ref: refs/heads/v3.0
enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
SON DAKİKA
00:39 Cumhurbaşkanı Erdoğan: “CHP’nin Suriye tavrı utanç vesikasıdır”
00:07 Cumhurbaşkanı Erdoğan: Suriye’de huzura giden yolun kapıları açılmıştır
11:17 Dünyanın sıcak gündemi: Suriye’de BAAS rejiminin devrilmesi
07:14 Suriye muhalefetinin ardındaki güç
06:53 Milat yazarı “Oyuna gelmeyin” dedi: ABD ve İsrail, Suriye’de İran’dan Hizbullah’a ulaşan hattı kesmeye çalışıyor
06:46 İran’ın Suriye’deki Gelişmelere Yaklaşımı
06:36 Ortadoğu’da tırmanan gerilim ve İran -İsrail çatışması: İsrail’in Taktiksel Avantajları
06:35 Biden’ın Okumakta Geç Kaldığı Kitap
06:34 Muhalefetin Başarısında ve Suriye’nin Geleceğinde Türkiye’nin Rolü
06:25 Banu Avar: Amerika hem HTŞ’yi hem de YPG’yi destekliyor
06:18 Ticaret Bakanı Ömer Bolat, “Enflasyonun 2026 sonuna kadar tek haneli rakama düşürülmesi”
00:47 Cumhurbaşkanı Erdoğan, Almanya Başbakanı Scholz ile görüştü
00:47 İran Suriye’den kontrollü mü çekildi?
00:42 Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Suriye Diplomasisi sürüyor…
00:32 Güney Kıbrıs’ın NATO üyeliğinin gündeme gelmesi -II-
00:24 Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İsrail hükümetinin ısrarla ve inatla gittiği yol, açık söylüyorum, yol değildir”
00:16 Güney Kıbrıs’ın NATO üyeliğinin gündeme gelmesi -II-
00:15 Kasımda ham petrol üretiminde rekor kırıldı
00:14 MİT, PKK/YPG’nin Esed rejiminden ele geçirdiği 12 tır, 2 tank ve 2 depoyu imha etti
00:10 Bakan Bayraktar, “Petrol piyasasında yeni bir ekosistem oluşturuldu”
TÜMÜNÜ GÖSTER →

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Suriye’de huzura giden yolun kapıları açılmıştır

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Suriye’de huzura giden yolun kapıları açılmıştır
12 Aralık 2024
6
A+
A-

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Eli kanlı Baas rejiminin sona ermesiyle inşallah Suriye’de huzura ve güvenliğe giden yolun kapıları açılmıştır. Suriye’de barış ortamı kök saldıkça gönüllü geri dönüşlerin sayısı da zamanla artacaktır” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti Kongre Merkezi’nde “Dünya İnsan Hakları Günü Kardeşliğin Yüzü Programı“nda konuştu.

Erdoğan, konuşmasında şunları kaydetti;

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabulünün 76. yıl dönümü münasebetiyle düzenlenen Kardeşliğin Yüzü programında siz değerli kardeşlerimle bir arada olmanın bahtiyarlığı içindeyim. Bu anlamlı programı tertip eden AK Parti İnsan Hakları Başkanlığımıza teşekkür ediyor, organizasyonda emeği geçen her bir kardeşimi yürekten kutluyorum. Rabbim emeklerini zayi etmesin. Aşklarını, heyecanlarını, milletimize olan sevdalarını daim eylesin diyorum.

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Suriye'de huzura giden yolun kapıları açılmıştır

Kardeşliğin Yüzü programının ülkemiz, milletimiz, gönül coğrafyamız ve dünyanın dört bir yanındaki tüm kardeşlerimiz için hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Allah’tan temenni ediyorum. Bölgemizde ve dünyanın farklı köşelerinde ümidini Türkiye’ye bağlamış, kaderini milletimizin istikbaliyle birleştirmiş kardeşlerime de selamlarımı gönderiyorum. Bilhassa Gazze’de ve işgal edilmiş Filistin topraklarında hayat ve haysiyet mücadelesi veren kardeşlerimi kemal-i hürmetle selamlıyor, buradan kendilerine milletimizin ve partimizin dayanışma mesajlarını yolluyorum. Aynı şekilde 61 yıllık zulmün, tedhişin,istibdadın ve baskının ardından özgürlüklerine kavuşan Suriyeli kardeşlerimize, Suriye’nin kahraman ve fedakar halkına da selam, sevgi ve en derin muhabbetlerimi iletiyorum.

