Çatışmaların Gölgesinde Kafkasya’da Normalleşme Arayışları
İkinci Karabağ Savaşı’nın ardından Güney Kafkasya jeopolitiğinde oluşan yeni statüko, Türkiye ve Azerbaycan’ın bölgesel rolünü merkezileştirmiştir. Rusya ise 10 Kasım 2020 tarihli ateşkes antlaşmasına arabuluculuk yaparak söz konusu bölgedeki nüfuzunu sürdürdüğünü gözler önüne sermiştir. Nitekim Moskova yönetimi, barışı inşa edebilen aktör rolünü, 15-16 Kasım 2021 tarihlerinde Ermenistan Ordusu’nun Laçın ve Kelbecer ekseninde başlattığı saldırıların sonlandırılması noktasında bir kez daha oynamış ve bölgedeki hegemonyasını net bir biçimde ortaya koymuştur. Dolayısıyla Kafkasya jeopolitiğinde Türkiye, Azerbaycan ve Rusya’nın ön plana çıktığı söylenebilir.
Ermenistan ise büyük bir ikilemle karşı karşıyadır. Gerek Ermeni toplumunda gerekse de ülkenin askeri ve sivil bürokrasisi içerisinde işgal yanlısı eğilimler varlığını sürdürmektedir. Bu yüzden de zaman zaman Ermenistan’ın revizyonist bir yaklaşımla hareket ederek çeşitli saldırılar düzenlediği ve ateşkesi ihlal ettiği görülmektedir. Fakat buna rağmen Erivan yönetiminin bölgedeki normalleşme süreçlerine yeşil ışık yaktığı ve geliştirilecek projelerin dışında kalmak istemediği de görülmektedir. Dolayısıyla son yaşanan çatışmalar, Erivan’daki işgal yanlısı kadroların bir kez daha hüsrana uğramasına sebebiyet vermiştir. Nitekim 16 Kasım 2021 tarihinde Rusya’nın arabuluculuğuyla ateşkesi kabul eden Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, 18 Kasım 2021 tarihinde de Azerbaycan’la olan sınırın belirlenmesi konusunda Moskova’nın önerdiği teklifi kabul ettiklerini açıklamıştır.[1]
Yukarıda bahsedilen gelişmeler ışında sürdürülen bölgedeki normalleşme süreçleri kapsamında üç kritik adımın atılması beklenmektedir. Bunlardan ilki, Ermenistan-Azerbaycan hattında gerilime neden olan sınırların belirlenmesi meselesidir. Moskova’nın teklifinin Erivan tarafından kabul edildiğinin duyurulması, bu mevzuda olumlu bir sürecin yaşanabileceğine işaret etmektedir.
İkincisi ise Zengezur Koridoru’nun açılmasıdır. Bilindiği üzere bahse konu olan koridor, özelde Nahçıvan ile Azerbaycan’ın ve genelde ise Türkiye ile Türk Dünyası’nın kesintisiz kara bağlantısını sağlayacaktır. Buna ek olarak koridorun enerji ve ulaştırma projelerinde ön plana çıkacağı ve dolayısıyla yalnızca Ankara ve Bakü’ye değil; Erivan’a da katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Her ne kadar koridorun açılması hususunda Ermenistan’ın meseleyi ağırdan aldığı ve bazı bölge devletlerinin provokatif açıklamalarından etkilendiği görülse de hem 10 Kasım 2020 tarihli Moskova Beyannamesi’nin 9. maddesinde yer alan ulaştırma koridorlarının açılması ibaresi hem de işgal yanlısı kesimlerin 16 Kasım 2021 tarihinde karşılaştıkları gerçeklik, Ermenistan’ın Zengezur Koridoru’nun açılmasına da çok fazla direnemeyeceğine işaret etmektedir. Bu konuda bölgesel işbirliği süreçlerine dahil olmanın Erivan’ı ikna edebileceği; lakin bazı bölge devletlerinin söz konusu gelişmeleri sabote edecek kışkırtıcı açıklamalarının Ermenistan siyasetindeki işgal yanlısı grupları kışkırtabileceği ifade edilmelidir. Her şeye rağmen tarihsel kimliğinden jeopolitik yönelimine kadar birçok konuda kritik kararlar verme aşamasında olan ve aslında yoğun bir şekilde bunun sancılarını yaşayan Ermenistan’ın Zengezur Koridoru’nun açılması için bir takvimin belirlenmesine sıcak bakacağı ve bu yönde bölgesel işbirliği, refah ve barış arayışlarına hizmette bulunacak gelişmelerin yaşanacağı öngörülebilir.
