Türkiye’nin saygın, güvenilir Ankara merkezli bir düşünce kuruluşu olan SETA Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı Toplum ve Medya Direktörü Prof. Dr. Faruk TAŞÇI, “Filistinlilere Yönelik Sosyal Politikalar İçin Türkiye’nin Yapabilecekleri” başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Arslan arslanlığının hınzır da hınzırlığının gereğini yapar. Köpek havlar, kedi miyavlar. Bu varlıklardan, başka şeyler beklemek gariplik olur. İnsanlar da böyledir.
Yaratılışında gül tohumu olanların ortaya koyabilecekleri ancak ve ancak gül cinsinden olur, yaratılışı ısırganlık üzere olanların tavırları da ısırgan cinsinden olur; gül güllüğünü ısırgan ısırganlığını yapmak zorundadır.
Aksini düşünmek, gülünç duruma düşmek olur, çünkü bu bir genetik meselesidir. İşte insan genetiğinin varlığının kesin olması gibi (“Herkes kendi mizaç ve karakterine göre iş yapar.” – İsra Sûresi, 84. Ayet) toplumların da genetikleri vardır.
Toplumların değişimleri kaçınılmazdır ama bu özsel (sabitelerde) değildir, zaten özsel olanlardaki farklılaşmaya değişim değil de başkalaşım deniliyor. Yüzyıllar boyu “yardım etme“, “cömertlik“, “mazluma sahip çıkma” gibi davranışları sergileyen bir toplum için artık “yardımsever“, “cömert“, “mazlumun hamisi” gibi sıfatlar yerleşik hal alır ve aslında bunlar, o toplumun genetik kodları olarak bellenir.
Zıddı da böyledir; toplumlardan bazıları da zulüm ede ede, katlede ede, sapkınlık yapa yapa “zalim“, “katil“, “sapkın” gibi vasıflar ile bilinirler.
7 Ekim sonrasında yaşananlar bize bu hakikati bir kere daha hatırlatmış oldu. Zalim zalimliğini yapıyor da yardımsever, cömert ve mazlumların hamisi olan topluluk olarak Türkiye, Filistinliler için sosyal politikalar açısından neler yapıyor ya da yapmalıdır? Kamu Kurumları Düzeyinde Filistinliler İçin Sosyal Politikalar Sosyal politikalar denildiğinde Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı (ASHB) akla geldiği için öncelikle ASHB’nin yapabileceklerine işaret etmek lazım.
Türkiye’de Filistin kökenli vatandaşlar veya Filistinli olup uluslararası öğrenci statüsünde okuyanlar var. Bunlar için en büyük mesele, Gazze’de ve Siyonist rejim tarafından işgal edilmiş diğer yerlerde yakınlarının şehit olma veya yaralanma haberlerini almaları sonrasında yaşadıkları zorluklardır.
Bu zorluklar karşısından Türk devletinin en azından manevi olarak yanlarında olduklarını göstermesi önemlidir. Bunun da ASHB boyutu genelde maddi ve psikososyal destek hizmetleri sunmak şeklindedir.
Bu destek, bizzat Siyonist işgal rejiminin saldırılarından etkilenen çocuklar ve kadınlar için de mümkün olmalıdır (ki bu konuda ASHB’nin bir girişimi bulunuyor). Psikososyal desteklerin bir kısmı da Gençlik ve Spor Bakanlığı (GSB) bünyesindeki kamplarda Filistinli öğrencilere motivasyon şeklinde yürütülebilir.
Halihazırda motivasyon ve dayanışma açısından GSB 81 ilde “Gençler Filistin İçin Sabah Namazında Buluşuyor” etkinliğini yaptı. Maddi destekler, yine Filistinli öğrenci ayağında GSB tarafından burs şeklinde de düşünülebilir, Milli Eğitim Bakanlığı’nca (MEB) da kırtasiye yardımı olarak da mümkün olabilir. Ayrıca MEB, okullarda “Filistin’e destek” için teşvikler organize edebilir.
Sağlık Bakanlığı da Filistin kökenli doktorlara motivasyon olması için doktorun Filistin’deki yakınlarının zorluk durumuna göre bazı kolaylıklar sunabilir. Ayrıca Siyonist işgal rejiminin saldırıları sonrasında başta bebek, çocuk, kadın ve yaşlılar olmak üzere Gazze’de tedavisi mümkün olamayanlara destek olmak için Sağlık Bakanlığı’nın girişimlerini artırması elzemdir. Özellikle üniversite ayağında da kamunun atması mümkün olan bazı adımlar bulunuyor.
Örneğin Filistinli öğrenciler için öğrenci ikametini alma ve yenileme konusunda İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Başkanlığı tarafından pozitif ayrımcılık yapılması (kolaylıklar sağlanması) faydalı olabilir. Ayrıca üniversiteler, bünyelerinde bulunan Filistinli öğrencilerle dayanışma kapsamında belli programlar/etkinlikler yapmalı ve onlara mümkünse bünyelerindeki vakıflar ya da irtibat kurdukları STK’lar yoluyla maddi destekler de sunmalıdır.