Biliyorsunuz dün Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabulünün 76. yıl dönümüydü. Her yıl 10 Aralık’ta kutlanan Dünya İnsan Hakları Günü’nün mağdur ve mazlum coğrafyalarda yaşayan kardeşlerimiz başta olmak üzere ülkemiz ve tüm insanlık için hayırlar getirmesini diliyorum. İnsan hakları evrensel beyannamesinin kabul edilişinin üzerinden dün itibarıyla 76 sene geçti. Beyanname dünyada en çok referans verilen ama içeriğinin uygulanması noktasında aynı hassasiyetin gösterilmediği bir belgedir. 30 maddeden oluşan bu önemli belgenin ilk maddesinde bütün insanların özgür olduğu, insanlık ailesinin tüm üyelerinin hak ve haysiyet bakımından eşit olduğu ifade ediliyor. İlan edildiği dönemde insanlığın geleceği adına büyük umutlar vaat eden beyanname ne yazık ki zamanla örselenmiş, içi boşaltılmış, özellikle gücü elinde tutan devletler tarafından kadük bırakılmıştır.

“Çok ağır insan hakları ihlallerine şahitlik ettik”

Bunun en çarpıcı ve acı örnekleri bizim gönül coğrafyamızda yaşanmıştır. Beyanname 1948 yılında kabul edildi. Bu tarih aynı zamanda İsrail’in Filistin’de terör estirmeye başlamasının da miladı olmuştur. O günden beri İsrail, Filistin halkının topraklarını gasp etmeye, işgal etmeye, bu toprakların asıl sahiplerini sürgün etmeye devam ediyor. Belgenin kabulü sadece İsrail’in hukuk tanımazlığına değil, Balkanlardaki soydaşlarımızın zorunlu göçlere tabi tutulmasına, baskı ve asimilasyon politikalarına maruz bırakılmasına da mani olamadı. Srebrenitsa’dan 800 bin insanın hayatını kaybettiği Ruanda soykırıma kadar farklı bölgelerde çok ağır insan hakları ihlallerine şahitlik ettik. Hocalı’da kardeşlerimiz can verirken, Irak ve Afganistan işgal edilirken, Ebu Gureyb’de insanlar işkenceden geçirilirken aynen bugün olduğu gibi. Komşumuz Suriye’de tarihin en vahşi zulümleri yaşanırken, beyanneme göz göre göre ayaklar altına alınırken lafa gelince insan hakları ve demokrasi havarisi kesilenlerden hiçbir ses duyulmadı. Aynı çifte standartla ülkemizle ilgili hususlarda defalarca biz de karşılaştık. Bölücü örgütün terör eylemlerinde çoğu sivil binlerce vatan evladını şehit verdik. Sırf bölücü teröre boyun eğmediği için işkenceyle katledilen nice insanımız oldu.

“Masumları katleden caniler, Batılı ülkeler tarafından baş tacı yapıldı”

Aynı şekilde 15 Temmuz gecesi 252 insanımız FETÖ’cü hainler tarafından kalleşçe, alçakça şehit edildi. Ama tüm bu süreçlerde eleştiri okları ülkemize yönelirken masumları katleden caniler Batılı ülkeler tarafından kollandı, baş tacı yapıldı. Burada şu gerçeği çok net görebiliyoruz. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin altını en fazla oyanlar dünyada bunun güya savunucuğulunu üstlenenlerdir. Meselenin bir diğer boyutu ise şudur; insan hakları, günümüzde siyasallaştırılmış bir kavramdır ve çoğu zaman siyasi mühendisliği projelerinde bir araç olarak kullanılmaktadır. Geldiğimiz noktada insan hakları sadece dünyanın belli bir bölgesine ve belli bir insan nüfusuna uygulanan imtiyazlı haklar şeklinde algılanıyor. Zahirdeki tüm aksi söylemlere rağmen işin özünde renk, köken, kan ve inanç üzerinden daraltılmış bir insan hakları tanımı yapılıyor. Beyaz adam beyannamede kayıtlı tüm hakları kullanmada alabildiğine özgürken insanlığın geri kalanı ancak belli haklardan istifade edebiliyor. Dünyada insan haklarına riayet konusunda yaşanan gerilemenin temel sebebi işte bu sınıfsal, samimiyetsiz ve riyakar politikalardır.

“Bir zulüm varsa kimseden çekinmeden sesimizi yükselttik”

Biz insanı yaşat ki devlet yaşasın diyen bir tasavvur sahibiyiz. 7 asır önce devletimizin kurucularına yapılan bu tavsiye devlet ve toplum hayatında yüzyıllardır milletimize rehberlik ediyor. Yine bundan beslenen bir diğer önemli umdemiz mazluma kimlik sorulmaz prensibidir. Millet olarak tarih boyunca dünyanın neresinde bir zulüm varsa kimseden çekinmeden sesimizi yükselttik, tavrımızı ortaya koyduk. 5 asır önce engizisyon zulmüne maruz kalan Museviler’e kapısını açarak hayatlarını kurtaran bizdik. 19. yüzyılda Polonyalı mültecilere “Tacımı veririm, tahtımı veririm. Fakat devletime sığınanları asla geri vermem” diyerek sahip çıkan bizim sultanlarımızdı. İkinci Cihan Harbi’nde Nazi vahşetinden kaçan farklı milletlere kapısını açan yine biz olduk. Birinci Körfez Savaşı’nda Kuzey Irak’taki Kürt kardeşlerimizi katliamın pençesinden kurtaran yine biz olduk. Ayn-el Arap’a DEAŞ’lı caniler saldırdığında bir gecede yüz binlerce Suriyeli Kürdü ülkesine kabul eden yine Türkiye, bizim hükümetimizdi. Benzer olayların tarihimizde sayısız örneği bulunuyor.

