Dugin’in kızını kim, neden öldürdü?
Dugina suikastı Putin rejiminin Batı’yla Ukrayna üzerinde bir uzlaşmaya varmadan önce kendi saflarını “hizaya sokmak” için potansiyel olarak sorun çıkarabilecek kesimlere yönelik bir uyarısı olabilir mi?
Schrödinger’in Kedisi deneyi malumdur: Kedi öyle bir ortama bırakılır ki bilimsel olarak yaşaması ve ölmesi eşit ihtimaldedir. Aleksandr Dugin’in Rusya’da iktidar üzerinde ne denli etkili bir şahsiyet olduğuna dair sorunun cevabı da biraz bu deneyi hatırlatıyor: Dugin’in önemini abartırsanız yanılırsınız, küçümserseniz de başka türlü yanılırsınız.
Rusya’yı yakından takip eden yerli (Rus) ve yabancı tüm uzmanların ortak görüşü Dugin’in yurtdışında algılandığından çok daha öz önemde bir figür olduğu şeklinde… “Putin’in beyni” olduğuna ilişkin ifadenin “mucitleri” dahi bunu ilk başta anlaşıldığı anlamda değil metaforik olarak kullandıklarını belirtiyor. Putin bugüne kadar hiçbir konuşmasında Dugin’den alıntı yapmadı, Dugin’in Putin’le bir kez bile yüz yüze görüşmüş olduğunu gösteren hiçbir kanıt bulunmuyor, bu itibarla sık sık bir araya gelip kendisine danışması gibi bir durum kesinlikle söz konusu değil.
Fakat şöyle de bir durum var: Putin’in iktidarı ilerledikçe izlediği milliyetçi siyaset Dugin gibi aşırı milliyetçilerin 1990’lardan beri vaazettikleri programla oldukça benzer. Mesela Kırım’ın ilhak edilmesi gerektiği, Ukrayna diye aslında bir millet olmadığı, bunun Batı tarafından Rusya’yla tampon olsun diye yaratıldığı gibi görüşler bunlar arasındadır. Ama Dugin’in aşırı Rus milliyetçilerinin lideri konumunda bulunduğu da söylenemez. Yani bu görüşleri seslendiren pek çok başka radikal ideolog da bulunuyor ve bunların bazıları Rusya’da Dugin’den çok daha fazla meşhur… “Ukrayna dünya yüzünden silinerek yeniden inşa edilmelidir” diyen Dugin aşırı milliyetçi Rusların önde gelenlerinden sadece biri…
Dugin 2000 yılında yazdığı makalede eski KGB ajanı Putin’in iktidara gelişini Rusya’nın artık “yeni bir KGB” tarafından idare edileceği anlamına geldiği şeklinde yorumlayarak, bu yeni dönemde “Avrasya Projesi” adını verdiği bir programın uygulanmasını önerdi. Bu program şu hedefleri içeriyor: Tüm stratejik alanlarda (ekonomi, politika, kültür, teknoloji vb. dahil) küresel ölçekte Amerikan hegemonyasını geriletme. Eski Sovyet cumhuriyetlerinin stratejik entegrasyonu için bir temel olarak Rusya Federasyonu’nu kullanarak güçlü, egemen bir Avrasya Devletinin yeniden yaratılması. Diğer büyük Avrasya güçleriyle ekonomik, askeri ve siyasi ittifaklar ağının oluşturulması.
Şimdi geriye dönüp bakıldığında Putin’in Dugin’in fikirleri doğrultusunda hareket ettiği hissi ister istemez doğmaktadır. Fakat Rus liderin bu his dışında Dugin’i bir kanaat önderi olarak kabul ettiğini gösteren hiçbir işaret yoktur. En ateşli vaazları uygulama aşamasına geçilirken, yani Kırım ilhak, Ukrayna işgal edilirken bile Dugin’in Kremlin’in gözde düşünürleri arasında olduğu, bu çerçevede para ve imkanlara boğulduğu söylenemez.
Öte yandan Ukrayna’daki savaşın uzamasıyla birlikte aşırı milliyetçilerle Kremlin’in söylemleri arasında da bir farklılaşma müşahade edilmeye başlandı. Bir kaç aydır, Batı’daki bazı Rusya uzmanlarının Putin’in Ukrayna’da savaşı daha da alevlendirmesi için aşırı milliyetçi çevrelerin baskısı altında olduğuna dair değerlendirmeler dikkatimi çekiyordu. Bu bana şu nedenden oldukça ilginç geldi: Batı’da başından itibaren Putin’in portresi Rus karar alıcı çevrelerin içerisinde makuliyetini yitirmiş, ülkesini kişisel ihtirasları ve tahayyülleri doğrultusunda yanlış bir savaşa sürükleyen bir lider olarak çiziliyordu. Nitekim Putin’in savaştan hemen önce canlı yayında topladığı devlet yetkililerine yönelik tavırları, ilgili devlet yetkililerinin savaştan yana olmadıkları hissi veren ifade ve halleri bu imajı destekliyordu. Şimdi bu hikayeye daha önce kendilerinden neredeyse hiç söz edilmeyen bir kesim dahil oluyordu.
