AB-Türkiye Güvenlik İş Birliği İmkan ve Kısıtları
Güvenlik konusu, AB ile Türkiye’nin ortak çıkarlarına hizmet etme potansiyeline sahip en önemli dosyalardan biri olmasına karşın, mevcut potansiyelin çok altında bir koordinasyon ve iş birliği söz konusu. Bu aksaklığın temel nedeni ise AB-Türkiye ilişkilerinin öngörülebilir bir zemine oturamaması ve bazı üye ülkelerin Türkiye ile uzlaşmazlıklarını AB üzerinden yürütmeye çalışması.
Doç. Dr. Talha KÖSE, Brüksel Koordinatörü, Toplum ve Medya Direktörü
Türkiye-AB üyelik müzakereleri, 2016’da fiili olarak dondurulmuştu. İlişkiler gümrük birliğinin modernizasyonu ve 18 Mart 2016 göç mutabakatı ile sınırlandırılacak şekilde yeniden çerçevelendirilmeye çalışılıyor. Avrupa Birliği’nin Yeşil Dönüşüm alanında da Türkiye ile iş birliği, koordinasyonu ve yapıcı diyaloğu derinleştirme çabaları olduğu görülüyor. Türkiye’yi stratejik konularda karar alma mecralarının dışında tutacak yeni bir ilişki türünün çerçevesi çizilmeye çalışılırken, Türk karar alıcılar ise böylesi bir ilişkinin, Türkiye açısından stratejik öncelik olarak tanımlanabilecek üyelik perspektifinin yerini almasını kabul etmiyorlar. Bu durum da Türkiye ile AB arasında başta dış politika ve güvenlik olmak üzere birçok alandaki ilişkilerin ve iş birliklerin alanını kısıtlıyor. Güvenlik konusu, AB ile Türkiye’nin ortak çıkarlarına hizmet etme potansiyeline sahip en önemli dosyalardan biri olmasına karşın, mevcut potansiyelin çok altında bir koordinasyon ve iş birliği söz konusu. Bu aksaklığın temel nedeni ise AB-Türkiye ilişkilerinin öngörülebilir bir zemine oturamaması. Bu belirsizliğin temel nedenlerinden biri, bazı üye ülkelerin Türkiye ile uzlaşmazlıklarını AB üzerinden yürütmeye çalışmaları ve Birliğin bunu dengeleyici ortak bir stratejik perspektif üzerinde uzlaşamamasıdır.
Türkiye’nin Avrupa güvenlik mimarisine mevcut katkıları ve iş birliğinin derinleştirilmesi sonrasında oluşabilecek potansiyel katkısı düşünüldüğünde, mevcut tıkanıklık her iki taraf açısından da talihsizlik olarak tanımlanabilir. Türkiye ile AB arasında dış politika ve güvenlik alanlarında iş birliğini sağlayabilecek en temel mecra NATO’dur. AB üyesi ülkelerin önemli bir kısmı aynı zamanda NATO üyesidir. Türkiye’nin NATO kapsamında Avrupa güvenliğine yapmakta olduğu katkılar, AB üyesi ülkeler tarafından yeterince takdir edilmemekte ve desteklenmemektedir.
Türkiye 1992’de Batı Avrupa Birliği’nin (BAB) ortağı haline gelmişti. NATO ile BAB arasındaki ilişkiler Türkiye’nin kendisi ile istişare edilen bir aktör haline gelmesini sağlamıştı. 2003 Berlin plus anlaşmaları, AB üyesi olmayan NATO üyelerinin AB öncülüğündeki barış misyonlarına katılabilmesine olanak sağlamıştı. Türkiye-AB güvenlik iş birliği, Kıbrıs Rum Kesimi’nin (KRK) 2004’de AB üyeliğine kabulüne kadar yoğun bir şekilde devam etti.