Bunların yanında dünyanın dört bir tarafında Filistinli olduğu için ayrımcılığa maruz kalan nitelikli Filistinli öğrencileri ve akademisyenleri Türkiye’ye çekmek de mümkündür (ki YÖK tarafından bununla ilgili bir açıklama yapıldı).
Belediyeler ve Sivil Toplum Neler Yapabilir? Belediyeler, öncelikle Gazze Belediyesi’nin “kardeş belediye” olarak tanımalı, daha evvel kardeş belediye olarak tanıdıklarını devam ettirmeli ve bu kapsamda Gazze’ye imardan sağlığa, eğitimden sosyal hizmete kadar tüm alanlarda katkı sunma hazırlıklarını yapmalı ve ilk fırsatta gereğini yapmalıdır. Ayrıca Belediye Kanunu çerçevesinde belediye sınırları içindeki göçmen veya öğrencilere yönelik destek verebilme noktasında inisiyatif imkanları bulunuyor.
Dolayısıyla belediyelerin inisiyatif alarak Gazze’ye yardım ulaştırmanın yanında belediye sınırları içinde ikamet eden Filistinlilere yönelik maddi ve manevi her türlü desteği sunmaları mümkündür. Bu nedenle belediyeler, isterlerse Gazze’ye gıda, giyecek, tıbbî malzeme gibi yardımlar da iletebilir isterlerse Filistinli öğrencilere eğitim desteği verebilir veya diğer dayanışma ve motivasyon etkinlikleri de düzenleyebilir.
Yeter ki toplumsal genetiğindeki yardımseverlik, cömertlik, mazlumların hamisi kodları başkalaşmamış olsun. Bu toplumsal genetik kodların en net göründüğü alanlardan biri sivil toplum alanıdır.
Sosyal politikaların önemli aktörlerinden olan sivil toplum kuruluşları – STK’lar (dernekler veya vakıflar), Türkiye’de ve dünyanın neresinde olursa olsun acil ve insani yardım konusunda kendilerini epeyce geliştirmiş yapılanmalar. Hem de bunu hiçbir ayrım yapmadan yapabilecek yüksek ahlak seviyesine sahipler.
Söz konusu Filistin olduğunda, bu yüksek ahlak en üst seviyeye çıkıyor doğal olarak. Bu kapsamda Türkiye’de ikamet eden Filistinlilere ve Gazze’ye destek olmak şeklinde iki önemli görev alanları bulunuyor.
Türkiye’deki Filistinlilere ulaşmak mümkün ve gereken destekler de rutin olarak veriliyor; Gazze’ye de (7 Ekim sürecine kadar) rutin insani yardımların iletildiği malum.
Bu yardımların Gazze’ye ulaşmasındaki engellerin kaldırılması noktasında STK’ların ulusal ve uluslararası düzeyde baskı grubu özelliklerini de devreye sokmaları etkili olabilir.
Özetle; Türkiye kendi karakterine uygun olanı şimdiye kadar yaptı ve bundan sonra da yapacaktır. Bunu acil seferberlik koduyla kamu ve sivil anlamda hem Türkiye’de ikamet eden hem de Filistin’de mazlum durumda olanlar Filistinliler için “hiçbir kınayıcının kınamasına aldırış etmeden” yapmaya devam etmelidir.
***
Yazar hakkında
Faruk Taşcı
Rize-Pazar’da dünyaya geldi (1982). Lisans eğitimini Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji bölümünde (2005) tamamladı. Yüksek lisansını (2007) ve doktorasını (2011) bitirdiği İstanbul Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri bölümünde 2006 yılından beri görevine devam etmektedir. Sosyal Politikalarda Can Simidi: Sosyal Yardım (2010), Sosyal Politika Ahlâkı (2012, 2017), Türkiye’de Sosyal Politika ve Dönüşüm: Zihniyet, Aktörler ve Uygulamalar (2017), Sosyal Politikada Dezavantajlı Gruplar: Tarih, Yaklaşım ve Uygulama (2018), Bir Şehrin Sosyal Politika Yönetim Rehberi: Esenler Örneği (Ortak, 2019), Sosyal Refah: Bütüncül Bir Perspektif (2020), Sabahattin Zaim: Ahlak, Fikir ve Aksiyon (2021) ve Uluslararası Öğrencilerin Türk Diline Uyumları: İstanbul Üniversitesi Örneği (Ortak, 2022) adlarında telif kitapları yanında Türkiye’de Sosyal Politika Aktörleri: Zemin ve Uygulama (2017), Sabahattin Zaim ile İktisat, Toplum ve Siyaset (2019), İnsan, Toplum ve İktisat: Sabahattin Zaim Düşüncesinin Ana Hatları (2020), Türkiye’de Sosyal Siyaset Alanın Oluşumu: İstanbul Üniversitesi Geleneği (2021), Sosyal Politikalarda Ak Partili Yıllar (2023) ve Türkiye’nin Yüz Yılı: Sosyal Politikalar (2024) adlarıyla kitap editörlükleri bulunmaktadır. Kamu ve sivil alanda iş ahlakı, İslam ekonomisi, sosyal hizmet konu başlıklarında birçok eğitimde, çalışmada ve projede görev yapmış olup sosyal politikanın tüm yönleri ile ilgilenmektedir.