Daha nice 100 yıllar…
Milli duygularımızın coşkusu, 100. yılımız nedeniyle bu yıl doruklarda yaşandı. Kurtuluş mücadelemiz, bundan bir asır önce, 26 Ağustos Büyük Taarruz Başkomutanlık Meydan Muharebesi ile atağa geçmiş ve 9 Eylül’de düşman askerlerinin İzmir’den denize dökülmesiyle birlikte zaferle sonuçlanmıştır.
Bu zafer bir mücadelenin sonu değil, aksine yeni bir devletin, devrimlerin ve ideolojilerin başlangıcıydı. Bu mücadele, aynı zamanda değişime direnç gösterenlere karşı verilen zorlu ve yönetilmesi zor bir süreçti. Neyse ki, asrın lideri olarak adını tarihe altın harflerle yazdıran bir lidere sahiptik. Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde sağlam temelleri atılan bir mücadelenin, bugünlerde 100. Yılını, 26 Ağustos itibariyle adım adım tüm il ve ilçelerde yoğun bir katılım ve tarifsiz duygu seliyle kutladık.
Düşmanın denize döküldüğü gün olan 9 Eylülde ise, İzmir adeta al bayrağa bürünmüş bir gelin gibi asil ve mağrurdu. Kordon boyunca, ucu bucağı görünmeyen kalabalığın gözlerinde, tarihten miras kalan aynı umudun yeşerdiğini görmek beni adeta yüz yıl önceye götürdü.
Hasan Tahsin’in ilk kurşunu sıkarken, parmaklarının ucunda hissettiği duyuya bürünmüş olan bedenim, adeta tarihine tekrar tekrar hayran oldu bugün. Nasıl olmasın ki; fikri hür, vicdanı hür yaşamaya baş koyduğumuz fazilet yolumuzda, binlerin, milyonlara kavuşmasına şahit olduk bir kez daha.
Gündoğdu Meydanı’nındaki mahşeri kalabalığın, dünyanın en kalabalık ilk beş konserinden biri olarak tarihe geçmesi tesadüf değil. Hele konu, milli mücadele ve İzmir ise asla tesadüf olamaz. Ve İzmir halkının bu tarihi günü, duygularına tercüman olan, değerlerine sahip çıkan bir “Mega Star”la paylaşmak istemesi çok doğal bir içgüdü.
Hal böyle olunca, Tarkan’nın muhteşem bir performansla tarihte yerini alması tabiî ki kaçınılmazdı. Milli mücadelenin harika bir şekilde betimlendiği bir programla, Atatürk ve silah arkadaşlarını tarihin akışında yaşadıklarını tiyatral ve görsel bir şölenle bizlere sunan ve izleyenleri adeta o ana götürerek gözyaşına boğan İzmir Büyükşehir Belediyesi’ni, emeği geçenleri ve tabiî ki tüm İzmirlileri kutlamak gerekiyor. 100. Yılda hep beraber umut olduğumuz için.
Bir asırlık koca bir mücadeleyi; bir gün, bir hafta, bir ay anlatmaya yeter mi, tabi ki hayır… Çeşitli Sivil toplum örgütleri de, 100. Yıla özel düzenlediği etkinliklerle, kurtuluşun ve sonrasındaki yüz yıllık sürecin değerlendirmesini yaptığı etkinliklerle, kamuoyunda sürecin önemini perçinlemeye devam ediyorlar.
[26. Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ ve Eski Milletvekili Umut Oran]
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin Gençlik Kampının bu yıl düzenlediği konferansa konuk olan, 26. Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ ve Eski Milletvekili Umut Oran, 100.Yılda Gençlerle deneyimlerini paylaşarak, birey olarak sorumluluklarımıza dikkat çektiler.
Atatürk’e ve ideolojilerine bir kez daha hayran kaldığım konuşmada, hala O’na dair bilmediğim çok şey olduğunu ve ne kadar okursam okuyayım, O’na ve fikirlerine doyamayacağımı bir kere daha anlamamı sağladılar. Sayın İlker Başbuğ, konuşmasında Atatürk’ü anlayabilmek için çok okumamız gerektiğini ve O’nu insani açıdan değerlendirmemiz gerektiğini belirtti.
O an ne kadar doğru bir yolda olduğumu anladım. Çünkü 2008 yılında yazdığım Mustafam şiirim; “Ama ondan da öte, insandı o büyük adam” dizeleri ile bitiyordu. Aşırı idealist karakterimde, Atatürk’e ve ideolojilerini iyi analiz edip, özümsemem yatıyor. Ama yetmez… Daha nice 100 yıllar görebilmek için O’na yakışır şekilde yılmadan mücadeleye devam etmemiz gerekiyor. Gençliğe hitabenin her kelimesini harfiyen yerine getirmek ve milli çıkarlarımızı, kişisel çıkarlarımızın üzerinde tutmamız gerek. Çünkü Cumhuriyet faziletse, faziletin gereği budur.
Satırlarımın sonuna gelirken, sizlere Mustafam şiirimle veda etmek isterim. Nice mutlu yüz yıllara, Ne mutlu Türk’üm diyene…
Yıl 1881, aylardan mayıs…
Mustafam yeni açmış gözlerini dünyaya,
Benziyor sanma sakın, ne güneşe ne aya…
Bir cevher var ki onda; sorgu sual aranmaz,
Mustafam çocuk lakin, kimselere yaranmaz.
Zor yıllarda yetişmiş küçük Mustafam benim,
Bitmemiş, tükenmemiş, olmuş Mustafa Kemalim.
Zekasıyla nam salmış, daha küçük yaşında
Vatan elden gidemez,
Paşam ordu başında…
Top, tüfek sesleri çınlarken kulakta,
Zafer eylesin diye tüm yürekler Hak’ta,
Ölmeyi emrediyor Gazim savaşta,
Vatan kan ağlıyor diye, analar ağlar,
Paşamın azmi bu milleti umuda bağlar.
Kimi gün düşman sarmış, kimi gün keder …
Padişah kaçar olmuş, vatan derbeder…
Şimdi Abdullah Çavuş olsa Kim bilir ne der;
‘Kıyamet mi kopar içsem,
Vur kadehi be paşam, bi teklik de bana ver…’
Yeni bir vatan doğmuş küllerin arasından,
Atam kurtarmış bizi, bahtların karasından.
Devrimler ışğında aydınlanmış çehremiz,
Toprakta huzur bulmuş şanlı mehmetlerimiz.
Bu uğurda hep beraber vatan askerleriyiz.
O ki;
Sarı saçlarıyla, mavi gözleriyle benim küçük Mustafam,
Savaşta cephelerde Gazi Mustafa Kemal Paşam,
Devrimler ışığında Atatürk olur bir yaşam,
Bir tarih dile geldi Atam oldu kahraman,
Ama ondan da öte, insandı o büyük adam…
Gül KABACAOĞLU – Şair – Yazar, 2008
[UHA Haber Ajansı, 23 Eylül 2022]