Üçüncüsü de 10 Aralık 2020 tarihinde Bakü’deki Zafer Töreni esnasında Türkiye ve Azerbaycan tarafından önerilen Altılı İşbirliği Platformu’dur. Anlaşılacağı üzere, Ankara ve Bakü, zaten bu projenin mimarlarıdır.
Moskova ise İkinci Karabağ Savaşı’ndan itibaren Türk Dünyası’nı sınırlandırma stratejisinden uzaklaşmış ve küresel güç mücadelesinde Türkiye ve Türk Dünyası ülkeleriyle işbirliği içerisinde hareket etmeye ağırlık vermiştir.
Ermenistan da İkinci Karabağ Savaşı’ndaki yenilginin yarattığı toplumsal ve siyasal travmaya rağmen uluslararası topluma entegre olmaya çalışmaktadır. Dolayısıyla bölge barışı açısından asıl merak edilen Gürcistan ve İran’ın takınacağı tavırdır. Üstelik bu iki aktörün yaklaşımı, yalnızca Altılı İşbirliği Platformu açısından değil; sınır meseleleri ve Zengezur Koridoru bakımından da ehemmiyet arz etmektedir. Bir diğer ifadeyle bölgesel işbirliği ve barış süreçlerinin geleceği, Tiflis ve Tahran’ın atacağı adımlarla yakından ilişkilidir.
Hatırlanacağı üzere, 2008 yılının Ağustos ayında yaşanan Rusya-Gürcistan Savaşı’ndan beri Tiflis’in Moskova’yla olan münasebetleri sorunlu bir muhtevaya sahiptir. Bundan dolayı Gürcistan’ın Altılı İşbirliği Platformu’na mesafeli olduğu bilinmektedir. Kuşkusuz bu, anlaşılabilir bir durumdur. Bu anlamda Tiflis yönetimi Güney Osetya ve Ahbahza başta olmak üzere toprak bütünlüğüne Rusya tarafından saygı gösterilmesini istemektedir. Fakat tarafların aynı masa etrafında toplanmadan var olan sorunları çözebilmesi de mümkün değildir. Tarih boyunca husumet yaşamış Almanya ve Fransa’nın bile Avrupa Birliği (AB) şemsiyesi altında bir araya gelebildiği bir dünyada, Altılı İşbirliği Platformu da yalnızca Azerbaycan-Ermenistan hattındaki sorunların değil; aynı zamanda Rusya-Gürcistan ilişkilerindeki anlaşmazlıkların aşılmasına da aracı olabilir. Yani çatışma ve anlaşmazlık noktaları üzerinden şekillenen bir siyaset anlayışından ziyade; karşılıklı bağımlılık ilişkileri yaratan ve kazan-kazan mantığıyla şekillenen işbirliği süreçleri bölge halklarının müreffeh bir yaşam sürmelerine olanak yaratacaktır.
Gürcistan’ı kaygılandıran bir başka konu ise halihazırda Batı’ya yönelik enerji taşımacılığının temel güzergâhında bulunan bu ülkenin tekel konumunu yitirmesi riskidir. Gürcistan’ın bu nedenle Zengezur Koridoru’nun hayata geçirilmesine karşı çıkması da ihtimal dahilindedir. Tiflis, bu kaygısında da ulusal çıkarlarını öncelemektedir. Elbette bu endişe de anlaşılabilir bir niteliktedir. Fakat tüm devletlerin işbirliğine yönelik bir irade ortaya koyması halinde, Gürcistan’ın bölgesel süreçlerin dışında kalmak istemeyeceği söylenebilir. Nitekim Tiflis, bölge barışına karşı çıkmamakta; aksine Gürcü yetkililer, 2021 yılının Mayıs ayında Bakü ile Erivan arasında arabuluculuk yapabileceklerini dahi deklare etmiştir.[2] Dolayısıyla Gürcistan, tüm çekincelerine rağmen bölgede barışın tesis edilmesinden yanadır. Zaten Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan hattında sağlıklı bir biçimde yıllardır yürütülen işbirliği süreçleri de vardır. Kısacası Tiflis’in anlaşılabilir kaygılarının giderilerek bölge barışına katkı sağlayan bir yaklaşımı benimsemesi sağlanabilir.
