ref: refs/heads/v3.0
enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
SON DAKİKA
13:30 İBB’ye ait metro projesi Cumhurbaşkanlığı kararıyla alınıp bakanlığa devredildi
13:02 Doç. Dr. Hadiye Yılmaz Odabaşı: Türklerin tarih boyunca yaşattığı gelenek Nevruz!
11:45 Binlerce yıllık tarihiyle kardeşlik ve birliğin sembolü Nevruz!
11:43 Kanada, AB’nin 28. üye ülkesi olmak için başvuruda bulunabilir mi?
10:23 Analiz: Polonya Başbakanı Donald Tusk’un Türkiye-AB İlişkileri Bağlamında Ankara Ziyareti: Stratejik ve Diplomatik Boyutlar
10:22 Avrupa Birliği, düzensiz göçle mücadelede eleştirilerin hedefindeki “geri gönderme merkezlerini” yasallaştırıyor
09:06 Türk Dünyasında Ekonomik ve Siyasi Entegrasyon
08:22 Bosna-Hersek’in Geleceği: Bir Perspektif Meselesi mi?
07:54 Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, “Tarafsız ve bağımsız yargının vereceği karar, herkes için bağlayıcıdır ve saygıyla karşılanmalıdır”
07:25 İsrail’in PKK/YPG Desteği: Bölgesel Güvenliği Tehdit Eden Politika
07:10 Çok meraklıysanız Amor’a kendiniz bekçilik yapın
06:59 Avrupa’da savaş endişeleri giderek artıyor. Avrupa’da bu yaz savaşsız geçecek son yaz olabilir
05:30 İngiltere Eski Dışişleri Bakanı Jack : Kıbrıs konusunda gerçekçi tek yol, iki devletli çözüm
00:54 Yolsuzluk şüphelilerinin adreslerinde milyonlarca lira ele geçirildi
00:45 AK Parti Sözcüsü Çelik: Siyasetçilerin yapması gereken yargı sürecini izlemek
00:38 Cumhurbaşkanı Erdoğan: Bizim muhalefetin müsamerelerine ayıracak vaktimiz yok
00:24 Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Tarımsal hasılayı üç katına çıkardık”
00:08 Kuzey Ren-Vestfalya İçişleri Bakanlığı’nın yayınladığı “Aşırı Sağ Durum Raporu”na göre, Aşırı Sağ Tehdidi Büyüyor!
00:04 Antalya’da suç örgütü operasyonu: 15 milyar liralık mal varlığına el konuldu
21:07 Bahçeli: PKK bir an önce fesih kararı almalı
TÜMÜNÜ GÖSTER →

Soykırım iddilarına karşı hukuki ve stratejik yaklaşımı yaklaşımları: Orta yolun inşası

Soykırım iddilarına karşı hukuki ve stratejik yaklaşımı yaklaşımları: Orta yolun  inşası
20 Mart 2025
3
A+
A-

* Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM), “Soykırım iddilarına karşı hukuki ve stratejik yaklaşımı yaklaşımları: Orta yolun inşası” başlığıyla kaleme aldığı yazısında, Tarihi, sosyolojik ve politik yönleri olsa da “soykırım” en nihayetinde hukuki bir kavram olduğu kaydedildi.

* Detayı  röportajımızda!…

UHA / İnternational News Agency

Tarihi, sosyolojik ve politik yönleri olsa da “soykırım” en nihayetinde hukuki bir kavramdır. Söz konusu kavram hakkında hukuki tanım ve düzlem dışlanarak yapılan incelemeler genelde ya somut etki doğurmaktan uzak düşünce pratikleri olarak ortaya çıkmakta ya da başka amaçlara hizmet etmeyi hedeflemektedir. Türkiye’nin “Ermeni Soykırımı” iddialarına karşı duruşunun hukuki temellere dayanması gerek kavramın sosyal değil hukuki nitelikte olması, gerekse de hukuki tanımın Türkiye’nin ortaya koyduğu savları destekler nitelikte olması bakımından öncelik arz etmelidir. Ancak bu tek başına yeterli olamayabilmektedir. Uluslararası hukuk, özellikle “soykırım” ve “insanlığa karşı suçlar” gibi konularda sürekli evrim geçirmekte ve siyasi baskılar ile değişen normlar doğrultusunda yeni çerçeveler oluşturmaktadır. Bu durum yalnızca hukuki savunmaya odaklanmanın uzun vadede eksik kalacağına işaret etmektedir.

