Cehennem, Seccade ve Tersine Mühendislik
14 Mayıs seçimlerinin kritik olduğunda iç ve dış kamuoyu hemfikir. Ancak seçmen seferberliğinde kendi mahallesindekini bile “bölücü” diye linç eden öfke neyin göstergesi? Bu seçimlerin “son seçim” olduğunu söylemek hangi aklın ürünü? Ya da iktidarı değiştirerek “Cehennemin kapılarını kapatacağız” diyen eski bir diplomat nasıl bir metafor kullanıyor?
Prof. Dr. Burhanettin DURAN & SETA Genel Koordinatörü
Siyasi partilerde 9 Nisan yoğunluğu devam ediyor. Milletvekili listelerini hazırlamak muhtemelen ilgili komisyonlar için hiç bu kadar zor olmamıştı. İttifakların hangi seçim çevrelerinde ortak liste hazırlayacağı ve bunun Meclis’e nasıl yansıyacağı zaten karmaşık bir süreç olan aday belirlemeyi daha da zorlaştırıyor. Propaganda dönemi başladıysa da cumhurbaşkanı adayları Ramazan ayını nispeten düşük polemik ile geçiriyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mesaisinde deprem bölgesindeki iftarlar, temel atma törenleri ve büyük projelerin açılışları var. Erdoğan, “hizmet, proje ve icraat” konusundaki farkını seçmene hatırlatmayı sürdürüyor.
Kılıçdaroğlu ise beklediğim üzere adaylığı netleştikten sonra kavgacı halini kuşatıcı ve kucaklayıcı profile çekmeye çalışıyor. Muhalefet çevrelerindeki “hesap sorma, yargılama” tehditlerini ve intikamcı hisleri ifadeyi CHP medyasındaki bazı isimler sürdürüyor. 2019 seçimlerine benzer bir iş bölümü hali: üstte her kesime ulaşma iddiası altta tabanı konsolidasyon için kutuplaştırmaya devam. -9 Nisan sonrası ama özellikle Ramazan’ın bitişiyle daha sert polemiklerin gündemi belirlemesi şaşırtıcı olmayacak.
Bu seçimlerde en fazla dikkatimi çeken siyasetçileri destekleyen akademisyen ve gazetecilerin siyasetçilerden daha radikal ve özcü ayrımları ve suçlamaları kullanması. Biraz daha açayım.
Muhalefetin yorumcularının, akademisyenlerinin ve gazetecilerinin “muhalefeti birleştirme” ve seçmeni seferber etmek için kullandıkları dilin özcü ve radikal ötekileştirici tonu demokrasimiz için kaygı verici bir noktaya vardı. Akşener’e masayı terk ettiğinde yapılan şeytan taşlaması ve İnce’ye adaylığı için uygulanan linç seküler muhalif mahallenin öfkesinin boyutunu yansıtıyor. Halbuki SP, DEVA ve GP’nin CHP hakimiyetindeki 6’lı masada olması muhafazakâr kesimde İnce’ye yapılana benzer bir linç havası oluşturmadı. “Kaderci, itaatkâr” diye eleştirilen muhafazakâr kesim memleket meselelerine laikçi kesimden daha rasyonel ve sağduyu ile yaklaşıyor.
14 Mayıs seçimlerinin kritik olduğunda iç ve dış kamuoyu hemfikir. Ancak seçmen seferberliğinde kendi mahallesindekini bile “bölücü” diye linç eden öfke neyin göstergesi? Bu seçimlerin “son seçim” olduğunu söylemek hangi aklın ürünü?
Ya da iktidarı değiştirerek “Cehennemin kapılarını kapatacağız” diyen eski bir diplomat nasıl bir metafor kullanıyor? AK Parti iktidarını bu tür metaforlarla yaftalamanın seçmende karşılık bulacağını hiç sanmıyorum. “Cehennem yakıştırması” Saadet Partisi iftarında Kılıçdaroğlu’nun “hak geldi batıl zail oldu” ayetini kullanması gibi traji-komik duruyor. Meşhur “tek adam” söylemleri bitti de şimdi CHP çevresi, dini sembol ve kavramları AK Parti ve muhafazakâr kesim aleyhine mi kullanıyor? Bu laikçi tersine mühendislik çabası seccadeye ayakkabı ile basana kadar sürer.
Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı’nın iki farklı Türkiye tahayyülüne karşılık geldiği görüşüne katılıyorum. Bu farkı ne olduğunu politika belgeleri, beyannameler ve vaatlerle karşılaştırmak ve değerlendirmek kamuoyu oluşturucularının görevi. Peki ya iki Türkiye’yi “güç mü, ahlak mı?” diye özcü ayrıma tabi tutmak neden? Kılıçdaroğlu’na destek vermek için sol kesimin akademisyenlerinin iktidarı kötülükle muhalefeti de iyilikle resmeden yorumları özcü bir radikallik içinde. Siyasetin malum “biz-ötekiler” ayrımını çoktan aştı. Hüdapar veya Yeniden Refah Partisi ile ittifak yapmak “kadın düşmanlığı,” HDP ile güç birliği yapıp Kandil’den açık destek almak “dertlilerin Türkiye’si” için çalışmak öyle mi? AK Parti tecrübesini değerlendirirken akademide yapılan eleştirilerin siyasallaşmadan öte geçerek özcü-radikal yere savrulmasını ülkem adına hayli endişe verici buluyorum.