İstanbul’dan DW Temsilcisi Gazeteci Pelin ÜNKER’in haberine göre, ABD 5 Kasım’da yeni başkanını seçmeye hazırlanırken, seçim sonuçları dünya çapında ekonomileri ve ticari ilişkileri etkileyecek potansiyele sahip.
Demokratların adayı Kamala Harris’in Biden yönetiminin bir devamı olarak, serbest ticaret yanlısı politikaları sürdüreceği öngörülürken; yüksek tarifelerle şirketleri ABD’de üretim yapmaya teşvik edeceğini açıklayan Cumhuriyetçilerin adayı Donald Trump’ın yine korumacı politikalar uygulaması bekleniyor.
Peki Trump’ın yeniden başkan seçilmesi halinde Türkiye ekonomisini neler bekliyor?
Ek gümrük vergileri ve yaptırımlar
Ocak 2017-2021 arasında ABD Başkanı olan Trump, uyguladığı ek gümrük vergileri ve ülkelerle olan ilişkilerinde beklenmeyen refleksleriyle biliniyor.
Trump yönetimi, Mart 2018’de ulusal güvenlik kaygısı ve ülke içi sanayinin korunması motivasyonu ile demir çelik ithalatına yüzde 25, alüminyum ithalatına yüzde 10 ek vergi getirmişti.
Ağustos 2018’de ise Türkiye’den ithal edilen çelik ve alüminyum için gümrük vergileri iki katına çıkarıldı. Trump, o dönem Rahip Brunson krizi nedeniyle alınan kararı “Alüminyumda bu oran artık yüzde 20, çelikte de yüzde 50 olacak. Türkiye ile ilişkilerimiz bu dönemde iyi değil” sözleriyle duyurdu.
Söz konusu uygulama 20 Mayıs 2019’da kadar devam etti. ABD, bu tarihten sonra Türkiye’den ithal edilen çelik ürünlerinde uyguladığı ilave vergileri yüzde 50’den yüzde 25’e düşürdü. Dünya Ticaret Örgütü, Aralık 2022’de ek gümrük vergilerinin küresel ticaret kurallarını ihlal ettiğine hükmetti.
Dış ticaret Biden döneminde arttı
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, eylül ayında ABD’deki temasları sırasında yaptığı açıklamada, ABD ile olan 30 milyar dolarlık ticaret hacminin, 100 milyar dolar seviyelerine çıkarılabileceğini belirterek “Seçimler sonucunda başkan kim olursa olsun, Amerika’ya bakışımız ve ilişkilerimizdeki üst düzeyli diyaloğumuz değişmeyecektir” ifadelerini kullanmıştı.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun açıkladığı dış ticaret verilerine göre ABD ile Türkiye arasında gerçekleşen ticaret 2023’te yaklaşık 30 milyar 660 milyon dolar seviyesinde oldu. Bunun 15,8 milyar doları ithalat, 14,9 milyar doları ihracat olarak gerçekleşti.
İki ülke arasındaki ticaret Trump’ın son üç yıllık döneminde toplam 64,6 milyar dolar iken, Biden’ın üç yıllık döneminde toplam 90,6 milyar dolara ulaştı. Trump döneminde Türkiye’nin ABD’ye olan ihracatı, ABD’den yaptığı ithalattan daha düşük olurken, Biden döneminde ihracattaki artışla açıktan fazlanın verildiği bir döneme geçildi.
“Türkiye’nin ticareti sekteye uğrayabilir”
DW Türkçe’ye konuşan Kırklareli Üniversitesi Uygulamalı Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sinan Alçın, ABD ve Türkiye arasındaki dış ticaret hacminin 30 milyar dolar civarında olduğunu belirterek iki ülke açısından karşılaştırıldığında Türkiye’nin yaklaşık bir buçuk milyar dolarlık bir fazlası olduğunu, ancak 100 milyar dolarlık ticaret hacminin yakın dönem için çok gerçekçi olmadığını ifade ediyor.
Sinan Alçın, beş yıl öncesiyle bugün karşılaştırıldığında ABD ve Türkiye arasındaki dış ticaret hacminin 20 milyar dolardan 30 milyar dolar düzeyine çıktığını işaret ediyor. Alçın, “Bu beş yıllık sürecin yaklaşık 4 yılı Trump’sız olan dönem. Yani Demokratların iktidarında geçen dönemdi” diyor.
