Cumhuriyet ve Demokrasi!
Değerli okurlarım bu yazımda mensubu olduğum Demokraside Birlik Vakfı tarafından geçmiş yıllarda gerçekleştirilen “Cumhuriyet ve Demokrasi” konulu sohbetlerden söz etmek istiyorum.
Aradan uzun yıllar geçmiş olsa da fikir ve düşünceler eskimez. Yeri ve zamanı geldiğinde geçmişe damga vurmuş önemli devlet adamlarının, düşünürlerin, bilim insanı ve filozofların eskimeyen düşünce veya özlü sözlerinden yararlanırız. İnsanlar ölür, fikir ve düşünceler yaşamaya devam eder.
Vakfımız konferans salonunda düşüncelerini sohbete katılan konuklarla paylaşan ve konularının uzmanı olan değerli siyasetçi ve akademisyenlerin günümüzde de güncelliğini koruyan düşüncelerini okurlarımla paylaşmanın günümüze ışık tutacağı kanaatindeyim.
Bu sohbetler konusunda paylaşım yaparken, sohbetlerin yapıldığı tarihlere göre paylaşmanın daha uygun olduğunu düşündüm.
30 Mart 2008 tarihinde konuğumuz olan, Yargıtay eski başkanlarından Doç. Dr. Sami SELÇUK vakfımızda “Türkiye’de Demokrasi ve Yeni Gelişmeler” konulu bir sohbette yer almıştı. Aşağıda paylaştığım notlar Sayın Sami Selçuk’un demokrasi konusundaki düşüncelerini yansıtıyor:
“Türkiye’de sağırlar diyalogu var. 1950 deki iktidar değişimi kansız bir demokrasi başarısıydı, ne var ki bunun değeri bilinmedi.
Türkiye demokrat insan yetiştiremediği için tartışmayı başaramıyor, cemaat anlayışı ile kendi demokrasisini kurmak istiyor. Demokrasinin kuralları var; özgürlükçü, çoğulcu ve katılımcı olmalıdır. Farklılıklar zenginlik olarak görülmüyor. %10 barajı varsa katılımcılık sağlanmaz.
Demokrat yetişme aileden başlar, kavgacı değil demokrat bilinçle yetiştirme sağlanmalı. Demokrasi iç kavgaya dönüştürülünce birileri müdahale edecektir.”
13 Nisan 2008 tarihinde vakfımızda konuk olan Milli Eğitim eski bakanlarından, siyasetçi ve 1992 yılında kurduğu Yeniden Doğuş Partisi’nin Genel Başkanı olan merhum Hasan Celal GÜZEL (1945-2018) “Demokrasi ve Devlet Yönetimi” konulu sohbetinde şu hususlara dikkat çekmişti:
“Devlet yönetiminde azınlık bürokrasisi var. Türkiye’de demokraside, rejimde sıkıntılar yaşanınca beni arayanlar çoğalıyor. 1946 da çok partili hayata geçiş Rusya’nın tehditleri ve Batı’nın önerileri doğrultusunda gerçekleşti.
Menderes iktidar oldu ama muktedir olamadı. Demokrasi ile devlet yönetimi arasındaki bağı kuramadık. Demokrasiye daha çok sahip çıkmak gerekir. Anayasayı değiştirmekte geç kalındı. Yeni anayasa için halk içinden veya Meclisten seçilen bir Kurucu Meclis oluşturmalıdır.
Halk cesaretlendirilmelidir, Jakoben oligarşinin zihniyeti değişmelidir.”
Türkiye Büyük Millet Meclisi eski başkanlarından, 1970-1978 yılları arası Demokratik Parti Genel Başkanı olan, siyasetçi ve hukukçu merhum Ferruh BOZBEYLİ’ de (1927-2019) 05.02. 2011 tarihinde vakfımız konferans salonunda, “Türkiye’nin Demokratikleşmesi ve Yeni Anayasa” konulu bir sohbeti olmuştu.
Merhumun bu sohbetinden derlediğim cumhuriyet ve demokrasinin erdemini vurgulayan görüşlerini aşağıya aktarıyorum:
“Cumhuriyet bir devlet şeklinin adıdır, rejimin adı değildir. Bugün İngiltere, İspanya ve Japonya’da cumhuriyet yoktur. Bizde 27.05. 1960 dan 15 Ekim 1961 e kadar cumhuriyet yoktu, ihtilal rejimi vardı. Cemal GÜRSEL devlet hükümet başkanıydı. Hâlbuki bunlar cumhuriyeti kurtarmak için ihtilal yaptık dediler.
