‘Deprem testi yaparsam binamı yıkarlar gibi bir algı var. Bu bir şehir efsanesi’
Kahramanmaraş merkezli depremlerin neden olduğu yıkım, yapıların denetim süreçlerinde nerede hata yapıldığı sorusunu yeniden gündeme getirdi.
Yapı Denetim Kuruluşları Birliği İstanbul Şubesi Başkan Yardımcısı İnşaat ve Jeoloji Mühendisi Mehmet Emin Çelik Euronews Türkçe’ye Türkiye’nin yapı denetim sistemini, son depremlerin gösterdiklerini ve beklenen İstanbul depremine ilişkin olası riskleri anlattı.
Siyasi erkin ve belediyelerin yapı denetim süreçlerinden
‘Deprem testi yaparsam binamı yıkarlar gibi bir algı var. Bu bir şehir efsanesi’
Mehmet Emin Çelik: “Yapınızın sağlam olup olmadığını görmek için deprem testi yapılır. Çok maliyetli bir şey değil, çok cüzi bir ücreti var. Kolonlarınızdan örnekler alınır. Demir çaplarınız röntgen cihazıyla ölçülür, tespit edilir. Demirlerinizin kalınlığı ölçülür ve bakanlığın zorunlu koştuğu bir program var. Bu verileri bir programa aktarıyoruz ve bir sonuç raporu çıkıyor. Bu raporda kendi binanızın hangi depremlere dayanıklı olduğunu görebiliyorsunuz. Bu bilgi amaçlıdır. Toplumda ‘bunu yaparsam binamı yıkarlar’ gibi bir algı var. Böyle bir şey yok. Bakanlığın yetkili firmasıyla, laboratuvarıyla anlaşıyorsunuz, o da size bilgi amaçlı bir rapor veriyor.
Sonra binanızı bu raporu ibraz ederek kentsel dönüşüme kendiniz koyabilirsiniz. Veya bu raporu ibraz ederek güçlendirme için destekler alabilirsiniz. Ama bu yıkım olayı biraz şehir efsanesi.”
Euronews: Bu, belediyeler tarafından yapılan kontroller için de geçerli mi?
Mehmet Emin Çelik: “Belediyeler tarafından yapılan kontroller aynı değil. Devlet ben bu yapıyı riskli gördüm derse, o yapıyı yıkabilir. Ama siz kendiniz bir yetkili firma ile anlaşıp bilgi amaçlı rapor aldığınızda böyle bir yıkımla karşılaşmıyorsunuz.”
Euronews: Peki depremden önce çok başvuru oluyor muydu bu şekilde? Bu bilinç biraz da olsa var mıydı?
Mehmet Emin Çelik: “Depremden önce yabancı bir firma Türkiye’ye gelir, bir yer kiralamak ve kiralamadan önce bu testi yaptırmak isterdi. Bizim yerli halkımız bunu yapmazdı.
Zaten halkımız bunu önemseyecek olsa iskansız, imar barışından yararlanmış yerleri satın almaz. Biz kültür olarak biraz bu konuda rahatız. Daha iskanı alınmamış evleri satın alıyoruz. Belki kolon eksiktir, ondan alınmamıştır. Müteahhitler hep ağaçlandırması eksik olduğu için iskan almadık derler. Siz satın alın da daha sonra iskan alırız. Ama belki de kolon eksiktir. Sonra ev sahipleri bununla karşılaşınca müteahhitlere de ulaşamıyorlar…
Bizim ciddi bir müteahhit problemimiz var. Bugün Almanya’da 3 bin küsür müteahhit var. Türkiye’de 320 bin müteahhit var. Herhangi bir akreditasyon süreci işlememiş, tecrübe şartı aranmamış… Türkiye’nin nüfusuyla Almanya’nın nüfusu hemen hemen aynı. 3 binle 300 bin, yani yüz kat fazla.
Bu da müteahhitlerin pervasızca davranmasına sebep oluyor. Çünkü çok rahat müteahhit olunabiliyor. Şantiye şefliğinde de böyle bir kanayan yaramız var. Bugün üniversiteden yeni mezun olmuş, hiçbir uygulama görmemiş inşaat mühendisleri şantiye şefi olarak imza atabiliyorlar. Bu Japonya’da iki sene tecrübe, artı eğitim, artı sınavdır. Sınavı geçenler bu imza hakkını kullanabilir.
Daha önce maliyetlerden bahsettiniz. Her zaman önlemek sonrasında ödemekten çok daha ucuzdur.”
Euronews: Kahramanmaraş depreminde Hatay’ın ya da 10 ilin istatistiklerine bakabildiniz mi? Verilere ulaşabildiniz mi? Binaların gerçekten çoğu 99’dan önce mi yapılmıştı?