İçlerinde Dugin’in de bulunduğu aşırı Rus milliyetçileri Kremlin’in genel seferberlik ilan etmesini, ülkede zaten seslerini fazla çıkaramayan liberal unsurların başının (Stalinvari bir terörle) tamamen ezilmesini savunuyor. Kremlin ise “özel askeri operasyon” olarak duyurduğu bir savaş için seferberlik ilan etmeyi şu aşamada düşünmüyor. Seferberlik ilan edilmeyince Kremlin asker ihtiyacını Rusya Federasyonunun Buryatya ve Dağıstan gibi nispeten fakir eyaletlerinde yaşayan azınlıklardan topladığı erlerle yürütüyor. Rusya nüfusunun yüzde 20’si 160 farklı azınlıktan oluşuyor.
Putin neden böyle bir siyaset izliyor? Çünkü Rus devletinin dayandığı asıl topluluk olan Slavlar arasında Ukrayna’daki savaşa dönük bir kızgınlığın oluşmasından endişe ediyor. 1980’lerde Afganistan işgali sırasında ölen Rus askerlerin yakınlarından yayılan memnuniyetsizlik hala akıllarda. Böyle bir durum yaşanmaması için Kremlin cepheye daha çok azınlıkları sürüyor. (Şunu da vurgulamalıyız ki, Roma’dan beri bu taktik farklı etnik unsurlar barındıran imparatorluklarca sık sık uygulanır, cephede ön saflarda “hayatları daha ucuz” görülen azınlık grupları tutulur.) Rus aşırı milliyetçileri bu uygulamayı eleştiriyor ve cephelerde “asil Slav kanına” sahip Rus askerlerin dövüşmesi halinde savaşın gidişatının daha farklı olacağını iddia ediyor. Dugin’in Rus istihbarat örgütü FSB’ye Ukrayna’daki askeri operasyonlarda yaşanan başarısızlıklardan dolayı eleştiriler getirdiği de biliniyor.
Aşırı milliyetçilerin Kremlin’e yönelik diğer eleştirileri ise ekonomi alanında: Savaşla birlikte artık Rusya’nın “küresel kapitalizm ağlarından kendini kurtararak”, tamamen savaşı kazanmaya yönelik planlı bir ekonomiye geçmesi gerektiğini söylüyorlar. Bu, Rusya’nın “devlet kapitalizmi” olarak tanımlayabileceğimiz ekonomik rejimini bırakması, yepyeni bir yola girmesi demek… Putin şimdilik böyle radikal bir değişikliğe ikna olmuş değil…
İşte bu tür fikir ayrılıkları nedeniyle, daha önce ateşli söylemlerini kendi rejimini tahkim etmek için kullanmaktan çekinmediği aşırı milliyetçiler Putin için “baş ağrısı” olmaya başladı. Hatta Kremlin için aşırı milliyetçilerin, Batı’yla uzlaşılmasını savunan liberal kesimlere nazaran daha tehlikeli hale geldiği değerlendirmeleri yapılıyor. Dugin’in kızına yönelik suikastin kimin, neden gerçekleştiğini anlamak için bu çatışmayı bilmek önemli…
Göz önünde bulundurmamız gereken ikinci önemli husus ise Ukrayna’daki savaşın geldiği kritik aşama… Ukrayna’da Batı ve Rusya arasında bir savaş çıkmasının kaçınılmaz olduğuna dair 5-6 yıl önce yaptığı öngörüler nedeniyle ilgi odağı haline gelen ABD’li bir akademisyen olan John J. Mearsheimer, ABD’nin önde gelen dış politika yayın organlarından Foreign Affairs’de bu ay “Ukrayna’da Ateşle Oynamak” başlığıyla bir makale yazdı. Mearsheimer hem Rusya’nın, hem de ABD’nin geri adım atamayacağı, yani yenilgiyi kabullenmelerinin imkansızlaştığı bir noktaya geldiklerini, Rusya’nın topyekün savaş başlatarak Ukrayna’yı yenmeye teşebbüs etmesi halinde artık ABD’nin savaşa doğrudan müdahil olmaktan kaçınamayacağını belirtiyor. Tabiatıyla bu gerçeği artık Putin de görüyordur. Rusya’nın aşırı milliyetçilerin kışkırttığı yola tevessül etmesi halinde bu, Kiev’in diz çökmesinden ziyade Batı’nın savaşa çok daha fazla müdahil olmasına yol açacaktır.