Türkiye dokuz AB barış misyonuna katkı sağladı, 2000’lerde AB’nin Concordia ve Proxima misyonlarına destek verdi. Türkiye halen AB’nin EUFOR ALTHEA (2004’e kadar NATO uhdesindeki SFOR misyonun AB tarafından üstlenilen yeni versiyonu), AB Bosna Polis Misyonu (EUPM) ve Avrupa Birliği Kosova Hukuk Düzeni Misyonu’na (EULEX) aktif olarak katkı sağlıyor. Türkiye aynı zamanda AB Jandarma Gücünün (EGF) parçası olarak Afganistan çalışmalarına yardım ederken, NATO’nun Afganistan misyonuna ve Afganistan’dan çekilme sürecine de önemli katkılarda bulundu; Katar ile birlikte Kabil Uluslararası Havalimanının işletilmesi konusunda da müzakerelere devam ediyor.
Türkiye KRK’nin NATO’ya üyeliğini ve AB-NATO ortaklık çerçevesine dahil olmasını veto etti. KRK ise Türkiye’nin Avrupa Güvenlik Ajansına dahil olmasına ve Türkiye ile istihbarat paylaşımına engel oldu. Bütün bu gelişmeler, Türkiye ile AB’nin güvenlik ve barış misyonları alanındaki iş birliğini kısıtladı. Her iki tarafın da çıkarına olan bu iş birliği ve ortaklık AB üyesi olan Türkiye karşıtı ülkeler tarafından engelleniyor.
Türkiye AB’nin askeri alanda müstakil kapasitesini oluşturması için 2017’de ortaya atılan PESCO (Daimi Yapılandırılmış İşbirliği) üyeliği ile de ilgilendi ve üçüncü ülke olarak AB güvenlik mimarisindeki yerini almakta istekli olduğunu ortaya koydu.
PESCO girişimi NATO’nun rakibi olarak algılandığı için istenen şekilde bir karşılık bulamadı ancak AB’nin güvenlik alanındaki “stratejik otonomi” tartışmaları önemli ve halen de sürüyor.
NATO ile AB arasındaki güvenlik ilişkisinin AB lehine genişlemesi, Türkiye’yi tedirgin eden hususlardandır. Üyesi olmadığı ve oy hakkı olmayan bir mecra ile çalışmak zorunda kalmak, Türkiye açısından kabul edilebilir bir durum olmayacaktır.
Güvenlik İş Birliğinin Gerilemesi
Üyelik perspektifinin AB kanadı tarafından tek taraflı bir şekilde dondurulması, Türkiye-AB ilişkilerini siyasi alanda da geriletiyor. Bu durum güvenlik alanındaki koordinasyon ve iş birliğinin imkanlarını da kısıtlıyor. AB kanadı Türkiye’nin AB siyasi kriterlerini daha fazla dikkate alması gerektiğini vurgularken, Türkiye’nin üyelik perspektifine sarı ışık bile yakmıyor. Bu gelişme de Türkiye’nin AB ile iş birliği ve koordinasyonu derinleştirme motivasyonunu zayıflatıyor.
ABD’nin Afganistan’dan çekilme kararını Avrupalı müttefikleri ile yeterince koordine edememesi ve Fransa ile Almanya gibi ülkelerle fikir ayrılıkları, AB’de stratejik otonomi tartışmalarını alevlendirmişti. AB üyeleri, 2022 içinde Avrupa’nın stratejik otonomisi konusunda “Stratejik Pusula” belgesini tartışmaya açmaya hazırlandılar. Ancak böylesi bir dönemde Ukrayna krizinin tırmanması bu planların ertelenmesine neden olacaktır.
