Biz Türküz, Arap değil…
Gazeteci – Yazar – Şair ve Yaşam Koçu Gül KABACAOĞLU, “Biz Türküz, Arap değil…” başlıklı bir makale kaleme aldı.
İşte Gül KABACAOĞLU’un”Biz Türküz, Arap değil…” başlıklı makalesin detayları:
Öz Türk benliğimiz gibi hareket etsek yaşasak, hiç bir sözleşmeye ihtiyaç duymazdık. Çünkü Türklerde kadın, hatun ya da hanım değerli, yeri doldurulamazdır. Dünya tarihini incelediğimizde Türker kadar kadına değer veren ikinci bir millet görülemez.
Türklerde ailenin temeli kadındır. Türk kadını ailesinde söz sahibi olmuş ve kocasına daima destek olmuştur. Avrupa, Afrika ve Arabistan’daki kadınlar köle olarak satılırken, Türk kadını her zaman hür ve özgürdü.
Eski Türklerde kadın, ailede söz sahibi olduğu kadar siyasi ve ekonomik ilişkilerde devlet yönetiminde de söz sahibi olmuştur. Kadınlar kılıcını iyi kullanır, ata biner ve güreşirlerdi. Kadınlar savaşa da katılırlardı.
Bir Türk atasözü der ki: “Birinci zenginlik sağlık, ikinci zenginlik iyi kadındır”. Türkler kadınlara çok değer verirdi. Bunu eski Türklerin tek eşli oluşlarından da anlayabiliyoruz. Yani Türk erkekleri, bir kadınla evlendiklerinde ikinci bir kadın almazlardı. Hun Türkleri döneminden beri kadın erkek ayrımı yapılmazdı.
Hunlarda, kadın erkeğin tamamlayıcısı olarak kabul edilir ve onsuz hiçbir şey yapılmazdı. Hatta öyle ki, Kağan’ın emirnamelerinde “Kağan buyruğu” ifadesi yalnız yer alır ve Kağanın hatununun adı kaydedilmezse o emirname geçerli sayılmazdı. Yabancı ülke elçileri sadece kağanın huzuruna çıkmazlardı. Elçilerin kabulü sırasında hatunun da kağanın yanında olması mutlak kural idi. Hatunlar, bazı zamanlarda kağan olmadan elçileri kabul ederlerdi. Kabul törenlerinde, ziyafetlerde ve şölenlerde hatun kağanın sol tarafına otururdu. Siyasi ve idari görüşleri dinler ve fikir belirtirlerdi. Ziya Gökalp demiştir ki, “Eski ırkların hiçbiri kadınlara Türkler kadar hak vermemiş ve saygı göstermemiştir”…
Orhun kitabeleri “Kağan ve Hatun buyurur ki” diye başlar. Ve Türk Destanlarında da Türk Kadınının kahramanlık hikâyelerine rastlarız.
Anlatılacak o kadar çok şey var ki, Türklerin kadınına verdiği değer ile ilgili… Şuan gelinen noktada öz benliğimizin neye dönüştürüldüğünü gördüğümde midem bulanıyor. Türkler, Arap değildir… Türk Erkeğinin huyunu suyunu bulandırmışsınız, kadınları kanunlarla korunmaya mahkûm etmişsiniz. O halde, kadınları koruyan kanunlara dokunamazsınız. Üstüne üstlük maaşlarını bizim vergilerimizle alan bir sürü şovmen, medyada orada burada kadınlarla ilgili ahkam kesiyor. Yok baldırı, yok bacağı, yok bilmem kaç yaşa nikah düşer ve daha bir sürü ucube uydurması. Sapıklar iradesine sahip çıkamıyorlar diye, niye özgürlüklerimizden vazgeçelim. Burası Türkiye, biz Türküz. Nedir bu Arap seviciliği. Her şeyin nedeni döviz değil mi? Oysa Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalsaydınız, Arap kültürüne özenmek yerine kendi değer yargılarımıza sahip çıksaydınız, bugün dünyanın ileri gelen milletleri içinde zirvede yer alırdık. Atam ebedi istirahatine çekildiğinde; bir İtalyan radyosunda “Sezar, Napolyon, İskender ayağa kalkın, büyüğünüz geliyor” diye anons yapılacak kadar büyük bir liderin kurduğu cumhuriyetin torunlarıyız biz. Bir davette ayağı tökezleyen garson için Atatürk, İngiliz kralı 8. Edvard’a; “Bu millete her şeyi öğrettim de uşak olmayı öğretemedim” demiştir.
İmkansızlıklar içinde, yoktan var edilen bir vatan da bu kadar gururlu olan bir ecdadın torunları olan biz… Şimdi döviz uğruna kendi yurdumuzda Araplara uşaklık ediyoruz. Savaşla alınamayan topraklarımız, parayla resmen satın alındı. Dövize tapan din tüccarları tarafından yıkanan beyinlerimizle yavaş yavaş istila ediliyoruz. Tehlikenin farkında mısınız?
Ya özünüze dönün, ya da koruyucu kanunlar koyun, topraklarımızın, itibarımızın, özümüzün satılmasına dur deyin.
Özümüz bozuluyor, kimliğimiz bozuluyor. Türk kadınının toplum içindeki yeri algısı tehdit ediliyor. Kadına şiddet normalleştiriliyor. Şeriat kanunlarından bahsedenlerin sesi günden güne artıyor. İleriye gidecekken, yozlaşmaya doğru koşuyoruz.
Biz kadınız eyvallah, siz de birazcık adam olun da, biz kadınların yarınlarına gölge düşürülmesine seyirci kalmayın.
Saygılarımla.
Gül KABACAOĞLU , Gazeteci – Yazar