Mehmet Emin Çelik:“TÜİK’in verilerine göre yüzde 54’ü 2004 sonrası binalar. Ama bakanlığın açıklamasında bir veri sunulmadı. Arkadaşlarımız şu anda sahada. Hatay’da, bu 10 ilde çalışma yapıyorlar. Demeçlerde yüzde 98 deniliyor. TÜİK’in verileri çok farklı. TÜİK yüzde 54 yeni yapı diyor. Ancak şu var, yeni yapı var, imar barışı kapsamına girmiş yapılar var. Çok eski olup da yeni imar barışı aldığı için yeni yapıymış gibi görünenler var. Bunlar önümüzdeki süreçte verileri daha şeffaf şekilde ortaya çıkacaktır.”
Euronews: Yapılırken denetim sürecine girmiş yapılar belli aralıklarla kontrol ediliyor mu? Böyle bir zorunluluk var mı?
Mehmet Emin Çelik: “Bu 2019’da geldi. 2019’dan önce böyle bir zorunluk yoktu. 2019’dan önce yapılmış yapılarda da böyle bir zorunluluk yok. 2019’dan sonra yapılan yapılarda Bakanlık bir barkot sistemi getirdi. Bina kimlik sistemi. Binanın bir barkodu oluyor. 2019 sonrası yapılan binaların hepsinde var. Telefonunuza bu barkodu okuttuğunuzda bu bina ne zaman yapılmış, ne şekilde yapmış, kim yapmış, mimarından yapı denetimine her şeyini görebiliyorsunuz. Plan ve projesini de görebiliyorsunuz.
Herhalde şu an 5 sene olmadı 2019’da kanun geldi, 2024’de dolacak. 2024’te biz bütün yapıları tekrardan denetleyeceğiz. Kesilmiş kolon var mı? Özellikle statik yan taşıyıcı sistemle ile ilgili bir problem var mı? Bu otokontrol de sağlıyor. Diyelim bir yapı denetim firması hata yapmıştır, bir şeye göz yummuştur. 5 sene sonra başka bir yapı denetim orayı kontrole gider. Bu başta mı böyleydi, sonra mı böyle oldu, onu ortaya çıkarır.”
Euronews: 5 senede bir yapılacak yani bu.
Mehmet Emin Çelik: “Evet, 2024 de başlayacak. Biz 2019’da yapılmış bütün yapıları tekrardan inceleyeceğiz. Tekrardan taşıyıcı sistemlerini kontrol edeceğiz ve polis zoruyla bunu yapacağız. Ve taşıyıcı sistemi de zarar görmüş binalar da mühürlenecek.”
Euronews: Mühürlendikten sonra artık yapacak bir şey kalmıyor herhalde.
Mehmet Emin Çelik: “İnşallah kalmaz. Sonra bir imar affı daha gelirse… Şu anda yapı denetimli binalar beş senede bir kontrol edilecek ama imar affından yararlanmış olanların bu kontrolleri de yok.”
Euronews: Peki okullar, hastaneler gibi kamu kurumları için durum ne? 2019 öncesi yapılanlar da kontrol ediliyor mu?
Mehmet Emin Çelik: “Hükümet, sismik risklere karşı tedbir alınmasıyla ilgili bir proje geliştirdi. Sanıyorum 2006 sonrasında yürürlüğe girmişti. Şu anda bütün okullar güçlendiriliyor veya yıkılıp yeniden yapılıyor. Ancak bütçe dahilinde. Eğer güçlendirme maliyeti yapma maliyetinin yüzde 40’ını geçiyorsa direkt yıkılıyor, yenisi yapılıyor, altındaysa da güçlendirme yapılıyor. Bu çalışma var. Yaklaşık 10 yıldır da devam ediyor.
İstanbul’daki konutların yüzde 51’i problemli. Konut ve iş yerleri ya da kamu binaları. Ama şunu da söyleyebiliriz. Mesela TOKİ’nin yaptığı yapılar bir yapı denetim sürecinden geçmiyor. Bakın bu çok ciddi bir problem aslında. Ya da güçlendirmeler yapı denetim sürecinden geçmiyor. Yani bir firmaya veriliyor, o firma yapıyor. 200 metrekare altı yapılarda olduğu gibi birkaç kişi de bunun denetimini yapıyor. Kamu binaları, kamu işleri yapı denetim sürecinden geçmediği için daha risklidir.”
Euronews: Yapı denetim sürecinden geçmiyorsa, nasıl oluyor peki?
Mehmet Emin Çelik: “Kamu kendi yapıyor, kendi kendini de denetliyor. Şimdi burada oto-kontrol olayı yok, üçüncü göz olayı yok. Denetleyecek bağımsız denetçi, bağımsız bir kuruluş yok. Bazen karşılaşıyoruz, mesela hızlandırılması gerekiyor. TOKİ örneğinde dediğim gibi işin içine siyaset de girdiği için, seçime yetişmesi için hızlandırılıyor. Şunu da belirtmek lazım. TOKİ’nin kullandığı yöntem tünel kalıp yöntemi. Mühendislik açısından çok sağlam bir yöntem. Ama bu diğer kamu binalarını için geçerli değil. Bir örneğini Kahramanmaraş’ta gördük. Daha geçen sene açılmış tünel çöktü ve insanlar Maraş’a gidemediler. Saatlerce o tünelin açılması beklendi. Niye? Çünkü bu tünel yapı denetim sürecinden geçmedi. Kamu kurum ve kuruluşları için yapı denetiminin zorunlu hale gelmesi lazım.”
