Cumhurbaşkanı Erdoğan: “İslamsız Türklük furyasının gerisinde aynı emperyalist emeller var”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “İslam’a ve Müslümanlara yönelik saldırıların, ateizm gibi deizm gibi şamanizm gibi maskelerle kendilerini gizlediklerine tanık oluyoruz. Bir dönem ‘Ali’siz Alevilik’ fitnesi üzerinden yürütülen kampanyaların gayesi neyse, son dönemde gündeme getirilen ‘İslamsız Türklük’ furyasının gerisinde de aynı emperyalist emeller var” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan şunları söyledi:
“Özellikle gençlerimizin zihnini bulandırmayı amaçlayan bu saldırılara karşı durmak mecburiyetindeyiz. Göğsünde imandan zerre olan herkes, ırkçılık maskesi altındaki İslam karşıtlarına karşı uyanık olmak ve bu belayla mücadele etmek zorundadır. Bireyi, aileyi, milletimizi, vatanımızı ayakta tutan, İstiklal Marşı’mızda da ifade ettiği üzere ‘iman dolu göğsüm gibi serhaddim var’ anlayışıdır.
İslam varsa, Türk vardır. İslam varsa Kürt vardır, Arap vardır. İslam varsa aile vardır, ahlak vardır, edep ve haya vardır. İslam varsa, bayrak vardır, vatan vardır, hürriyet vardır. Hepsinden öte İslam varsa, Türkiye vardır. Diyanet İşleri Başkanlığımız, tüm imam kardeşlerimiz, tüm kanaat önderlerimiz, 85 milyon olarak kardeşliğimizin çimentosu olan İslam’a ve imanımıza yönelik her türlü mütecaviz eylem karşısında işte bu şuurla hareket etmeli, cesur, bilgili, akıllı ve donanımlı olmalıdır. Diyanet İşleri Başkanlığımızın günden güne büyüyen bu tehdit karşısında gerekli tedbirleri alacağından şüphe duymuyorum.
“Dindarların hedef aldığını müşahede ediyoruz”
Üzerinde titizlikle durmamız gereken bir başka konu da şudur; Başta Kur’an-ı Kerim olmak üzere Hz. Peygamberin hadis-i şeriflerine, onun yaşantısına asırlardır yolumuzu aydınlatan alimlerimize, topraklarımızı iman ve hikmetle yeşerten gönül insanımıza medya ve sosyal medya üzerinden sistematik saldırılar gerçekleştiriliyor. Kimi zaman cahiller, kimi zaman az okumuş, yarım okumuşlar, kimi zaman da bilginin peşinden koşarken hikmeti ıskalamış yarım akıllılar, medya üzerinden genç nesilleri ifsat ediyor. Son yıllarda filmlerin, dizilerin, televizyon programlarının, aileyle birlikte dini değerlerimizi, dindarları hedef aldığını da müşahede ediyoruz. Tek tük ve istisnai olumsuz örnekler üzerinden su-i misal emsal yapılarak bütün dindarlara hakaret edilmekte, vakıflar, dernekler, tarikatlar, dini müesseseler linç edilmekte, dindarlar ve dini değerler yıpratılmaktadır. Sarıklı, sakallı, başörtülü, çarşaflı, cübbeli vatandaşlarımıza ahlaksızca saldırılmakta, itibar suikastları düzenlenmektedir.
“İnsanımızın reyting savaşına meze yapılmasına müsaade edemeyiz”
Tıpkı 28 Şubat dönemindeki gibi belli toplum kesimlerimiz adeta öcü gibi gösterilmekte, tahkir ve tahrik edilmektedir. Buna sessiz, tepkisiz kalmamız mümkün değildir. Siyasi hayatımızın, bütün safhalarında desteğini, duasını hatta 15 Temmuz gecesi olduğu gibi canlarını bizden esirgemeyen insanlarımızın, sırf inancı, sırf dış görünüşü dolayısıyla aşağılanmasına 3-5 kendini bilmezin reyting savaşına meze yapılmasına müsaade edemeyiz. Açık ve net söylüyorum, toplumun çimentosu olan mukaddesatımıza yönelik bu tür girişimler milli güvenlik sorunudur ve RTÜK başta olmak üzere ilgili kurumlarımız bu konularda hızlı tedbirleri devreye almalıdır. 2024 Türkiye’sinde 28 Şubat’ı hortlatmaya çalışanlara göz yummayız. Böyle bir atmosferin oluşmasına da asla fırsat vermeyiz. İlim ve mesuliyet sahibi her bir kardeşimizin bu saldırılara karşı sağlam bir direniş hattı kurması gerektiğine inanıyorum.