Trump’ın, Türkiye’nin de dahil olduğu Brunson krizi ve CAATSA (ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası ) yaptırımlarını hatırlatan Alçın, diğer yandan bu dönem Çin Halk Cumhuriyeti başta olmak üzere dünya genelinde yassı çelik ve birçok ürüne getirilen ek gümrük vergilerine dikkat çekiyor
Alçın’a göre seçimde Trump’ın tekrar başkan olması durumunda korumacılık politikaları kaldığı yerden devam edecek. Dolayısıyla Trump’la birlikte Amerika Birleşik Devletleri biraz daha dışa kapalı, içeride genişlemeye ağırlık veren bir ülke durumunda olacak:
“Trump’ın yeniden iktidar olması halinde mevcutta özellikle son 4 yılda gelişme imkanı bulan Türkiye-ABD dış ticaret olanakları ya da hacminin geriye doğru döneceği veya sekteye uğrayacağını öngörebiliriz.”
“100 milyar dolar hedefine erişilmesi zor”
DW Türkçe’ye konuşan Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) Merkez Direktörü Prof. Dr. Hakkı Hakan Yılmaz’ın verdiği bilgiye göre Türkiye’nin toplam ihracatından yüzde 6 pay alan ABD, en fazla ihracat yapılan üç ülke arasında yer alıyor.
Türkiye’nin toplam dış ticaret hacmi içinde ABD’nin payı ortalama yüzde 5 seviyesindeyken ABD’nin toplam dış ticaret hacmi içinde Türkiye’nin payı ise binde 6,4’e düşüyor.
Hakkı Hakan Yılmaz, 2021 sonrası dış ticaret dengesi Türkiye lehine değişse de 100 milyar ABD dolarlık dış ticaret hedefinin oldukça iddialı bir hedef olduğunu söylüyor:
“ABD’nin toplam ticaret hacmi içinde Türkiye’nin payının binde 6’lar seviyesinde olması potansiyeli bir alan olduğunu göstermekle birlikte Türkiye ABD ilişkilerinde önemli bir kırılma olmadığı takdirde bu hedefe ulaşmak çok iddialı ve erişilmesi zor görünüyor.”
Yılmaz, bu politika kırılımlarının nasıl gelişeceğinin de önemli olduğuna işaret ediyor.
“Karbon bazlı düzenlemeler kritik rolde”
Trump döneminde alüminyum ve demir çelik ürünlerine getirilen ilave vergileri hatırlatan Yılmaz, ABD yönetiminin daha sonra hem Trump döneminde başlatılan müzakereler hem de Dünya Ticaret Örgütü kararı ve Biden yönetiminin olumlu yaklaşımı ile başta AB ülkeleri olmak üzere bazı ülkelerle söz konusu ek vergilerin yumuşatılmasına yönelik (muafiyetler, kota sistemine geçiş gibi) yeni anlaşmalar yaptığını aktarıyor.
Profesör Yılmaz’a göre, gelinen noktada ABD’de büyük çelik üreticilerinin antidamping vergisi uygulaması için ABD Ticaret Bakanlığı nezdinde girişimde bulunması sürece yeni bir boyut getirdi.
ABD seçimleri sonrası Trump’ın yeniden başkan seçilmesinin ticari yaptırımlar konusunda işlerin pek de iyi gitmeyeceği anlamına geldiğini vurgulayan Yılmaz’a göre, Trump döneminde başlayan uygulamanın devam etmesi içeride oluşan baskıyla da kuvvetle muhtemel gözüküyor.
Türkiye açısından ise muafiyet, şartlı muafiyet, ikili anlaşmalar veya müzakere süreçlerinin gündeme gelebileceğini dile getiren Yılmaz, “Bu anlamda çelik ve alüminyum ticaretine ilişkin karbon bazlı düzenlemelerin aktif şekilde müzakereye açılması ihtimalini Türkiye’nin iyi değerlendirmesi ve bu alanda ertelediği adımları atması gerekiyor” diye ekliyor.
“Temel amaçlar muhafaza edilir”
“Biden-Harris döneminde ABD dış ticaret/sanayi politikası iki temel amaç ekseninde biçimlendirildi. Bunlar; ulusal güvenlik ve ileri imalat sanayi faaliyetlerin ABD sınırları içinde gerçekleştirilmesi” diyen Yılmaz, Bu çerçevede; “National Security Strategy”, “Natural Strategy for Advanced Manufacturing”, “Executive Order on America’s Supply Chain” gibi bir dizi strateji belgesi yayımlandığını söylüyor.
Yılmaz, ABD başkanlık seçimini kim kazanırsa kazansın söz konusu temel amaçları muhafaza edeceği görüşünde. Bu itibarla özellikle siber güvenlik konusu ile ilgili endişelere istinaden Çin’e karşı sert ticari önlemlerin artırılması muhtemel.
ABD-AB ilişkilerinin ise seçilecek Başkan’ın kimliğinden etkileneceğini düşünen Yılmaz, “Seçimi demokratlar kazanırsa Harris döneminde ABD-AB ticaretinin istikrarlı bir biçimde sürdürüleceği varsayılabilir. Buna karşılık Cumhuriyetçilerin seçilmesi durumunda Trump-AB ilişkilerinin gerilmesi muhtemel” diyor.
Trump’ın başkanlığı döneminde ABD kökenli dev teknoloji şirketlerine (Google, Meta, Amazon, Microsoft vs.), yönelik sert AB hukuki yaptırımlarına karşı mütekabiliyet konusu hatırlatılıyordu. AB’nin küresel ölçekte ABD ve Çin ile rekabet edecek teknoloji şirketi neredeyse bulunmadığı için, ABD yaptırımları AB sanayi mallarını hedef alıyordu.
“Türkiye kökenli şirketler ABD’ye gidebilir”
Hakkı Hakan Yılmaz, ABD’nin Çin ve AB ile muhtemel gerilimi sonucunda Türkiye’de otomobil, dayanıklı tüketim malları gibi sektörlerin önünün açılabileceğini düşünüyor.
Çin’in ABD’nin toplam ticaret hacmi içindeki payının 2023 yılı itibarıyla yüzde 10,8, ithalatın içindeki payının ise yüzde 13’ler seviyesinde olduğunu ifade eden Yılmaz, dolayısıyla buradaki değişimin Türkiye’yi de etkileyeceğini vurguluyor.
“Ama burada kritik husus çelik ve alüminyum ticaretine ilişkin karbon bazlı düzenlemelere ne kadar hazırlıklı olunduğu” diyen Yılmaz, “ABD ile Türkiye arasında stratejik çerçevede yürütülen görüşmeler çerçevesinde yeşil teknoloji, enerji ve iklim odaklı projelere yönelik atılacak somut adımlar burada belirleyici olacak ve kaldıraç etkisi yaratacaktır” diye ekliyor.
Öte yandan Yılmaz’a göre kritik sanayi ürünlerinin ABD’de üretilmesine dönük politikalar neticesinde Türkiye kökenli sanayi şirketleri (özellikle demir-çelik, cam gibi sektörlerde faaliyet gösteren), yatırımlarını ABD tarafına kaydırmak isteyebilir. Yılmaz örneğin Ciner Grubu’nun son yıllarda ABD’de ciddi yatırımları hayata geçirmeye başladığına işaret ediyor.
“Türkiye açısından da ticaret kontrollü”
Prof. Dr. Sinan Alçın ise ABD ile yapılan ticarette eyalet sisteminden kaynaklanan zorluklara dikkat çekerek, her eyaletin dış ticaretle ilgili yasal düzenlemeleri ve fiili uygulamalarının birbirinden farklı olduğunu, eyaletlerin tüketim alışkanlıkları ve üretim biçimleri açısından da farklılaştığını anlatıyor.
Bu nedenle ABD’ye ticaret yapan bir firmanın, ülkenin ticaret yapısı, kanunları ve ihtiyaçlarına hakim olmakla birlikte, hangi eyalette ticaret yapacaksa orayla da bire bir ilişki geliştirmesi gerektiğini vurgulayan Alçın, çeşitli dernekler ve ticaret odalarının son dönemde bu konuda çalışmalar yürüttüğünü, örneğin Teksas bölgesinde bir tür kuluçka merkezi oluşturulmaya çalışıldığını, yine taşımacılıkla ilgili kısıtların aşılabilmesi için bir ortak antrepo alanı çalışması olduğunu aktarıyor.
Bunun yanında Türkiye’nin ABD de dahil yurtdışından elektronik ticaret üzerinde kontrolünü artırdığını ve bu ticarete sınırlamalar getirdiğini hatırlatan Alçın, “Dolayısıyla Trump bir taraftan kılıcı çekiyor ama Türkiye açısından da bu kontrollü ticaret rejimi devam ediyor. Bu yönüyle de bakıldığında ticaretin sekteye uğraması muhtemel” diyor.