Göbeğini kaşıyan bidon kafalı halka ne oldu?
Bu son seçim; geçmişte kalmış, unutulmuş bazı incelikleri, güzellikleri, centilmenlikleri bizlere yeniden yaşattı. Hem kazanan hem de kaybeden parti ve liderler büyük olgunluk gösterdiler. Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Tayyip Erdoğan hiç mırın kırın etmeden kaybettiğini, seçmenin uyarıda bulunduğunu açık yüreklilikle kabul etti. Bu uyarıdan gerekli dersleri çıkaracağını ifade etti. Halkın takdir ve iradesine saygısını yineledi. 35 yıllık aradan sonra en yüksek oy oranına ulaşan ve birinci parti durumuna yükselen CHP Genel Başkanı Özgür Özel de “Bu seçimin kaybedeni yoktur, herkes kazanmıştır. Demokrasi kazanmıştır. Bize verilen oylar sadece CHP’lilerin oyları değildir. Oylarımızın içinde AK Partililer dahil her partiye mensup vatandaşların oyları vardır.” şeklinde olgunluk ve alçakgönüllülük yüklü açıklamalar yaptı. Bunlar, gerginliklerden, kutuplaşmalardan bıkmış bu halkın, bu toplumun uzun yıllardan beri özlem duyduğu açıklamalardı.
Bu seçimlerin bir güzelliği de hiç kimsenin seçimlerde hile yapıldığından, oy hırsızlığından, fazladan oy kullanılmasından bahsetmemesiydi. Geçmişte beklentisi karşılanmayan muhalefet mutlaka bu iddiaları gündeme getirirdi. Bu sefer kaybeden iktidardı, ama hile yapıldı, oylar çalındı, o nedenle kaybettim demedi. İstisnalar, münferit olaylar dışında Türk halkının demokratik olgunluğu geçmişte de bu tür iddiaları geçersiz kılacak kadar yüksekti.
…
Türkiye’de iktidarları sandığın belirlediği 1950’lerden bu yana Türk halkı, demokratik birikimi ve tecrübesi 150-200 yıl öncelere giden Batılı ülke halkalarından hiç aşağı kalmayan bir olgunluk ve bilinçle oy kullanmıştır. Oy kullanırken hem kendi çıkarlarını hem de ülke çıkarlarını kollamayı bilmiştir. Politikacıların boş ya da bol keseden vaatlerine hiç kanmamıştır. Sanıldığı veya iddia edildiği gibi bir çuval kömüre, bir paket makarnaya, bir kilo mercimeğe oyunu satmamıştır. Bunlar kendisine verilmiş, o da almış olabilir; ama oyunu yine de inandığı doğrultuda kullanmıştır.
Evet, Türk halkı 1950’den itibaren sıklıkla, ağırlıkla sağ/muhafazakâr lider ve partileri iktidara getirmiştir. Ama aynı halk kendini ikna edebilen solcu/devrimci lider ve partileri de en yüksek oyu vererek iktidar yapmıştır. Halkımızın son yerel seçimlerde ortaya koyduğu irade onun oyunun kemik değil, esnek olduğunun geçmişteki çok sayıdaki örneğinden biridir.
…
Oy verdiği bütün liderleri oylarıyla uyarmayı, sırasında iktidarı geri almayı, zaman zaman kimi partileri sandığa gömmeyi de bilmiştir. Bu halk, bir lidere, bir partiye oy veriyor, üst üste iktidar yapıyorsa bunun kendisince makul, izahı yapılabilir bir sebebi vardır. Kendisine bir şey değmiştir. Bir talebi, bir beklentisi karşılanmıştır. Hayatını kolaylaştıran bir hizmet üretilmiştir. Veya ülke çıkarı için doğru bir şey yapılmış, doğru bir adım atılmıştır. Bu halk asla “Benden sonra tufan!” felsefesiyle oy kullanmamıştır!
Böyle bir halkı bilinçsizlikle, cehaletle, cahil oy çoğunluğu olmakla, göbeğini kaşıyan adamlıkla, bidon kafalılıkla suçlamak yapılabilecek en büyük hakarettir, aşağılamadır. Hiçbir haklılık payı taşımayan suçlamalardır.
Bu suçlamayı yapanlar, son yerel seçimlerde ülke genelinde bütün anketleri, öngörüleri boşa çıkaran, CHP’yi uzun yıllardan sonra birinci parti yapan tutumunu alkışlamayı, yüceltmeyi daha önce yaptıkları hakaretlerle nasıl bağdaştırabiliyorlar acaba? Çünkü dün istemedikleri partiye oy veriyor diye aşağıladıkları halkla bugün kendilerini sevince gark eden halk aynı halk. Bunu, gökten zembille inen başka bir halk yapmadı, yine bu halk yaptı.
Türk hikayeciliğinin piri Ömer Seyfettin’in halkımızla ilgili şöyle bir tespiti var: “Türk halkı alim değildir, ama ariftir.”Bu, Türk halkı okumuş yazmış olmasa bile hisleriyle, sağduyusuyla doğruya ulaşır demektir ki bu halk gerçekten böyle bir halktır. Centilmenlik ise bu gerçeği kabul ve itiraf etmektir.
İsmail ÖZCAN & Eğitimci Yazar