Kafka’nın Dava’sını, Orwell’in 1984’ünü Rusça’ya çeviren bir Rus uzman olan Leonid Bershidsky, Rus imparatorluğunu canlandırmaya yönelik katı radikal vizyona sahip aşırı milliyetçilerden Ukrayna kadar Kremlin’in de endişe etmek için güçlü nedenleri olduğunu belirtiyor. Bershidsky Putin’in böyle bir suikastla iki hedef güdüyor olabileceğini düşünüyor: Bir yandan, aşırı milliyetçilere Kremlin’in çizdiği sınırların dışına çıkmamaları için gözdağı verilirken, diğer yandan Ukrayna Moskova’da “terörist bir saldırı” düzenlemekle suçlanarak Rus halkının hamasi duyguları alevlendirilecektir. Putin’in sicili böyle bir eyleme tevessül edebileceği şüphesini doğuracak kadar doludur: İktidara geldiğinden bu yana Rusya’da pek çok karanlık suikast ve terör olayı yaşandı. (Bunların ayrıntılarına yazıyı uzatmamak için girmiyorum.)
Nitekim FSB müthiş bir çabuklukla, iki gün geçmeden, suikastın Ukrayna Ulusal Muhafızlarına bağlı Azak taburuna görevli bir kadın ajan tarafından tertip edildiğini duyurdu. FSB’ye göre kadın suikastı tertipledikten sonra Estonya’ya kaçtı. Bu iddianın pek inandırıcı bir tarafı bulunmuyor. Nitekim FSB tarafından paylaşılan, kadına ait olduğu iddia edilen pasaport fotoğrafının Photoshop benzeri bir programla yapıldığının tespit edilmesi de uzun sürmedi. Öte yandan teorik olarak Ukrayna’nın ABD gibi Batılı ülkelerin desteğiyle Moskova’da bir suikast düzenleyebilecek imkanlara sahip olduğunu varsaydığımızda, Dugin ve kızının böyle bir operasyonda Ukrayna’nın hedef listesinde ilk elliye bile giremeyecek kadar önemsiz şahsiyetler olduğu herkesin kabul ettiği bir gerçek. (Ukraynalı yetkililer suikastla bir ilgileri olmadığını duyurdu.)
Dugin’in Rusya’da Batı’daki kadar meşhur bir şahsiyet olmadığı vurgulanıyor. Bunun nedeni de basit: Başta İngilizceyi akıcı olmak üzere altı yabancı dil (Fransızca, Almanca, İtalyanca, Arapça ve Farsça) konuşabilen Dugin’in bu nedenle Rus istihbaratı tarafından Batı’daki aşırı sağcı gruplarla ilişki kurarak onları yönlendirmesi için zaman zaman görevlendirildiğine inanılıyor. Bu da Dugin’in Batılı ülkelere sık sık ziyaretler düzenlemesine yol açıyordu. Dugin’in Türkiye’de tanınırlığının yüksek olması da benzer bir nedenden kaynaklanıyor.
İkinci olarak, iddia edildiği gibi Ukrayna’nın asıl hedefi Dugin’in kendisi bile olsa, Dugin’in (veya kızının) öldürülmesinin savaşa etkisinin sıfır düzeyinde olacağını öngörmek hiç de zor değil. Bir istihbarat devleti olan Rusya’nın başkentinde bir suikast tertiplemek hiç kolay değil, bu kadar riskin hiçbir resmi görevi olmayan, savaşa etkisi resmi propagandayı yaymakla sınırlı olan biri için alınmasını beklemek ise gerçekçi değil. Dugin’in (veya kendi dünya görüşüne göre yetiştirdiği, benzer söylemler yürüten kızı Darya Dugina’nın) suikaste maruz kalmasının Rus kamuoyunda şoka yol açtığından bahsetmek de mümkün değil. İngiliz düşünce kuruluşu Chatham House’da çalışan Rus uzman Dr. Nikolai Petrov “Rus halkının çoğu Dugin’in veya kızının adını bile bilmez” diyor.
