HDP Etkisi ve Muhalefetin Dış Politika Muğlaklığı
14 Mayıs seçimleri tartışmasız, yakın tarihimizin en kritik seçimi. İttifakların ve adayların telaşından, giderek sertleşen söylemlerinden bunu her düzlemde görmek mümkün. Kampanya döneminin son düzlüğünde Cumhurbaşkanı Erdoğan ve CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu arasındaki polemikler yükselmeden iki adayın ülkemizin geleceğine dair ne söylediğine ve daha önemlisi neyi muğlak bıraktığına odaklanmak faydalı…
Prof. Dr. Burhanettin DURAN & SETA Genel Koordinatörü
14 Mayıs seçimleri tartışmasız, yakın tarihimizin en kritik seçimi. İttifakların ve adayların telaşından, giderek sertleşen söylemlerinden bunu her düzlemde görmek mümkün. Kampanya döneminin son düzlüğünde Cumhurbaşkanı Erdoğan ve CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu arasındaki polemikler yükselmeden iki adayın ülkemizin geleceğine dair ne söylediğine ve daha önemlisi neyi muğlak bıraktığına odaklanmak faydalı olacak. Seçmenin üzerinde kolaylıkla uzlaşacağı konu, Cumhur İttifakı’nın ve Millet İttifakı’nın adaylarının “14 Mayıs sonrası Türkiye” için çok farklı vizyonlara ve tahayyüllere sahip olduğu. Parti ve adayların beyannameleri bunu anlamak için gerekli ise de yeterli değil. Bence iki adayın hangi parti ve siyasetçilerle güç birliği oluşturduğu muhtemel icraatlarının oturacağı siyasi denklemlerini göstermesi açısından programlardan daha önemli.
Erdoğan’ın yirmi yıllık icraatı kazanırsa beş yılda yapacakları hakkında bir fikir veriyor. Ancak 6’lı Masa’nın yayımladığı dokümanlara rağmen Kılıçdaroğlu’nun kazanması durumunda ülkeyi nasıl yöneteceği bilinmiyor. Bunun en açık sebebi Kılıçdaroğlu’nun koalisyon ortaklarına en az 7 cumhurbaşkanı yardımcılığı veren bir modeli önermesidir. “Çoğaltılmış cumhurbaşkanı yardımcılığı” sisteminin çalışmayacak ve benzeri olmayan bir model sunması seçmenin zihnini karıştırmakta. İlk ciddi iktidar krizi paylaşımında küçük partilerin genel başkanlarının doğrudan ya da dolaylı etkisiz konuma düşmesi kuvvetle muhtemel.
İkinci önemli husus ise Kılıçdaroğlu’nun HDP ile pazarlık yaparak bu partiyi iktidar bileşeni konumuna taşımasıdır. Radikal talepleri olan ve PKK terörü ile arasına mesafe koymayan HDP’nin Kılıçdaroğlu tarafından siyasetin merkezine çekilmesinin bu seçimlere giderken gerçekleşen en önemli şey olduğu görüşündeyim. Kılıçdaroğlu’nun HDP ile pazarlığının bir şekilde anlaşılan kısmı var, yerel yönetimlere yetki devri ve benzeri konular. HDP ile yapılan pazarlığın görünmeyen, muğlak kalan kısmı ise tam bir muamma. “Türkiye’yi yeniden inşa” vurgusunda birleşen CHP ve HDP’nin uzlaşmasının seçim sonrası kısmının kamuoyuna ilan edilmesi gerekli. Bu iki parti nasıl bir “yeni Türkiye” tahayyülünde işbirliği yapıyor? Tam içerik bilinçli olarak muğlak tutuluyor, milliyetçi-ulusalcı seçmeni ürkütmemek için.
Kılıçdaroğlu’nun kurduğu siyasi blok bence artık ağırlıklı olarak CHP ve HDP işbirliğine dayanmakta. HDP’nin cumhurbaşkanlığı yardımcılığı ya da bakanlık almasına gerek yok. Adının masa mı sofra mı olduğu önemli değil. Türkiye’nin geleceğini belirleyecek kritik politikalar anlamında HDP, diğer muhafazakâr ya da milliyetçi partilere kıyasla daha etkili olacak. 6’lı Masa’nın adayının Kılıçdaroğlu olmasında da açıklanan “ortak politikalar mutabakat” metninde de HDP etkisi şimdiden bariz olarak ortada. İyi Parti masayı terk edip, linç yiyerek geri döndü ve hâlâ durulmadı. Halbuki HDP sessiz sedasız istediği adayı ve politikalarını Millet İttifakı’na dayattı.
Millet İttifakı’nın dış politika ve güvenlik konularındaki muğlak yaklaşımı dikkat çekiyor. Bu muğlaklık HDP ile yapılan açık-gizli pazarlık ile birleşiyor. Kılıçdaroğlu’nun Suriye ve Irak’taki operasyonlar, YPG ve Libya-Doğu Akdeniz politikalarının ne olacağı konuşulmalı. En azından şu sorunun cevabını bilmeliyiz: ABD ve AB ile uzlaşarak Suriye ve Irak’ta YPG terör devletine göz yumulacak mı?