Türkiye’miz henüz “müsaadeli yaşam” biçiminden kurtulamadı. Müsaade edildiği müddetçe hürriyetlerinizi yaşarsınız anlayışı demokratik değildir.
Demokrasi kültürü edinilmediği için kendi geleceğimizi garanti altına alan hükümlerin Anayasa’da yer alması gerekir.”
28.05.2011 tarihinde vakfımızda “Yeni Anayasa Nasıl Olmalı” başlıklı konferans veren, hukukçu Anayasa Mahkemesi eski üyelerinden Prof. Sacit ADALI sohbetinin bir bölümünde cumhuriyet ve demokrasi konusunda şu hususları dile getirmişti:
“Demokrasi tam rekabete dayanan, herkese eşit muamele ederek fertler arasındaki eşitsizliği kaldıran rejimdir. Demokraside mutlak eşitlik mümkün değildir.
Demokrasi, hürriyetler nizamıdır; sistem bir grubun gündeminde giderse orada demokrasi olmaz. Sistemi yönlendirenler kendilerine göre kural koyabiliyor.
Gerçek demokraside herkesin insan olduğu, şeref ve haysiyet yönünden cumhurbaşkanı ile bir temizlik işçisinin arasında fark olmadığı bir anlayış hâkimdir.”
Milli Eğitim ve Kültür bakanlığı yapmış, akademisyen ve yazar olan Doç. Dr. Hüseyin ÇELİK de 18.02.2012 tarihinde vakfımızda “Bürokratik Cumhuriyetten Demokratik Cumhuriyete” başlıklı bir konferans vermişti. Konferansının bir kısmında Sayın ÇELİK şu hususlara değinmişti:
“Cumhuriyet, demokrasi değildir, bize cumhuriyeti demokrasi diye yutturdular. Totaliter, Sosyalist, din eksenli, bürokratik ve demokratik olmak üzere 5 çeşit cumhuriyet var.
Cumhuriyetin hangi tür olduğu önemli, bir ülkede hanedan yoksa seçimle iş başına gelen cumhurbaşkanı varsa demokratik cumhuriyettir. Monarşide hanedanlık vardır.
Türkiye’de bugünkü görünüm, bürokratik cumhuriyetten demokratik cumhuriyete geçiştir. Cumhuriyetimiz süresince gayri Müslümler, Kürtler, Aleviler ve mütedeyyin insanlar ötekileştirildi.
Devlette çalışacak kaliteli adam bulamıyoruz, siyaset demokratikleşmelidir. Demokraside birliği sağlayabiliriz.”
05 Mayıs 2012 tarihinde konuğumuz olan siyasetçi, yazar ve milletvekili Bülent KUŞOĞLU ise “CHP ve Türkiye’nin Demokratikleşmesi” başlıklı sohbetinde vakfımızda görüşlerini şu cümlelerle yansıtmıştı:
“Darbe dönemlerinde demokrasilerde sıkıntılar yaşanıyor, demokrasi kültürünün sindirilmesi ve hazmedilmesi gerekiyor.
Bölünme korkusu, seçim barajı, mahalli ve yerel yönetimlere yetki tam olarak verilmiyor. Tutuklu vekiller, bir diğerini kabul etmeme, benden olmayanı ötekileştirme ve siyasetin iç içe çalışması, parlamentoda Alevi-Sünni, Kürtçü-Türkçü gibi ayrımlar, bölgede yoğunlaşan güç savaşları gibi nedenlerle demokratikleşemiyoruz.
Ayrıca seçim ve siyasi parti yasasında değişiklik olmaması, siyaseten para kazananların siyaset yapması, 12 Eylül hukuku ve anayasanın yerinde durması da demokratikleşmemizi engelliyor.”
Sevgili okurlarım, bundan sonraki yazımda Vakfımızda konferans veren değerli siyasetçi, akademisyen ve yazarların halen günümüzde de güncelliğini koruyan anayasa değişikliği üzerindeki görüşlerine yer vereceğim.
Atıf ÖZGEN
(*) İnsani Değerler Derneği Kurucu ve Yönetim Kurulu Üyesi
e-mail: ozgenatif@gmail.com
***
İnsani Değerler Derneği Kurucu ve Yönetim Kurulu Üyesi, Uluslararası Haber Ajansı (UHA) ve TÜRKUAZ Uluslararası Haber Ajansı (TÜHA)’nın köşe yazarı Atıf ÖZGEN, emekli olduktan sonra kaleme aldığı ilk eseri olan ‘Önce Özde Önde İNSAN’ isimli kitabını yayımladı.