Burada şunu büyük bir gururla ifade etmek isterim. Türkiye asırlardır mazlumlara eman yurdu olmuş, müşfik ve merhametli bir ülkedir. Milletimiz de ali cenap bir millettir. Kapımıza gelene “Türk müsün, Arap mısın, Kürt müsün?” diye sormadık. Bizden yardım dileyene “Müslüman mısın, Hristiyan mısın, Yahudi misin?” diye sormadık. Türkiye’ye sığınana “Sen beyaz mısın, siyah mısın?” diye sormadık. İhtiyaç sahiplerinin kimliğine asla bakmadan inancına, derisinin rengine aldırmadan sadece ülkemizin kapılarını değil, gönül dünyamızın kapılarını da ardına kadar biz açtık. Nerede bir mazlum ve mağdur varsa hakkını savunduk. Zulmü alkışlayanlardan değil, gerektiğinde bedel ödemek pahasına Hakk’ı tutup kaldıranlardan olduk. Hem Gazze mezaliminde hem de Suriye krizinde kardeşlerimizi asla yalnız bırakmadık. 86 bin tonluk insani yardım miktarıyla Filistin’e en fazla destek sağlayan ülkelerdeniz. Ticari işlemleri durdurmak suretiyle İsrail hükümetine en net tepkiyi veren ülke yine Türkiye’dir. Lübnanlı kardeşlerimize ulaştırdığımız yardımlarla burada da elimizden geleni yapıyoruz ve yapacağız.

“Türkiye, Suriye krizine daima vicdan odaklı yaklaştı”

Ülke ve millet olarak insanlık sınavını başarıyla verdiğimiz yerlerin başında komşumuz Suriye geliyor. İlk günden beri bu meselede durduğumuz yer bellidir. Tutumumuz bellidir, söz ve eylemlerimiz apaçık ortadadır. Türkiye, Suriye krizine daima vicdan odaklı yaklaşmıştır. İnsanlığımızın, Müslümanlığımızın ve komşuluğumuzun gereği ne ise zor dönemde bunu yapmaya gayret ettik. Suriyeli muhacirleri ‘Ensar’ ruhuyla 13 yıl boyunca hamdolsun en güzel şekilde misafir ettik. Hatırlayın, hep ne dedim; ‘Biz ensarız’ dolayısıyla ‘Bir muhacir neyi yapıyorsa işte biz bunu yapmaya mecburuz’ dedik. Ne zaman dedik? ‘Sizi kovacağız’ diyen bu ülkedeki ana muhalefete rağmen dedik.

“Suriye’de vicdan ve insanlık kazandı”

Elbette bu süreci zehirlemek isteyenler de oldu. CHP’nin eski genel başkanı Nazivari, ırkçı, nefret söylemleriyle milletimizi galeyana getirmeye gayret ederken evlerini, vatanlarını, kimi zaman ailelerini bir gecede terk etmek zorunda bırakılan mazlumlara vicdansızca, insafsızca saldırdılar. Bu garibanları hedef haline getirmekten utanmadılar. Sırf seçimlerde 3-5 oy daha fazla alabilmek uğruna ne bize, ne milletimize ne de inancımıza yakışmayan yollara tevessül ettiler. Tabii işin daha üzücü yanı da şudur; Birileri maalesef buna sırf menfaatlerini koruma adına sessiz kalmıştır. Haktan, hukuktan, adaletten, özgürlükten bahsedenlerin çoğu haftalarca süren bu ırkçı nefret furyası karşısında iki kelam etmedi. Mesele Suriyeli muhacirler olunca doymadılar, görmediler, konuşmadılar. Peki sonuçta ne oldu? Vicdan kazandı, vicdan, insanlık kazandı, merhamet kazandı, dayanışma kazandı, yüce gönüllü olmak kazandı. Muhacirleri bile bile ölüme göndermek isteyenler ise hem seçimlerde hem de insanlık sınavında kaybettiler.

“Geri dönüşlerin sayısı da zamanla artacaktır”

Hepimizi derinden sarsan, herhalde bugünlerde televizyonlarda izlediniz. Sednaya Hapishanesi gibi işkence ve ölüm merkezlerine baktığımızda nasıl vahim bir felaketin eşiğinden dönüldüğü daha iyi anlaşılıyor. 14-28 Mayıs seçimlerinde Anadolu irfanının galip gelmesi milletimizin tarihine yeni bir utanç lekesi bulaştırılmasının önüne geçmiştir. Şunu da ifade etmek durumundayım, eli kanlı Baas rejiminin sona ermesiyle inşallah Suriye’de huzura ve güvenliğe giden yolun kapıları açılmıştır. Suriye’de barış ortamı kök saldıkça gönüllü geri dönüşlerin sayısı da zamanla artacaktır.”

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.