Türkiye’nin saygın, güvenilir Ankara merkezli bir düşünce kuruluşu olan SETA Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’ndan Araştırmacı Büşra Zeynep Özdemir, “COP29: Gündem ve Muhtemel Tartışma Konuları” başlıklı bir yazı kaleme aldı.
COP29 Gündemi
COP29 uzunca bir süredir beklenen bir konuyu -iklim finansmanı- ele almak için bu yıl yirmi dokuzuncu toplantısını Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de gerçekleştiriliyor.
Konferans daha aylar öncesinden “Finans COP”u (Finance COP) olarak anılmaya başlanmıştı. 2009’dan bu yana finansmanın bir türlü arzu edilen seviyeye getirilememesi en temel sorunlardan biri. Bunun yanında ülkelerin farklı beklentilere sahip olması da kaynak aktarımının tartışılmasına yol açıyor.
Kopenhag’da düzenlenen COP15, gelişmiş ülkelerin 2020’ye dek gelişmekte olan ülkelere iklim değişikliğiyle mücadele için her yıl 100 milyar dolarlık bir iklim finansmanını tedavüle sokması sözüyle sona ermişti. İnsan kaynaklı tarihsel emisyonlarda en fazla paya sahip olan sanayileşmiş ülkelerin sorumluluğun önemli bir kısmını üstlenmeyi kabul etmesi BMİDÇS’den bu yana iklim sözleşmelerinin temelini oluşturan maddelerden biridir. Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin oluşmasında en az etkiye sahip olan (en) az gelişmiş ülkeler ise meydana gelen olumsuzluklardan en fazla etkilenen devletler olmaları nedeniyle finansman konusuna son derece hassas yaklaşıyorlar.
Finansmanın aktarıldığı eylemler iki kategoriye ayrılıyor: emisyon azaltımı ve adaptasyon. Bu kapsamda (en) az gelişmiş ülkelerin en büyük eleştirilerinden biri de halihazırda istenilen seviyeye ulaşamayan iklim finansmanının çok büyük kısmının emisyon azaltım projelerine tahsis edilmesi. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin son değerlendirme raporuna göre bu oran yüzde 90. Günümüzde anormal yağış rejimleri, şiddetli kuraklıklar, orman yangınları ve yükselen su seviyeleri gibi çok sayıda küresel ısınma kaynaklı olumsuzluğa karşı en yüksek kırılganlığın görüldüğü bu ülkeler için iklim değişikliğine adaptasyon, emisyon azaltımından daha hayati önemde. Konferansta farklı ülke gruplarının ihtiyacına yönelik olarak daha adil bir kaynak aktarımı sağlanması için ciddi tartışmalar yapılması bekleniyor.
Finansman konusundaki bir diğer husus “kayıp ve zarar fonu”. Adından da anlaşıldığı üzere bu fon ile en fazla zarar gören ülkelerin uğradığı kayıp ve zararların telafi edilmesi amaçlanıyor. On yılı aşkın bir süredir bilhassa (en) az gelişmiş ülkeler tarafından hayata geçirilmesi talep edilen fon ile iklim finansmanının büyük kısmının sera gazı emisyonlarına aktarılmasının telafi edilmesi hedefleniyor. Uzun uğraşlar sonucunda COP28’de ana gündem maddesi olarak ele alınmış bu fon konferansın sonuç bildirisinde COP29’da daha ayrıntılı bir şekilde ele alınmak üzere ertelenmişti. Acil finansman ihtiyacı olan (en) az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin konferansta bu konuda da etkili olması bekleniyor.
Ancak finansman konusunda alınacak herhangi bir kararın güvenilirliğinin soru işareti olmaya devam etmesi muhtemel. Bunu geçmişe bakarak anlamak mümkün zira 2009’da düzenlenen konferansta gelişmiş ülkelerin 2020’ye dek her yıl 100 milyar dolarlık iklim finansmanını mobilize etmesine karar verilmişti. Buna karşılık karar yalnızca 2022’de yerine getirilebilmiştir. Günümüzde gelişmekte olan ülkelerin yıllık 500 milyar dolar ile 1 trilyon dolar arasında bir finansmana ihtiyaç duyduğu düşünülüyor. Dünya genelinde artan enflasyonun kıskacındaki gelişmiş ekonomilerin bugün de bu hedefe ulaşması zor görünüyor.