Euronews: Peki en riskli yapı stoğu hangi ilçede diye sorsak bunun verisi var mı?
Mehmet Emin Çelik: “Yapı stoğundan ziyade İstanbul’da eski ilçeler var. Kadıköy diyelim, Kartal, Pendik, Fatih gibi Bağcılar gibi. Mesela bir Bağcılar’da nefes alacak yer bile yok ve yapıların çoğu eski. Depreme yakın bölgeler bunlar. Fay hattı Marmara Denizi’nden geçiyor. Bugün Ataşehir’deki bir yapı depremden Kadıköy’deki bir yapı kadar etkilenmez.
Zemini daha iyi olduğu için ve fay hattına uzak olduğu için. Şu anda en kötü yapı stoğu Avcılar’da bulunuyor. Hem depreme çok yakın bir yer, hem eski yapılar hem de hâlâ orada güçlendirmeler yapılıyor. Bizim tasvip etmediğimiz güçlendirmeler… Bizim ülkemizde güçlendirme işini çok iyi yapan firmalar da yok maalesef. Biraz da uzmanlık istediği için çok sınırlı sayıda firma bunu yapabiliyor. Bazen kötü müteahhite verdiğiniz zaman binanızı güçlendireceğim diye eskisinden daha kötü hale de getirebiliyor. Ve siz görmüyorsunuz.”
Euronews: İçiniz de rahat oluyor, güçlendirme yapıldı diye.
Mehmet Emin Çelik: “İşin kötüsü de o. İçiniz rahat oluyor. Güçlendirme de yapı denetime giriyor, ama bu apayrı bir iş. Biz bazı yapı denetimlerin yeterlilikleri ölçülerek güçlendirme işlerinin sadece bunlara verilmesini istiyoruz. ”
Euronews: Ağır bir maliyet tabii. O kadar yapıyı yenilemek, güçlendirmek, önlem almak. Ama deprem vergileri de toplandı zamanında.
Mehmet Emin Çelik: “Mesela 38 milyar dolar deprem vergisi toplanmış şimdiye kadar. Bugün bu 10 ildeki zarar da JP Morgan’ açıkladığı rakamlara göre 30 küsür milyar dolar. Yine İstanbul dönüşümü için de yaklaşık böyle bir rakam gerekli. Ama tabii geç kaldık, bu biraz da zaman meselesi. Kapasitemiz belli, inşaat işçisi sayımız belli, mühendis sayımız belli.
Yapı denetim sürecinde bir de bu işi asıl yapan demircisi kalıpçısı var. Onları da kayıt altına almamız lazım. Bugün mesleki yeterlilik kuruluşumuz var. Çalışma bakanlığa bağlı bir kuruluşumuz.
Burada işin mutfağındakilerin de kayıt altına alınması, eğitimli olup olmadığı, bu işi gerçek anlamda bilip bilmediği veya sürekli bizim ülkemizde yönetmelikler değişir, mevcut yönetmeliği bilip bilmediği denetlenmeli. Dolayısıyla bunun da Yapı Denetim Kanunu içerisine alınması lazım. Şu anda Çalışma Bakanlığının nezdinde olduğu için bir Çevre Bakanlığı’na bağlı olan yapı denetimi çok müdahale edemiyorlar o konuya.”
‘Laboratuvarlar bakanlık tarafından belirlenmeli, müteahhitlerin insafına bırakılmamalı’
Mehmet Emin Çelik: “Bir de laboratuvar süreci var. Bu laboratuvar süreci bizim kanayan yaramız. Normalde bir yere beton döküldüğü zaman laboratuvarları görevlendiriyoruz, oradan numune almasını istiyoruz. Numune alınıyor ve numunenin düşük çıktığını görüyoruz. Betonun kötü beton olduğu kanaatine varıyoruz. Ancak müteahhitin şunu deme hakkı var: Benim betonum aslında iyidir ama siz yanlış aldınız, onun için karot yani sertleşmiş beton alın.
Ve biz şunu görüyoruz müteahhit belli bir ay sonra karot getiriyor bize, çok sağlam karotlar. Mesela normal beton 10 pascal çıkmış, karot 40 pascal çıkmış. Bu nasıl olabilir? Biz bu karotların sahte olduğunu düşünüyoruz. Yani müteahhitler bir yapı laboratuvarıyla anlaşarak, sahte karot uydurarak kötü olan betonunu bize iyiymiş gibi lanse ediyor. Bununla ilgili bakanlığa tavsiyemiz şuydu: Nasıl ki yapı denetimleri bakanlık kendi belirliyorsa müteahhitin takdirine bırakmıyorsa, laboratuvarların da aynı şekilde bakanlık tarafından belirlemesini ve müteahhitin insafına bırakılmaması gerekiyor. Bununla ilgili taslaklar da hazırlandı aslında. Ancak iki yıl oldu hâlâ hayata geçmedi. Bunun da biraz siyasi olduğunu düşünüyorum.”
Gazeteci* Gizem SADE, Freelance Journalist