Putin rejiminin zehirleyerek öldürme teşebbüsünü kıl payı atlatan, Berlin’de iyileştikten sonra ülkesine dönünce hemen tutuklanan muhalif lider Alexei Navalny’nin Yolsuzlukla Mücadele Vakfı adlı hareketinin bir yetkilisi olan Lyubov Sobol, “Daha ertesi sabah cinayet anlamsız (mantıksız) görünüyordu – kimse Dugin’i ve özellikle kızını umursamadı. Bir tür ilkel FSB sahte bayrak operasyonu.” yorumunda bulundu. Dugina suikastının Rus istihbaratının “sahte bayrak” çekmesi olduğunu düşünen pek çok uzman var. (Sahte bayrak, gizli örgütlerin ya da istihbarat örgütlerinin halkı kışkırtmak ya da yönlendirmek amaçlı kendi yaptıkları bazı olayları hedefteki kişiler yürütüyor gibi göstererek kamuyu aldatmak için tasarladıkları gizli operasyonlardır.)
Fakat yine bir Schrödinger’in Kedisi durumuyla karşı karşıyayız: Çünkü tüm bunlar Dugina suikastının önemsiz bir hadise olduğu anlamına da gelmiyor. Aksine Rusya’yı yakından takip eden uzmanlar bu suikastı Rus rejimi içerisinde ciddi çatlaklar, sert çatışmalar yaşandığını göstermesi bakımından oldukça mühim buluyor. Kanada Harp Okulunda tarih profesörü olan, Rusya uzmanı Sean Maloney bu nedenle suikastın önemini yadsımıyor ve Rus rejiminin Ukrayna’daki savaş nedeniyle son yıllarda hiç olmadığı kadar istikrarsızlaştığını belirtiyor. FSB’nin suikastı Ukrayna’nın düzenlediğine dair iddiasının “Stalinist tarzda bir dezenformasyon” olduğunu, savaşa yönelik Rusya’da yaşanan fikir ayrılıklarını (bir kesim fazla ileri gidildiğini, diğer kesim ise yeterince ileri gidilmediğini düşünüyor) örtme hedefini taşıdığını düşünen Maloney, Rusya içinden birilerinin Dugin’i hedef alarak bir mesaj göndermeyi çalıştığını söylüyor. Rus ordusunun Ukrayna’yı “fethedecek” güçte olmadığı artık iyice anlaşılmış durumda. Maloney özellikle otoriter rejimlerde, toplumdaki siyasi ve sosyal ayrışmanın patlama noktasına gelene kadar dışarıdan anlaşılmasının zor olduğunu hatırlatıyor. Dugina suikastı böyle bir patlama olmasa da dışarıya sızdırılması engellenemeyen bir çatlamayı temsil ediyor olabilir.
Sağ Güçler Birliği adlı partinin başkanlığını yürüten muhalif Rus politikacı Leonid Gozman, Ukrayna işgalinin bizatihi Rus eliti içerisindeki bölünmenin ve Putin rejiminde yaşanan çözülmenin bir işareti olduğunu düşünüyor. Gozman “Kremlin bu askeri harekatı başlatmaya karar verdi çünkü liderliklerinin giderek etkisiz hale geldiğini ve geleceğe dair görünümün pek de iç açıcı olmadığını anladılar. Bu, baş edemedikleri iç zorluklara verdikleri bir tepkiydi.” diyor. Ukraynalı bir siyaset bilimci olan Viktor Nebozhenko suikastın muhtemelen Putin rejimi içinde savaşı bitirmek isteyen barış yanlılarıyla, Dugin’in da mensubu olduğu şahinler arasındaki çatışmanın şiddetlendiğini gösterdiği fikrinde…
Bu ay Rus rejimi içinde yaşanan çatışmayı gösteren başka gelişmeler de yaşandı. Rus parlamentosunun üst meclisinin 170 üyesinden Hantı-Mansi Özerk Okrugu’nu temsil eden Eduard Isakov bir açıklama yayınlayarak, büyük kızı Diana Isakova’nın Ukrayna işgali dolayısıyla Kremlin’e eleştirilerde bulunarak “babasını, ailesini ve vatanını sattığını” söyledi. Öte yandan Rusya’nın en büyük dördüncü şehri olan Yekaterinburg’un belediye başkanlığını 2013’den 2018’e kadar yürüten Yevgeny Roizman “Rus silahlı kuvvetlerine hakaret” ettiği suçlamasıyla gözaltına alındı. 59 yaşındaki siyasetçi, kendisine yöneltilen suçun “Rusya’nın Ukrayna’yı işgali” tabirini kullanması olduğunu açıkladı. Polis ayrıca Roizman ile bağlantılı bir Ortodoks Hristiyan müzesi de dahil olmak üzere Yekaterinburg’da çok sayıda mülke baskınlar düzenledi.