Son olarak konferansta ülkelerin ulusal niyet beyanlarını daha iddialı iklim hedefleriyle güncellemeleri meselesinin masaya yatırılması bekleniyor. Geçtiğimiz yıl Dubai’de düzenlenen COP28’de ilk Küresel Durum Değerlendirmesi Raporu hazırlanmış ve ülkelerden 2025’te güncellenmiş beyanlarını BMİDÇS Sekreterliğine iletmeleri beklenmişti. Değerlendirme raporundan başlıkların da yer aldığı sonuç bildirisinde ülkelerin birbirinden farklı ekonomik ve sosyal gelişmişlik düzeyleri doğrultusunda farklılaşan ihtiyaçları göz önünde bulundurularak adil, eşitlikçi ve düzenli bir geçişin hedeflendiği ifade edilmişti. Bu nedenle fosil enerji kaynakları kullanımının tamamen sonlandırılması yerine aşamalı olarak azaltılmasına karar verilmişti. Dünya yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı kurulu gücünün üç katına çıkarılması da yine sonuç bildirisinde yer alan kararlardan biriydi. Buna binaen COP29’da ülkelerin iklim değişikliği ile mücadele çabalarının artırılarak sürdürülmesi adına bu kararlara uygun olacak şekilde ulusal niyet beyanlarını güncellemelerinin gerektiği konuşulacaktır.
Konferansı Etkilemesi Muhtemel Jeopolitik Gelişmeler
Bir ateşkes ilan edilmemesi durumunda 24 Şubat’ta üçüncü yılını dolduracak olan Rusya-Ukrayna savaşı ve bir yılı aşkın süredir İsrail’in Filistin’de devam eden topyekün saldırıları konferansta etkili olması muhtemel en sıcak konulardan. Her iki çatışma da enerji piyasalarına etkileri ve çevresel açıdan neden oldukları sorunlar ekseninde iklim tartışmalarında ele alınıyor.
Konferansta etkisi hissedilecek bir diğer gelişme hiç şüphesiz 5 Kasım’da sona eren Amerikan başkanlık seçimi. Demokrat Parti adayı Kamala Harris karşısında oyların çoğunluğunu alan Cumhuriyetçi aday Donald Trump 47. Amerikan başkanı seçildi. Trump bir önceki görevi süresince iklim değişikliğiyle ilgili farklı beyanlarda bulunmasıyla biliniyor. Göreve gelmesinin hemen ardından ilk işlerinden biri ABD’yi Paris İklim Anlaşması’ndan geri çekmek olmuştu. Joe Biden’ın seçilmesinden sonra ABD’yi yeniden anlaşmaya taraf yapmasına karşılık Trump’ın bu anlaşmadan tekrar çekilme ihtimali söz konusu. Zira seçim kampanyası süresince Trump bu arzusunu birkaç kez dile getirmişti. Ocak 2025’e dek Beyaz Saray’da görevine devam edecek olan Biden’ın iklim müzakerelerine katılmayacağı konuşulurken ülke delegelerinin ise Trump yönetiminin süreci baltalaması ihtimaline karşı ön almaya çalıştığı biliniyor. Konferansta ABD’nin küresel iklim değişikliği ile mücadele çabalarına bağlı kalacağı yönünde vurgu yapılması beklenirken bu adım diğer ülkelerin de desteğini sürdürmesi açısından önemli görülüyor. Bilhassa ABD’nin tarihsel emisyonlarda en fazla pay sahibi ülke olması nedeniyle iklim finansmanı konusunda üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi (en) az gelişmiş ülkeler başta olmak üzere çok sayıda ülkenin beklentisi.