Uluslararası Adalet Divanı Filistin-ABD davasını inceleyecek

Hukukun Sınırları ve Siyasi Dinamikler

Soykırım suçunun en temel unsurlarından biri olan “dolus specialis” (özel kasıt) şartı, Uluslararası Adalet Divanı’nın (UAD) Sırbistan-Hırvatistan davasındaki kararında da görüldüğü üzere ispat edilmesi son derece zor bir unsurdur. Türkiye’nin bu çerçevede hukuki bir savunma inşa etmesi, soykırım suçlamalarının hukuken temelsiz olduğunu göstermeye yardımcı olabilir. Ancak, hukukun evrimi ve siyasi karar mekanizmaları soykırım iddialarının farklı kategorilere yönlendirilmesine yol açabilir. Örneğin “insanlığa karşı suçlar” kavramı iddialara yeni bir boyut kazandırabilir. Bu durum, özellikle “geriye yürümezlik” ilkesi gibi Türkiye’nin soykırım iddialarına karşı önem arz eden hukuki savlarından birini zayıflatabilir.

Siyasi arenada Ermeni Diasporasının ve çeşitli devletlerin 1915 Olaylarını “soykırım” olarak tanımlaması çoğu zaman hukuki değil, diplomatik ve ideolojik saiklere dayanmaktadır. Avrupa (Birliği) Parlamentosu ve ABD Kongresi gibi kurumların kararları, hukuki süreçlerden ziyade seçmen baskıları, lobi faaliyetleri ve uluslararası stratejilerle şekillenmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) içtihat oluşturan Perinçek-İsviçre davası kararında ifade özgürlüğüne vurgu yapılmış olsa da bu karar uluslararası siyasi söyleme henüz yansımamıştır.

Hukuki Yaklaşımın Eksiklikleri ve Farklı Stratejiler

Türkiye’nin sadece hukuki savlarla yetinmesi uluslararası alanda olası müttefikleri uzaklaştırabilir ve Türkiye’yi savunmacı bir konuma hapsederek yapıcı diyaloğun önünü kapatabilir. Farklı bir yaklaşım olarak tarihsel araştırmalara açıklık getirilmesi, (bu konuda ciddi ilerleme kaydedilse de) Osmanlı arşivlerinin araştırmacılara daha erişilebilir hale getirilmesi, tasnif edilmeyen arşivlerin tasnif edilerek kullanıma açılması ve uluslararası akademik iş birliklerinin teşvik edilmesi yararlı olabilir. Ermeni tarafının her daim kaçındığı, uluslararası tarihçilerin katılacağı ortak tarih komisyonları oluşturulmasında ısrarcı olunması Türkiye’nin daha inandırıcı bir duruş sergilemesine yardımcı olabilir.

Bu süreçlerin hayata geçirilmesi maddi destek ve siyasi irade gerektirmektedir. Türkiye’nin akademik platformlarda etkin bir rol oynamaması, savlarını uluslararası alanda yeterince savunamamasına neden olmaktadır. Türkiye’nin bu alanda daha fazla girişimde bulunması gerekmektedir.

Soykırım Hukukunun Kavramsal Sorunları

Soykırım kavramının hukuki çerçevede ele alınması gerekliliği hukuki netlik açısından önemlidir. Ancak, dolus specialis kavramı hukukun dışına taşarak siyasi bir araca dönüşmüştür. Örneğin, “kültürel soykırım” gibi hukuken tanımlanmamış kavramlar üretilmiş, “tehcir” veya “sevk ve iskân” gibi tarihsel uygulamalar soykırım kategorisine dahil edilmeye çalışılmıştır. Oysa soykırım suçu, yalnızca bireyler tarafından işlenebilir ve devletlerin ancak atfedilebilirdik şartlarının doğması halinde suçtan dolayı sorumluluğu doğabilir.

