
Dünya Türkleri Allah’ın askerleri olarak tanır

Şair ve mütefekkir yazar İsmet Özel, “Türkler tarih sahnesine hangi kıyafetle çıktı? Dünya Türkleri Allah’ın askerleri olarak tanır. Lozan anlaşmasından yüz yıl sonra da Tarih sahnesinde kalıp kalmayacakları dinlerine ve dolayısıyla dillerine sahip çıkıp çıkmadıklarına bağlıdır” dedi.
UHA / İnternational News Agency
Yaşadığımız günler benim yukarıdaki iddiamın ispatı olarak görülebilir. Kızıl Kitap’a uyan devrimci Çinlilerin değişimci, fırsatçı (Avrupaî tabiriyle revizyonist ve oportünist) dedikleri Sovyet Sosyalizmi kapitalist güç odaklarının çektiği “demir perde” ortadan kalktıktan sonra sona erdi ve Mao’nun arkasından defalarca yeniden yapılanan Çin Komünist Partisi artık kapitalizmin adının anılmadığı Dünya Sistemi’nin sıhhatine hizmet eden bütün yükü üzerine aldı. Eğer neye uğradığımızı anlamadığımız günlerde yaşıyor isek o günlere yaşadığımız günler diyoruz. Yani “yaşadığımız günler” ibaresi bir çaresizliğin, bir aczin ifadesidir. Pandemi dolayısıyla başımıza gelenlere dikkat ederseniz bizi hiç hazırlanmadığımız şartların insafına bırakanlar da kimi neye uğrattıklarını bilmiyorlar. Çok hızlı ve çok şaşırtıcı hamleler içinde olan teknologiye rağmen bütün insanları sarıp sarmalayan cehalet neden doğdu? Aydınlanma göklerin sırrının Kopernik eliyle, yerleşmenin (insan elinin) sırrının Darwin eliyle hal yoluna sokulduğuna inananların yüzyılıydı. Karl Marx kendini hal yoluna sokucular listesine eklemek istiyordu. Tarihin motorunun sınıf kavgası olduğu iddiasını ortaya atmakla kalmadı modernlik karmaşasından doğan sıkıntının proletarya diktatörlüğü vasıtasıyla ortadan kaldırılacağını ileri sürdü. İddialar yeni iddialar üretmekten daha fazla işe yaramadı. Marksizm’in yanına bir de Leninizm ilâve etmek zorunda kaldık. SSCB tecrit edilmiş formüllerle insan hayatının bir uçtan diğerine sürüklenebileceğini gösterdi. Aynı Sovyet tecrübesi toplum hayatının çoğunluğu tatmin edecek bir düzene kavuşmasının imkân dâhilinde olmadığını da sarahaten gösterdi. Ruslar Almanlarla, Nazileşmiş Almanlara karşı komünist idealler uğruna savaşarak değil ihtilâlcilerin devirdiği çarlığın sancakları uğruna savaşarak başarı kazandı.
Eğer II. Dünya Savaşı’nda Rusların Almanları mağlup etmesinde çarlık sancaklarının bir payı olduysa millet olmakla tarih sahnesinde yer almanın aynı anlama geldiği de açık seçik bilinmiş olur. Türkler tarih sahnesine hangi kıyafetle çıktı? Dünya Türkleri Allah’ın askerleri olarak tanır. Lozan anlaşmasından yüz yıl sonra da Tarih sahnesinde kalıp kalmayacakları dinlerine ve dolayısıyla dillerine sahip çıkıp çıkmadıklarına bağlıdır. Karl Marx ömrünü XVII. asırda Avrupa’da akılla imanı birbirine hasım saymak suretiyle baş gösteren bir sapık kültürü selâmete çıkarma derdiyle geçirdi. Başka ne yapabilirdi? İnsanoğlunun kendi dışındaki varlıklar arasındaki yerini mücerret kararları hayatına tatbik edişle buluyor. Nasıl mı? Şöyle: İnsandan bahsedebilmek için iki ayağı üzerinde yürüyen ve telâffuz edilebilir bir dille konuşabilen bir mahlûktan başlamak zorundayız.
Gerek yürümek ve gerekse konuşmak insan yavrusu olmaklığımızla bize öğretilmiştir. Hangi şekille ve hangi dille olursa olsun yürüyüşümüzle ve konuşmamızla bir toplum husule getirdik ve o toplumda yürüyüşümüzün, konuşmamızın bizi rapt ettiği yeri edinmişizdir. Rahat temin ettiğimiz bir yer midir orası? Eğer züppelikten uzak durma başarısı gösterebildiysek değil. Karl Marx bize tanrılar gibi olmaktansa insanlar gibi olmağı seçebileceğimiz bir yer teklif etti. Bu teklif Avrupa menşeli modern hayatın belâsına uğramış insanların binlerce teklifinden biriydi. Ne zaman ki dünyanın altıda birini denetimi altında tutan insanlar kendilerini bütün halklara Marksist olarak tanıttılar işte o zaman Marksizm’i ciddiye almak kaçınılmaz sayıldı. Bununla beraber Marksist teoride dikkate değer her açılım “gerici” yönetimlerin sultasında yaşayan aydınların eseri oldu.
Dünyanın aydınlara imtiyazlı bir yer ayırdıkları zamanları geride bıraktık. Yine o günlere dönme hevesiyle yaşayan insanlar da piyasalarını kaybetti. Yani ümit tacirlerinin yıldızı söndü. Belki de bu durum hayırlı bir başlangıç için zaruridir. Allah’tan emin olmanın da, Allah’tan ümit kesmenin de küfür olduğuna inananlar İslâm’ın hangi tedbirlerin gölgesinde neşvünema bulduğunu bilir. İnsanlar olarak yürümekten ve konuşmaktan geri durmuyoruz demek ki bünyemizde vaadini yerine getirecek bir eylem ve bir edebiyat saklamaktayız.
İsmet Özel, 30 Rebiülevvel 1443 (5 Kasım 2021)
Şair ve yazar İsmet Özel’in “Karl Marx kimin başına iş açtı?” başlıklı makalesi şöyle: