Batı Trakya Türklerine Yönelik Hak İhlallerinin Son Örneği: Atanmış Müftü Sorunu
Batı Trakya, Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkanlar’daki uzun hâkimiyetinin ardından Yunanistan sınırları içerisinde kalan ve Türk azınlığın yoğun olarak yaşadığı bir bölge olarak öne çıkmaktadır. Gümülcine, İskeçe ve Dedeağaç şehirlerinde yaşayan yaklaşık 150 bin kişilik Türk nüfusu, 1923 yılında imzalanan Lozan Antlaşması çerçevesinde azınlık haklarının korunacağı güvencesi ile Yunan yönetimine tabi olmuştur. “Zeynep Gizem Özpınar”
Türk Dış Politikası Araştırma Merkezi’nden (TUDPAM) Türk Dış Politikası, Uluslararası Siyaset ve Uluslararası Güvenlik Uzmanı Zeynep Gizem Özpınar, (TUDPAM) için kaleme aldığı “Batı Trakya Türklerine Yönelik Hak İhlallerinin Son Örneği: Atanmış Müftü Sorunu” başlıklı yazısında, Lozan Barış Antlaşması’nın, Yunanistan’daki Müslüman Türk azınlığın dinî, kültürel ve eğitim haklarını koruma altına aldığını ve bu haklar doğrultusunda kendi dinî liderlerini, yani müftülerini serbestçe seçme hakkını da tanıdığını dile getirdi.
Zeynep Gizem Özpınar, ancak Batı Trakya Türklerinin bu hakların Yunan devleti tarafından zamanla önemli ölçüde kısıtlandığını hatırlatarak, bu hak ihlallerinin en güncel örneklerinden birinin ise, Yunan hükûmetinin Batı Trakya’daki müftüleri atama kararı ve bu duruma karşı gösterilen yerel tepkiler olduğuna dikkat çekti.
Lozan Antlaşması’nda Müftü Seçim Hakkı ve Yunanistan’ın Uygulamaları
Lozan Barış Antlaşması’nın 40. ve 45. maddelerinin, Batı Trakya’da yaşayan Türk azınlığın kendi dinî liderlerini seçme hakkını güvence altına aldığına vurgu yapan Özpınar, “Müftülük kurumu yalnızca dinî görevleri yerine getirmekle sınırlı kalmayıp İslam hukuku çerçevesinde nikâh, miras, boşanma gibi aile hukukuyla ilgili konularda da karar alma yetkisine sahiptir. Bu, müftülerin toplumsal hayatın birçok alanında etkili olmasını sağlamaktadır; ancak Yunanistan, 1991 yılında çıkardığı bir yasa ile müftülerin doğrudan devlet tarafından atanması gerektiğini belirterek Batı Trakya Türklerinin müftü seçme hakkını sınırlandırmıştır. Yunanistan, bu kararla birlikte Batı Trakya Türklerinin seçtiği müftüleri tanımamış ve bu kişilere karşı hukuki süreçler başlatmıştır. Seçilmiş müftüler bu süreçlerde “sahte ünvan kullanımı” gibi suçlamalarla karşı karşıya kalmış ve cezalar almıştır” dedi.
(TUDPAM) Türk Dış Politikası Uzmanı Zeynep Gizem Özpınar yazısında, bu süreçte Yunan devletinin, Batı Trakya’daki Türk toplumunun iradesini yok sayarak bölgedeki İslam dinini kendi kontrolünde yönetmek istediklerini belirtti.
Atanan müftülerin, Yunan devletinin resmî politikalarını temsil etmekte ve toplumun gerçek ihtiyaçlarına cevap vermekten uzak kaldığını ifade eden Özpınar, bu durumun, Batı Trakya Türkleri arasında büyük bir hoşnutsuzluk yarattığını ve seçilmiş müftüler etrafında bir dayanışma hareketinin doğmasına neden olduğunu aktardı.
İskeçe’ye Atanan Müftüye Karşı Cemaatin Tepkisi
Yakın dönemde yaşanan bir olayın, bu rahatsızlığın ne denli derin olduğunu gözler önüne serdiğini hatırlatan (TUDPAM) Türk Dış Politikası Uzmanı Özpınar, şunları söyledi:
“Yunanistan’ın İskeçe şehrine atadığı müftü bir camiye girmek istediğinde cemaatin tepkisiyle karşılaşmış ve camiden ayrılmak zorunda kalmıştır. Olay sırasında cemaat, “Bizim müftümüz var. Verin ayakkabılarını, defolsun gitsin.” ifadeleriyle atanan müftüye tepki göstermiştir. Bu tepkiler, Batı Trakya Türklerinin kendi dinî liderlerini belirleme hakkına ne kadar önem verdiklerini ve bu hakka yapılan müdahaleleri kabul etmediklerini açıkça ortaya koymaktadır. Atanmış müftünün camiye girişinin engellenmesi, Yunan devletinin Batı Trakya Türklerinin iradesini hiçe sayan uygulamalarına karşı sembolik bir direniş olarak yorumlanabilir.
Bu olay yalnızca yerel bir tepki olarak kalmamış, ulusal ve uluslararası basında da yankı uyandırmıştır. Batı Trakya Türklerinin haklarının ihlal edilmesi, Türkiye ve diğer ilgili devletler tarafından yakından takip edilmektedir. Türkiye’nin Batı Trakya Türklerinin haklarının korunması konusundaki hassasiyeti ve uluslararası platformlarda bu hakları savunma kararlılığı her daim devam etmektedir”.
Atanmış Müftüler ve Seçilmiş Müftüler Arasındaki Fark
Zeynep Gizem Özpınar, Yunanistan’ın atadığı müftülerin, Türk azınlık tarafından genel olarak kabul görmediğini ve cemaatin dinî ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak kaldığına dikkat çekti.
Özpınar, Atanan müftülerin Yunanistan’ın resmî ideolojik tutumunu yansıtarak Batı Trakya Türklerinin taleplerini göz ardı etmek zorunda kaldığının altını çizerek şöyle devam etti:
“Öte yandan, Batı Trakya Türkleri tarafından seçilen müftüler ise toplumun ihtiyaçlarını ve hassasiyetlerini daha iyi anlamakta ve onların dinî kimliklerini koruma noktasında önemli bir rol oynamaktadır. Seçilmiş müftülerin Yunan hükûmeti tarafından tanınmaması, Batı Trakya Türklerinin dinî özgürlüklerini kullanma hakkını ciddi şekilde sınırlamaktadır.
Yunan devleti seçilmiş müftülerin yetkilerini sınırlamak ve atanan müftüleri meşrulaştırmak amacıyla çeşitli yasal düzenlemeler yapmış ve Batı Trakya’daki dinî hayatı devlet kontrolü altına almaya çalışmıştır; ancak bu durum, Batı Trakya Türkleri arasında devletin müftü dayatmasına karşı bir tepki ve direniş dalgasının büyümesine yol açmıştır. Seçilmiş müftüler cemaatin gözünde meşru dinî liderler olarak kabul edilmekte ve topluluğun sosyal ve dinî ihtiyaçlarını karşılamaya devam etmektedir”.
AİHM Kararlarının Uygulanma Sorunu ve Türkiye’nin Tutumu
(TUDPAM) Türk Dış Politikası Uzmanı Özpınar, Yunanistan’ın Batı Trakya’daki müftü atamalarının, Avrupa Birliği, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve diğer uluslararası insan hakları örgütleri tarafından da eleştirildiğini belirterek, “AİHM, Batı Trakya Türklerinin kendi müftülerini seçme hakkını tanımayan uygulamaların insan haklarına aykırı olduğunu belirten kararlar almıştır. Yunanistan ise bu kararları uygulamakta isteksiz davranmakta ve baskılarına rağmen mevcut politikasını sürdürmektedir. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM)’nin 30 Eylül 2015 tarihinde AİHM kararlarının uygulanmasına ilişkin kabul ettiği rapora bakıldığında durum açık bir şekilde görülmüştür” dedi.
Zeynep Gizem Özpınar, Hollandalı parlamenter Klaas de Vries tarafından hazırlanan raporda 2014 yılı sonu itibarıyla AİHM’nin 11 bine yakın kararının uygulanmayı beklediğini, bu kararların yaklaşık yüzde 80’inin Yunanistan’ın da aralarında bulunduğu dokuz üye devlete ait olduğu belirtildiğini aktardı.
Özpınar, özellikle, Yunanistan’ın Batı Trakya Türk azınlığının örgütlenme özgürlüğüne yönelik ihlalleri nedeniyle AİHM’nin verdiği üç kararın uygulanmadığının ifade edildiğin açıkladı.
Raporda Yunanistan’ın bu kararları uygulamaması dolayısıyla Avrupa Konseyi’nin Bakanlar Komitesi’ne daha sıkı tedbirler alması çağrısında bulunulduğunu söyleyen Zeynep Gizem Özpınar, “Avrupa Batı Trakya Federasyonu (ABTTF), AİHM kararlarının uygulanması konusunda raporun hazırlanma sürecinde de Vries ile görüşerek Batı Trakya Türk azınlığının yaşadığı sorunları aktarmıştır” dedi.
Türkiye’nin ise Batı Trakya Türklerinin haklarının korunması konusunda diplomatik çabalarını arttırdığını ve uluslararası platformlarda bu konunun gündeme gelmesi için girişimlerde bulunduğunun altını çizen (TUDPAM) Türk Dış Politikası Uzmanı Özpınar, “Türkiye’nin Yunanistan’a yönelik çağrıları, Batı Trakya Türklerinin haklarının uluslararası arenada daha fazla görünür olmasına katkı sağlamıştır. Türkiye’nin bu meseledeki duyarlılığı, Yunanistan’ın Batı Trakya Türklerinin haklarına yönelik ihlallerine karşı önemli bir denge unsuru olarak öne çıkmakta” olduğuna vurgu yaptı.
“Batı Trakya’daki müftü sorunu, sadece Yunanistan ve Türkiye arasındaki ikili ilişkileri etkilemekle kalmayıp aynı zamanda AB’nin azınlık haklarına yaklaşımını da derinden etkilemektedir” diyen Zeynep Gizem Özpınar, şunları söyledi:
“Yunanistan’ın bu konuda izlediği tutum, AB’nin temel değerleri olan insan hakları, azınlıkların korunması ve hukukun üstünlüğü ilkeleriyle çelişmektedir. Batı Trakya’da yaşanan hak ihlalleri, bölgedeki etnik ve dinî gerginlikleri arttırmakta ve bu durum, Yunanistan’ın iç siyasetinde de önemli bir mesele hâline gelmektedir. Özellikle Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde gerginliğe yol açan bu mesele, ikili ilişkilerin düzeltilmesinin önünde bir engel teşkil etmektedir. Türkiye, Batı Trakya Türklerinin haklarının korunması için diplomatik baskı uygulamayı sürdürmekte ve bu mesele üzerinden Yunanistan’a yönelik tutumunu güçlendirmektedir”.