Hamas – İsrail Çatışması : Kan, İntikam, Gözyaşı ve Vahşet!
Özgür ve bağımsız bir Filistin devleti için mücadele eden bir örgüt olarak bilinen HAMAS’ın hangi akıl, hangi politika, hangi hesapla giriştiği bilinmeyen İsrail’e saldırısı bölgede bir süredir gözlenmekte olan sükûneti havaya uçurdu.
İsrail’in ne zaman biteceği belli olmayan bir kan ve intikam savaşı başlatmasının fitilini ateşledi. Elbette HAMAS’ın sivilleri hiç hesaba katmayan, yüzlerce sivilin hayatına mal olan saldırısı kabul edilemez. Ama bunun her zaman olduğu gibi İsrail’e çocuk, kadın demeden; sivil ve silahlı güç ayırmadan daha çok Filistinli yok etme fırsatı vereceğini düşünmemek ne kadar bilinçli, hesaplı bir tercihtir?
Çok açıktır ki, İsrail’e karşı Filistin’in özgürlük ve bağımsızlığını savunan örgütler ve tüm Filistin halkı her zaman “İster sürahi taşa çarpsın, isterse taş sürahiye, sonunda zarar görecek olan sürahidir” sözündeki sürahi gibi zayıf ve nahif konumda olmuşlardır.
İsrail, kurulduğu 1948’den bu yana Ortadoğu’daki tüm ihtilafların, çatışmaların, savaşların kaynağı olmuştur. Ortadoğu’daki Arap devletleri ilk zamanlarda bir İsrail devletine kökten karşı çıkmışlarsa da geçen zamanda İsrail ile aralarında geçen çok sayıda savaş ve akabindeki barış görüşmelerinden sonra onun varlığına razı olmuşlar; ama İsrail, Filistin toprakları üzerinde yayıldıkça yayılmaktan hiç vazgeçmemiştir. Hiçbir zaman Birleşmiş Milletlerin ve uluslararası toplumun onayladığı sınırlara ve şartlara razı olmamış; her zaman oyun bozan, mızıkçılık eden, hır çıkaran, her fırsatta insan haklarını çiğneyen taraf olmuştur. Bütün olan bitenlerdeki haksızlığı dolayısıyla BM’nin kendisi aleyhine aldığı onlarca yaptırım kararının hiçbirine uymamış; “astığı astık, kestiği kestik” bir derebeyi rolünü daima korumuştur.
Bütün Arap-İsrail ihtilaf ve savaşlarında en büyük acıyı Filistin halkı yaşamış, 1948’den günümüze kadar bu halk iyi bir gün görmemiştir. 75 yıldan bu yana kan ve gözyaşı bu halkın kaderi olmuştur. Bu halk, bu kadar yıldır soykırım çapında katliamlara, türlü türlü acılara, zulümlere, tarihte benzeri az görülmüş açlıklara, yokluklara muhatap olmuştur. Bugün de Gazze’de yaşayan 2,5 milyon insan susuz, ekmeksiz, elektriksiz halde ABD ve AB gibi uygarlığın temsilcisi olduğu iddiasındaki ülkeler tarafından İsrail’in vahşi saldırılarına terk edilmiş durumdadır. Uygarlığın en parlak dönemini yaşadığımız iddiasına rağmen “insanlık”, tarihin ilkel dönemlerinde bile bugünkü kadar alçalmamıştır. Bu alçalmaya, oluşan utanç tablosuna onay veren ikiyüzlü, çifte standartlı Batı, bir gün mutlaka bu utanç tablosunun altında kaldığını görecektir.
Birçokları Rachel Corrie’yi hatırlayacaktır. 24 yaşındaki Amerikalı barış aktivisti bu genç kadın, 2003’te Gazze’nin Refah kapısında Filistinlilerin safında İsrail zulmüne karşı direnirken askeri bir İsrail buldozeri altında can vermiştir. Rachel Corrie, gerçek bir barışsever olarak adı belleklerden hiç silinmemesi gereken dünyanın en saygıdeğer insanlarından biridir.
Bugüne kadar değişik zamanlarda dünyanın birçok yerinden “insanlık öldü mü?” feryadı yükselmiştir. Ama bunların hiçbiri bugün İsrail’in Gazze saldırıları karşısında yükselecek olan “insanlık öldü mü?” feryadı kadar doğru, haklı ve gerçekçi olmamıştır. İsrail’in savunma bakanı, tüm dünyanın ve insanlığın gözlerinin içine baka, Gazze’nin altını üstüne getireceklerini; kadın, çocuk, sivil demeden hiç kimseye acımayacaklarını, zaten onları “insansı hayvan” diye tanımladığını söylüyor.
Hiç şüphe edilmemelidir ki, olan bitene seyirci kalmanın ötesinde açık açık onaylayan ABD’yi ve AB ülkelerini çok geçmeden yabancılardan önce kendi içlerinden çıkan Rachel Corrie’ler insanlık adına mahkûm edeceklerdir.
İsmail ÖZCAN & Eğitimci Yazar
Yorumlar