Üyelik müzakerelerinin dondurulmasından bu yana AB-Türkiye ilişkileri ekonomi, siyaset ve sivil toplum üzerinden iniş çıkışlı bir şekilde sürüyor. Dış politika ve güvenlik konularındaki iş birliği ise Kıbrıs Rum Kesimi’nin 2004’te AB üyesi olmasından bu yana sürekli geriliyor. Türkiye ile AB arasında ortak dış politika ve güvenlik dosyaları önem kazanmasına rağmen, bu alandaki ilişkiler en iyimser tabirle donmuş durumda. AB’nin kurucu üyelerinin bu konuda daha aktif rol almamaları, ilişkilerin durağan seyrini teyit etmekte. Doğu Akdeniz’de Türkiye ile Yunanistan, KRK ve Fransa arasındaki gerilim ise Türkiye’nin AB ile ilişkilerini olumsuz etkiliyor. Özellikle 2020 yazında Doğu Akdeniz sularında meydana gelen sürtüşme, Yunanistan ve KRK tarafından planlı bir şekilde tırmandırılmıştı.
AB yetkilileri Türkiye’nin Avrupa güvenliğinin bir parçası ve paydaşı olarak değil, Avrupa’ya yönelik güvenlik tehditlerine karşı bir tampon olarak görme eğilimindeler. Ancak Brexit ile birlikte Britanya’nın AB üyeliğinden ayrılması, AB’nin dış politika ve savunma alanındaki kırılganlıklarını artırdı ve Türkiye ile güvenlik konusundaki iş birliği AB açısından daha önemli hale geldi. Türkiye; Suriye, Irak, Libya ve Kafkaslardaki çatışma noktalarında aktif bir şekilde rol alıyor ve Türkiye’nin bu bölgelerde istikrarı sağlamaya yönelik adımları, Avrupa güvenliğini de önemli ölçüde tahkim ediyor. Bu durumu takdir eden AB üyesi ülkeler olduğu gibi, Türkiye’nin bölgesel krizlerdeki etkinliğinden tehdit algılayanlar da bulunuyor. Özetle AB’nin güvenlik ve dış politika konularında ortak bir stratejisi bulunmuyor.
Türkiye ile AB’nin Ortak Güvenlik Dosyaları
Terörle mücadele, düzensiz göçü önleme ve Avrupa enerji güvenliğinin sağlanması konusunda Türkiye ile kapsamlı iş birliği ve dayanışmanın sürdürülmesi, Türkiye ile ilişkilerin ele alındığı birçok AB metninde altı çizilen hususlardır. AB kurumları birçok mecrada Türkiye ile iş birliğinin muhtemel avantajlarının önemine dikkat çekmekteler ancak Avrupa güvenlik mimarisinde Türkiye’ye karar alıcı bir yetki konumu verme niyetinde değiller.
Terörle mücadele konusundaki tecrübesi ve kapasitesi, Türkiye’nin Avrupa güvenliğine katabileceği önemli bir konu başlığıdır. Türkiye, 40 yıla yakındır PKK ile ve onun dışında birçok ideolojik terör örgütü ile eş zamanlı olarak mücadele eden, DEAŞ ile doğrudan çarpışan tek NATO ülkesidir. Türkiye’nin terörle mücadele konusundaki tecrübesi ve bu konuda Avrupa ile iş birliği son on yılda Avrupa’da meydana gelebilecek birçok terör eylemini engellemiş ve aynı zamanda teröristlerin yakalanmasını sağlamıştır. Ancak Türkiye’nin Suriye ve Irak’ta PKK ve PYD’ye yönelik “tek taraflı” müdahaleleri, daha farklı bir ifade ile Türkiye’nin terörle mücadelesi, AB kanadında tepkiye neden olmuştur. Türkiye’nin milli güvenlik öncelikleri doğrultusunda Avrupa’nın eleştirilerini dikkate almayan yaklaşımı, Türkiye ve AB’nin terörle mücadele konusundaki iş birliğini sınırlandırmaktadır.
Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimi, Türkiye’nin Avrupa güvenliği açısından önemini tekrar ön plana çıkarmıştır. Karadeniz’e en uzun kıyı şeridine sahip olan Türkiye’nin NATO ittifakı içerisindeki konumu önem kazanırken özellikle Polonya, Romanya ve Baltık cumhuriyetlerinin Türkiye’ye yaklaşımları olumlu şekilde derinleşiyor. Bu ülkeler, NATO üyesi olan Türkiye’nin Avrupa güvenliği açısından çok merkezi bir rolde olduğunu ifade ediyorlar. Türkiye’nin Doğu Akdeniz, Libya ve Suriye’de oynadığı rolü takdir ile karşılayan ve Türkiye’ye kısık sesle destek veren ülkeler bulunuyor ancak Türkiye karşıtı azınlık aktörlerin sesi daha gür çıkıyor. Bu durum Türk kamuoyunda, AB’nin tarafgir ve ön yargılı davrandığı izlenimini pekiştiriyor.
Türkiye’nin stratejik otonomisini artırmaya yönelik çabaları AB üyesi ülkelerin önemli bir kesimi tarafından endişe ile karşılanmaktadır. Bu durumun Türkiye’nin NATO müttefiklerine olan bağlılığını zayıflatacağına ve daha müstakil bir dış politika ve güvenlik perspektifi geliştirebileceğine dair bir kaygı söz konusudur. Öte yandan Türkiye’nin başta SİHA’lar olmak üzere askeri ekipman ihracatlarının sahada oyun değiştirici etkiye sahip olduğu tecrübe edilmeye başlanmıştır. Türkiye’nin böylesi bir araca sahip olması, dolaylı nüfuzunu artırırken özellikle Avrupa ülkelerinde yaşamakta olan ve gelmiş oldukları ülkelerde ayrılıkçı mücadeleleri destekleyen kesimlerde tepkilere neden olmuştur. Örneğin Türkiye’nin Etiyopya’ya satmış olduğu SİHA’ların ayrılıkçı Tigray milislerine karşı kullanılması, sahada Etiyopya hükümetine stratejik avantaj sağlarken, Tigray grupları ise Avrupa’da Türkiye aleyhinde lobi yapmaya başlamışlardır. Avrupa’daki Rum, Ermeni ve PKK lobileri de Avrupa kurumlarında Türkiye aleyhindeki faaliyetlerine ağırlık vermiş durumdalar.
Gıda güvenliği ve enerji güvenliği gibi konular da Türkiye’nin Avrupa güvenliği açısından katkıda bulunabileceği alanlardandır. Türkiye lojistik avantajları ve tedarik imkanları ile Avrupa’ya gıda tedariki konusunda katkı yapabilecek bir ülkedir. Dünyanın 11. Avrupa’nın ise 3. en büyük tarım üreticisidir. Enerji konusunda ise petrol ve doğalgazın yanı sıra yenilenebilir enerji kaynaklarında da iddialı bir konuma gelmiştir. Özellikle Ukrayna krizi sonrası Ortadoğu’dan enerji akışı önem kazanacaktır ve Türkiye bu konuda önemli bir transit geçiş noktasıdır.
Güvenlik konusu, AB metinlerinde Türkiye ile ilişkiler açısından vurguda bulunulan merkezi bir konu olmasına karşın Yunanistan, KRK ve Fransa gibi bazı üye ülkelerin Türkiye’ye düşmanca tavırları, bu konuda somut gelişmelerin önünü tıkamaktadır. Bahsi geçen AB üyesi ülkelerin, Türkiye ile aralarındaki rekabet ve anlaşmazlıkları, AB mecralarına taşımaya çalışmaları, Türkiye ile AB arasındaki güvenlik iş birliği alanını daraltmaktadır. Küçük ülkelerin büyük egolarının AB işlevselleştirilecek şekilde tatmin edilmeye çalışılması, Türkiye gibi önemli bir paydaşın dışlanmasına neden olmaktadır. Avrupa güvenliği açısından büyük resmin değişmesi ve Avrupa’nın otonom güvenlik kapasitesi oluşturma çabaları, Türkiye’yi tekrar merkezi bir konuma getirecektir. Türkiye 150 yıldan fazladır Avrupa güvenlik mimarisinin önemli bir köşe taşıdır ve bundan sonraki dönemde de önemi artarak devam edecektir.
[UHA Haber Ajansı, 20 Mart 2022]