katmanlarında sosyal medya yoluyla hakaretin ve küfrün en ağırı, kendileri gibi düşünmeyen ve kendi adaylarına oy vermeyen çevrelere karşı kullanılmıştı.
Seçimlerin ardından “radikal sevgi” dili bir anda rafa kaldırıldı. Bu üç buçuk senelik dönemde ise bırakın sert muhalefet söylemini, kutuplaşmayı canlı tutmak için radikal siyaset dilinin tüm imkânları devreye sokuldu. Muhalefet liderlerinin Meclisteki grup toplantılarında dile getirdikleri söylemlere bakıldığında bu durum zaten kolayca görülür.
İşte şimdi, seçimlerin yaklaştığı bir dönemde tekrar bir iletişim simülasyonu devreye sokuluyor. Bir yandan helalleşmeden bahsedilirken, diğer taraftan farklı aktörler üzerinden kutuplaşma siyasetine yüklenilecek. Kutuplaşma siyaseti ile Millet İttifakı tabanı sandığa götürülmeye çalışılırken, kutuplaşmayı iktidar kanadının oluşturduğu söylemi üzerinden de gri alandaki seçmenlere mesaj verilmiş olacak.
Sonuç olarak, CHP’nin geçmişiyle yüzleşmesi taktik de olsa son 19 yıllık AK Parti döneminde siyasetin ve partilerin dönüşüme zorlanmasının bir sonucudur.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilmesiyle oluşan yeni siyasi alan bu dönüşümü gerektirmektedir. Yeni sistemin belki de en önemli faydalarından biri budur. Böyle olduğu için de CHP’nin öncülük ettiği muhalefet bir an önce eski sisteme dönülmesini istemektedir.
[UHA Haber Ajansı, 30 Kasım 2021]