Ekim’in son günlerinde İspanya’da meydana gelen sel felaketinin de yine konferansta konuşulan konular arasında yer alması bekleniyor. Ülkenin güneyinde oluşan ve 200’den fazla insanın ölümüne neden olan olay birkaç farklı açıdan önemli. Bilindiği üzere İspanya, Birleşmiş Milletler başta olmak üzere çok sayıda aktör tarafından gelişmiş ülkeler arasında değerlendiriliyor.
Küresel iklim fonunun ağırlıklı olarak emisyon azaltım faaliyetlerine aktarılmasının yol açabileceği sorunlar gelişmiş bir ülke tarafından da çok ağır bir şekilde tecrübe edilmiş oldu. Felaketin neden olduğu çevresel tahribatın ötesinde çok sayıda insanın hayatını kaybetmesi ve yaralanması sonucunu ortaya çıkarması küresel ısınmanın önlem alınmaması durumunda ne denli büyük yıkımlara yol açabileceğini gösteriyor. Her yıl binlerce turist tarafından ziyaret edilen Valencia ülke için gelir üreten kentlerden biri olması nedeniyle önemli. Çok kısa sürede yaklaşık bir yıllık yağış miktarına denk yağış alan kentin küresel ısınma kaynaklı olumsuzluklara karşı hazırlanmada yetersiz kaldığı şüphe götürmez bir gerçek. Felaketlerin öngörülemezliğinin yanında kırılganlıkların minimize edilmesi için daha fazla çaba gösterilmesi gerektiği görülüyor. Yalnızca bu sel felaketinin neden olduğu zararın 30 milyar doların üzerinde olduğu tahmin edilirken İspanya’nın konferansta küresel ısınmaya adaptasyon faaliyetlerine daha çok mali kaynak aktarılması için çaba gösterip göstermeyeceği ise büyük bir merak konusu.
Ev Sahipliği Tartışmaları
COP29’a ev sahipliği yapacak olan Azerbaycan, bilindiği üzere bölgedeki önemli petrol ve doğal gaz üreten ve ihraç eden ülkelerden biri. Önceki üç yılda da sırasıyla Birleşik Krallık (Glasgow), Mısır (Şarm el-Şeyh) ve Birleşik Arap Emirlikleri (Dubai) gibi hidrokarbon üreticisi ülkelerin ev sahipliğinde gerçekleştirilen organizasyonun iklim değişikliği ile mücadeleye ne kadar hizmet ettiği konusu da oldukça tartışılıyor. Bu ülkeler yoğun ölçüde petrol ve doğal gaz tüketmelerinin yanı sıra gelirlerinin hatırı sayılır bir kısmını bu kaynakların satışından elde ediyor. Ulusal gelirinin yaklaşık yüzde 90’ını petrol ve doğal gaz gelirlerinden elde eden Azerbaycan’ın uzun seneler hidrokarbon endüstrisinde görev yapmış olan mevcut çevre ve doğal kaynaklar bakanını konferans başkanı olarak görevlendirmesi önceki senelerde olduğu gibi endişe ve tartışma konusu olmuş durumda.
Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin tüm insanlık için geri döndürülemez bir noktaya ulaşmasını önlemek adına belirlenen 1,5 santigrat derece hedefinin yerine getirilmesinde en büyük belirleyicilerinden biri fosil yakıt tüketimi. Paris Anlaşması’ndan bu yana yoğun biçimde fosil enerji kaynakları kullanımının durdurulması yönünde çağrılar yapan bilim insanları ve iklim savunucularına göre bahse konu ülkeler ev sahipliği yaparak konferansı yönlendiriyor ve alınan kararların çıkarlarına uygun şekilde belirlenmesi için baskı oluşturuyor. Azerbaycan’ın ev sahipliğinde konferansın bu yılki hedeflerine ulaşıp ulaşamayacağı ise önümüzdeki günlerde belli olacaktır.