***
Yazar hakkında
Doç. Dr. Erdem Özlük’ün cevabı şöyle:
Bu seçim, Türkiye’yi yakından etkileyecek önemli bir olaydır.” şeklinde daha net ifade edilebilir. Türkiye’nin yanı sıra Çin, Rusya, Lübnan, İran, İsrail ve Avrupa Birliği üyesi ülkeler de seçim sonuçlarından etkilenecek, Amerika ile olan ilişkileri ve bu ülkelerin dünya politikasındaki yerleri doğrudan değişiklik gösterecektir.
Türk-Amerikan ilişkilerinin son çeyrek asırlık dönemine baktığımızda büyük dalgalanmalar yaşandığını görüyoruz. Son on yıllık süreçte ise özellikle Arap Baharı sonrası dönemde bu ilişkilerin ciddi krizlerle test edildiği bir gerçekliktir.
Türkiye, normal şartlar altında Cumhuriyetçi başkanlarla daha yakın ilişkiler kurma eğilimindedir. Bunun nedeni, Cumhuriyetçi başkanların genellikle güvenlik meselelerine ve askeri ilişkilere ağırlık veren bir politika izlemeleri ve Türkiye’nin bu bağlamdaki pozisyonuna yakın durmalarıdır.
Donald Trump döneminde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile sıkça iletişim kurulabilmiştir. Ancak Trump dönemi, Türk-Amerikan ilişkilerinde bazı büyük krizlerin de yaşandığı bir dönem olmuştur.
Örneğin, Rahip Krizi sırasında Amerikan Başkanı ve Başkan Yardımcısı’nın açıklamaları ve Donald Trump’ın Twitter üzerinden verdiği mesajlar, Türk ekonomisinde önemli etkiler yaratmıştır. Buna rağmen, Trump, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile diyalog kanallarını açık tutabilen bir liderdi.
Joe Biden’ın ABD başkanlığına gelmesinden sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan, Beyaz Saray’da Biden ile bir araya gelmemiştir.
Sadece iki görüşme gerçekleştirilmiş olup, bu görüşmeler de NATO Zirvesi çerçevesinde olmuştur. Ayrıca, Biden göreve geldikten kısa bir süre sonra, Ermeni Tehciri ile ilgili daha önceki Amerikan başkanlarından farklı olarak “soykırım” ifadesini kullanmıştır.
Özellikle Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’nin bir terör koridoru olarak nitelendirdiği YPG ve ona yakın gruplarla ABD’nin ortak çalışması ve bu gruplara desteğini sürdürmesi, ilişkilerdeki krizlerden biridir.
Bu tür krizler yaşanmasına rağmen, Türk-Amerikan ilişkilerinde geçmişte iletişim kanalları açık kalabiliyordu. Ancak, Biden’ın başkan yardımcılığını yapan ve seçimi kazanması durumunda başkanlık koltuğuna oturacak olan Kamala Harris ile ilişkilerin eski sağlıklı iletişim düzeyine dönmesi zor görünmektedir.
Ayrıca ABD Kongresi’nde hem Temsilciler Meclisi’nde hem de Senato’da Türkiye’ye yönelik sempatinin azalması da önemli bir etkendir. Bu nedenle, başkanın kim olduğu elbette önemlidir, ancak asıl sorun Kongre’deki Türkiye karşıtı atmosferin kırılmasıdır. Türk-Amerikan ilişkilerinin yeniden eski rayına oturabilmesi için bu atmosferin değişmesi gerekmektedir.
F-35 programından Türkiye’nin çıkarılması, ABD’nin Türkiye’nin terör örgütü olarak nitelendirdiği gruplara açıkça destek vermesi ve ABD’nin Yunanistan ile olan ilişkilerini Türkiye aleyhine olacak şekilde geliştirmesi gibi stratejik adımlar, Türkiye’nin dış politikasında ciddi zorluklar yaratmaktadır. Bu tür sorunların çözümü için Kongre’deki Türkiye karşıtlığının azalması birincil öncelik olmalıdır.
Sonuç olarak, iki başkan adayından hangisinin seçilmesinin Türkiye açısından daha olumlu olacağını değerlendirdiğimizde, geçmiş performanslarına bakarak Donald Trump’ın seçilmesinin Türkiye’deki dış politika bürokrasisi ve karar alıcılar tarafından daha tercih edilebilir bir seçenek olarak görüldüğünü söyleyebiliriz. Trump döneminde iletişim kurmanın daha kolay olduğu bir gerçekliktir.
***
Yazar hakkında