Washington merkezli CEPA (Center for European Policy Analysis) adlı düşünce kuruluşunda Rusya uzmanı olan Edward Lucas suikast sonrasında Rus siyasi ve ideolojik elitinin kendileri ve yakınları için kaygılar taşımasının kaçınılmaz olduğunu, çünkü Dugin’in hayatına kastetmek için nedeni olanların kendilerini de hedef almaktan çekinmeyeceğini düşüneceklerini kaydediyor. George Washington Üniversitesi’nden Marlene Laruelle de aynı fikirde: “Suikastı kimin yaptığını ve asıl hedefin kim olduğunu tam olarak bilemesek bile, savaş ortasında Moskova’da gerçekleşen bir terör eylemi, Rus elitinin aniden artık kendilerini güvende hissetmeyeceği anlamına gelmektedir” diyor.
Savaşın öyle ya da böyle bir uzlaşmayla sona ermesinin kaçınılmaz olacağını giderek gören ve Batı’yla yapacağı olası bir anlaşmayı Rus halkına bir zafer olarak sunmak isteyen Kremlin bu yola tevessül etmesi halinde ayağına bağ olacağından endişe ettiği aşırı sağcıları “hizaya getirmek” üzere bir uyarıda bulunmak istemiş olabilir mi?
Dugina suikastine ilişkin yaşanan bir başka ilginç gelişme, bu ihtimali hiç de yabana atmamak gerektiğini gösteriyor. Putin karşıtı “Ulusal Cumhuriyetçi Ordusu” adlı bugüne kadar kimsenin adını duymadığı bir grup suikastı üstlendiğini duyurdu. Rusya ve Doğu Avrupa Uzmanı Sergej Sumlenny Rusya’nın çok sıkı gözetim sistemine sahip bir devlet olduğuna, her potansiyel yapılanmada devletin pek çok ajanı bulunduğuna dikkat çekerek böyle bir örgütün var olduğundan şüphe ediyor ve bunun Rus istihbaratı FSB’nin bir işi olduğunu düşünüyor. Sumlenny, FSB’nin uyguladığı bilinen bir stratejinin üniversitelerdeki siyasi tartışma kulüplerine ajanlarla sızıp daha sonra bu gençleri terörist bir grup olarak sunmak için radikalleştirmeye çalışmak olduğunu belirterek Rus yetkililerin daha önce de hükümeti devirmeyi planladığını söyledikleri SET adlı bir örgütten bahsettiklerini, oysa böyle bir grubun ortada olmadığını kaydediyor. “Avrupa yanlısı liberal bir Putin karşıtı hareketin ortaya çıktığını ve buna FSB’nin sızmadığını ve bu örgütün arabalara bomba koyup uzaktan patlatma becerisine de sahip olduğunu düşünmek. Bu imkansız.” diyor.
Kesin olan şu ki, Rus aşırı milliyetçilerinin ideologları ve önderleri, Dugina suikastine kadar kendilerinin ve yakınlarının hayatlarından hiç endişe etmeden radikal fikirlerini seslendiriyorlardı. Artık bu emniyet ortadan kalktı. Moskova’da bombalı bir saldırıda aşırı milliyetçi bir ailenin 29 yaşındaki kızı hayatını kaybetti. Kimsenin nereden çıktıklarını ve kim olduklarını bilmediği bir örgüt bu saldırıyı üstlenmekle kalmadı, eğer ola ki gerekli dersleri çıkarmayanlar varsa onları da tehdit etti.
Hasılıkelam, Dugina suikasti Putin rejiminin Batı’yla Ukrayna üzerinde bir uzlaşmaya varmadan önce kendi saflarını “hizaya sokmak” için potansiyel olarak sorun çıkarabilecek kesimlere yönelik bir uyarısı olabilir. Batı medyasında Ukrayna’da Putin’e bir “çıkış kapısı” olacak kısa vadeli bazı tavizler verilerek savaşın bitirilmesini seslendirenlerin görünür hale gelmesi de böyle bir uzlaşmanın çok uzakta olmadığına ilişkin belki de bir başka işarettir. (Bir anlaşmanın parametrelerinin neler olabileceğini şu yazımda ele aldığım için burada ayrıntılarına ayrıca girmiyorum.)
Ömer Murat, Dış Politika ve Siyaset Uzmanı, Eski Diplomat
[UHA Haber Ajansı, 31 Ağustos 2022]