Bu itibarla hukuki strateji belirlenirken şu hususların göz önünde bulundurulmasında yarar vardır:

– Actus reus (fiili unsurlar): 1915 Olaylarında karşılıklı çatışmalar yaşandığı ve 1916 yılı yargılamalarında Osmanlı mahkemelerinin bu süreçte çok sayıda yetkiliyi cezalandırdığı bilinmektedir. Bu eylemlerin hukuki niteliği değerlendirilirken tek taraflı anlatımlardan kaçınılmalıdır.

– Dolus specialis (özel kasıt): Soykırım suçunun oluşması için “özel kastın” bulunması şarttır. Bu unsuru kanıtlamadan yapılan soykırım suçlamaları hukuki bir gerçeklikten ziyade siyasi bir söyleme dayanmaktadır.

– Uluslararası hukuk normlarının siyasallaşması: Uluslararası hukukun tarafsız olmadığı, uluslararası mahkemelerin de zaman zaman siyasi baskılarla karar verdiği göz önünde bulundurulmalıdır. Örneğin, UAD’nin Sırbistan-Hırvatistan davasındaki kararı siyasi bir denge gözetilerek alınmış bir karar olarak değerlendirilebilir.

Çok Boyutlu Bir Strateji Şart

Türkiye’nin “Ermeni Soykırımı” iddialarına karşı yürüttüğü politika, yalnızca hukuki savlara dayanmamalıdır. Hukuki çerçeve önemli olmakla ve tüm savların kökünde yer alan temel taşını teşkil etmekle birlikte; diplomatik, akademik ve tarihi boyutlar da -çizilen hukuki çerçeveyle sıkı sıkıya ilintili olarak- göz önünde bulundurulmalıdır. Bu bağlamda şu stratejiler izlenebilir:

1. Hukuki savların güçlendirilmesi: Soykırım iddialarına karşı uluslararası hukukun temel ilkeleri çerçevesinde net ve sağlam bir hukuki savunma oluşturulmalıdır. Özellikle dolus specialis unsurunun eksikliğine vurgu yapılmalı, actus reus kapsamında Osmanlı mahkemelerinin kararları incelenmelidir. Geliştirilecek tüm tarihi ve siyasi savlar hukuki temelin üzerine inşa etmeli, hukuki temel söz konusu savlara yol göstermeli veya savlar onun yol göstermesiyle ifa edilmelidir.

2. Diplomatik açılımlar: Türkiye, Ermeni Diasporası ve uluslararası aktörlerle daha yapıcı diyaloglar kurmalı ve karşılıklı tarih komisyonlarının kurulmasına yılmadan vurgu yapmalıdır. Bu süreçte tarihçilerin rolü artırılmalı, fakat tarihçilerin hem hukuki terminolojiyi doğru kullanılması sağlanmalı hem de tarihçilerin hangi konuların üzerinde durması gerektiği hukuki tartışmanın gereklilikleri üzerinden belirlenmelidir.

3. Uluslararası akademik işbirlikleri: Tarihsel olayların akademik düzeyde tartışılması teşvik edilmeli, Osmanlı arşivlerinin kullanımı daha da kolay hale getirilmelidir. Bu sayede Türkiye’nin anlatısı daha fazla akademik destek bulabilir.

4. Kamu diplomasisi ve medya stratejisi: Türkiye’nin savları uluslararası kamuoyuna etkili bir şekilde anlatılmalı, medya ve düşünce kuruluşları üzerinden kapsamlı bir strateji yürütülmelidir. Soykırım iddialarının hukuki değil siyasi ve ideolojik saiklere dayandığı gerçeği vurgulanmalıdır.

Sonuç olarak Türkiye’nin bu konuda başarılı olabilmesi için tek taraflı bir hukuki savunma yerine çok boyutlu ve atılgan bir strateji izlemesi gerekmektedir. Hukuki mücadelenin yanı sıra tarihsel anlatı, diplomatik açılımlar ve uluslararası işbirlikleri ile desteklenen dengeli bir yaklaşım, Türkiye’nin uzun vadeli çıkarları açısından en doğru yol olacaktır.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.