Burada bir şikayetimi de dile getirmek zorundayım. Ne yazık ki alimlerimiz en hassas, en derin, en çetrefilli konuları medya ve sosyal medyaya taşımak suretiyle tehlikeli bir yola giriyor. İlim erbabı arasında konuşulması müzakere edilmesi gereken konular ulu orta yapılıyor. Meselelere hakim olmayanların zihinleri bulandırılıyor. Üniversitelerimiz özgürdür, ilahiyat fakültelerimiz özgürdür. Hocalarımız da öğrencilerimiz de her soruyu sormalı, her meseleyi cesurca tartışmalı, hiçbir endişe duymadan rahatça konuşmalıdır. Ancak bunlar ulu orta kamuoyu önünde, medya ve sosyal medyada değil ilim meclislerinde ehil insanlar arasında yapılmalıdır.
“Kötü örnekler toplumda umudun kararmasına sebep oluyor”
Yine bu minvalde sivil dini yapıların kendi işlerinde ya da kendi aralarında yaptıkları münakaşalar toplumda bu müesseselere karşı güveni aşındırmaktadır. Sivil dini yapıların bu yolla yıpratılması bir takım sapık oluşumlara maalesef zemin hazırlıyor. Kötü örnekler toplumda umudun kararmasına sebep oluyor. Bakınız din adamlığıyla şovenlik aynı kisvede bulunamaz. Şöhret hastalığı, samimiyetin, hüsnüniyetin ortadan kalkmasına neden olur. Bunun vebali ağırdır. Topluma örnek olması beklenen kişilerin şöhret ve kudret uğruna ağır başlılıktan, vakardan, samimiyetten uzaklaşması iki cihanda hesabı verilemez ağır bir vebaldir.
Yüce Allah, Şura Suresi’nin 38. ayetinde şöyle buyuruyor; ‘Onlar, Rab’lerinin davetini kabul ederler ve namazı dosdoğru kılarlar. Onların işleri de kendi aralarında istişareyledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan onlar Allah yolunda harcarlar. Resul-i Kibriya aleyhissalatu vesselam efendimiz ise bir hadis-i şeriflerinde müminlere şu tavsiyede bulunuyor; ‘İstişare edilen kişi kendisine emniyet edilen kişidir. Biz istişare şuurunu Kitabullah’tan, Peygamberimizin örnek yaşantısından, asrısaadetin o muhkem, o müreffeh ikliminden tevarüs ettik. Meşvereti, fikir teatisini, bilgi ve tecrübe paylaşımını, kadim geçmişimizden, köklü medeniyet değerlerimizden, ecdadımızdan devralıp, Allah’ın izniyle bugünlere getirdik.
Ortak akla, danışma kültürüne, işbirliğine hep bu anlayışla, bu şuurla sahip çıktık. Din şuralarımıza da bu nazarla bakıyor, çağın sorunlarına yine Kur’an’la, sünnetle, siretle çözüm yolları arayan çalışmaları çok önemsiyoruz, son derece kıymetli buluyoruz. Yurt içinde ve yurt dışında yürüttüğümüz din hizmetlerinin geliştirilmesinin, ortak sorunlara, ortak çözümler üretilmesinin özellikle dijital mecralardan, inancımıza, değerlerimize ve nesillerimize yönelen tehditlerin bertaraf edilmesinin şura faaliyetlerinin öncelikle hedefleri arasında yer aldığını biliyoruz. Geniş bir tartışma ve müzakere zemininde cereyan eden bu çalışmalara katılmakla sizler hiç şüphesiz ağır bir yükü omuzluyor, büyük bir mesuliyeti, bihakkın yerine getirmeye gayret ediyorsunuz. Mevla, her birinizi muvaffak eylesin diyorum.”