Bölgesel barış ortamının yaratılması konusunda yaklaşımı merak konusu olan aktörlerden bir diğeri ise İran’dır. Aslında Altılı İşbirliği Platformu önerisi gündeme geldiğinde İran’ın meseleye sıcak yaklaştığı görülmüş ve dönemin İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif bölge devletlerini ziyaret etmiştir. Bu da Tahran’ın yapıcı bir tutum sergileyeceği beklentisini oluşturmuştur.
Lakin Tahran hem içerisindeki Türk nüfusta özendirici bir etki yaratmasından dolayı güçlü bir Azerbaycan istememesi hem de yaptırımları aşmak için kullandığı Ermenistan rotasının etkisizleşmesinden çekinmesi sebebiyle bölgedeki işbirliği süreçlerine karşı çıkan bir yaklaşım sergilemiştir.
Son olarak gümrük krizinde gözlemlenen bu tavır, İran’ın Zengezur Koridoru’na karşı çıktığını da gözler önüne sermiştir. Aynı zamanda İranlı karar alıcılar, sınır değişikliğine karşı olduklarını da her fırsatta dile getirmişlerdir. Nitekim İran’ın Erivan Büyükelçisi Abbad Badahşan’ın Ermenistan Güvenlik Konseyi Yüksek Sekreteri Armen Grigoryan’la yaptığı görüşmede İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin “Sınırların değiştirilmesi kabul edilemez.” mesajını iletmesi göz ardı edilmemelidir.[3]
Bu da Tahran’ın söylemsel düzeyde bölge devletlerinin sorunlarını kendi aralarında çözmesinden yana olan; yani bölge dışı aktörlerin emperyal müdahalelerine karşı çıkan ifadelerinin retorikten ibaret olduğunu göstermiştir. Bunun neticesinde de Minsk Üçlüsü adı altında işgalin yıllarca sürmesine göz yuman Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) bölgeye olan ilgisi yeniden artmıştır. Nitekim Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in Paşinyan’la 15 Aralık 2021 tarihinde Brüksel’de bir araya geleceğinin açıklanması, İran’ın da çabalarıyla artan gerilimin sonucunda AB’nin ve dolayısıyla özelde Fransa’nın, genelde ise Batı’nın bölgeye ilgisinin arttığına işaret etmektedir.
Sonuç olarak 15-16 Kasım 2021 tarihlerinde gerçekleşen çatışmalar, bir kez daha işgal yanlısı politikaların çözümsüzlüğe mahkum olduğunu ve bu krizin aynı zamanda bölgesel işbirliğine kapı aralayacak fırsatları barındırdığını göstermiştir. Bölge sorunlarının bölge devletleri tarafından çözülmesini önceleyen bir anlayış doğrultusunda geliştirilecek işbirliğinin bölgesel refaha ve barışa katkı sağlayacağı aşikardır. Bunun için de Paşinyan’ın daha cesur adımlar atması başta olmak üzere işbirliği süreçlerine mesafeli yaklaşan aktörlerin süreçten elde edeceği kazanımlar ortaya konulmalıdır.
[1] “Armenia Accepts Russian Proposals to Fix Border with Azerbaijan”, Hetq, https://hetq.am/en/article/138005, (Erişim Tarihi: 19.11.2021).
[2] “Armenian President Arrives in Georgia for Official Visit”, Armradio, https://en.armradio.am/2021/04/15/armenian-president-arrives-in-georgia-for-official-visit/, (Erişim Tarihi: 12.05.2021).
[3] @CeyhunAsirov, “İran’ın Erivan Büyükelçisi Abbas Bedaşhan, #Ermenistan Güvenlik Konseyi Başkanı Grigoryan ile görüştü. İran Cumhurbaşkanı: “Sınırların Değişirilmesi Kabul Edilemez””, Twitter, https://twitter.com/CeyhunAsirov/status/1460649901717610508, (Erişim Tarihi: 16.11.2021).
[UHA Haber Ajansı, 16 Aralık 2021]