İki ünlü yazarın duayen gazeteci İlhan Karaçay’la ilgili onur verici yayınları
* İrfan Ünver Nasrattınoğlu ve Oğuz Çetinoğlu’nun yayınları, milyonlara ulaşan haber portallarında yayınlandı.
* Nasrattınoğlu biyografimi, Çetinoğlu da Lahey Adalet Divanı hakkında iki söyleşi yayınladı.
* Biri çeşitli kuruluşlarda görev yapmış bir folklor araştırmacısı, diğeri de iş dünyasında, siyasi kuruluşlarda ve Ocak’larda yer almış bir yazar.
İlhan KARAÇAY yazdı:
Sevgili okurlarım,
Bir yazarın megalomanlaşıp kendini övmesi, görgüsüzlüğün ve bencilliğin daniskası olmalıdır.
Ne varki, naçizane şahsım, arada bir megomanlaşıp kendimi övmeye çalışırım.
Aslında bu, benim değil, başkalarının övgülerini yansıtma isteğidir. Öyle ya, başkalarının söylediklerini ve yazdıklarını her yerde göremezsiniz. Kaldı kı, Google amcada yıllar boyu kalacak ve ölümsüzleşecektir.
Her yazara tabii ki övücü ve yerici mesajlar gelir. Her yazar da haliyle, genellikle kendilerini övenlerin mesajlarına yer verir. Ben de çok defa bana gelen övücü mesajları yayınlamışımdır.
“Elllerine sağlık, çok akıcı yazıyorsun,”, “Devlet sana ödül vermeli” ve “Benden pek çok yazar söz etti ama, bir de sizin akıcı kaleminizden okunmak isterim” gibi mesajları sizlere duyurmazsam, bir eksiklik yapmış olurum. Tıpkı bana, “Siz gazeteciliğin Van Gogh’usunuz” diyerek portreleyen bir hayran okurum gibi…
Bana gelen son iki mesajdan biri, çeşitli kuruluşlarda görev yapmış bir folklor araştırmacısı olan İrfan Ünver Nasrattınoğlu’dan, (soyad aynen böyle) diğeri de, iş dünyasında, siyasi kuruluşlarda ve Ocak’larda yer almış bir yazar olan Oğuz Çetinoğlu’dan geldi.
Yazıları, Ankara’da ANKHABER, Afyonkarahisar’da KOCATEPE, Silifke’de SESİMİZ, Diyarbakır’da MÜCADELE ve Mut’ta MUTTAN HABER’de yayınlanan Nasrattınoğlu şöyle başlamış mesajına:
“Belleğimdeki İlhan Karaçay, müstesna bir insandır. Bu yüzden sizin hakkınızda kaleme alıp, yayımlamayı düşündüğüm bir yazı taslağını ekte size gönderiyorum. Ben artık 87. yaşımı idrak ediyorum. Resmi ya da özel hiç bir görevim yok,artık. Sadece yazıyor, yazıyor, yayımlıyorum.”
KOCAELİ AYDINLAR OCAĞI haber portalında yazan Oğuz Çetinoğlu ise, gönderdiği mesajında, İsrail’in Lahey Adalet Divanı’nda yargılanması ile Divan’a Türkiye tarafından hediye edilmiş olan halı hakkında birer röportaj yapmak istediğini belirtmişti.
İşte, ben de sizlere bu dostların yazmış olduklarını sunarak, megalomanlığıma perçin vuruyorum.
İRFAN ÜNVER NASRATTINOĞLU’NUN YAZISI:
Ankara Afyonkarahisar Diyarbakır Mut Silifke
Hollanda’da Popüler Bir Türk Gazeteci: İLHAN KARAÇAY
Türkiye’den Hollanda’ya işçi göçü, resmi olarak 19 Ağustos 1964 tarihinde yapılan ikili sözleşme ile başlamıştır. Bu Ülkeye giden pek çok Türk, işçi olarak geldikleri bu ülkede başarılı işlere imza atmışlar, yurttaşlarının sorunlarının çözümü için başrollerde oynamışlar ve toplumsal faaliyetleri ile lider duruma gelmişlerdir. Hollanda’da bu gibi faaliyetlerde öne çıkmış isimlerden biri de, İlhan Karaçay’dır. Onun adı Hollanda ile özdeşleşmiştir.
Ben bu Ülkeye ilk kez 1978 yılında gittim. Sonra iki kez 2000 yılında gittiğim bu Avrupa Ülkesine, 2014 yılının Mart ve Haziran aylarında üç kez daha giderek, o süreçte önemli bir etkinliğe de imza atmıştım. Bu son Hollanda seyahatimde tanıdığım ve onu tanımaktan büyük memnuniyet duyduğum Karaçay’la aralıksız dokuz yıldır, temas halindeyiz. Onun sık sık yayımlamakta olduğu haberlerden, bu ülkede olup biten her şey hakkında bilgiler ediniyorum. Yine onun yayınladığı haberlerden, Avrupa’nın çeşitli bölgelerinde var olan Türk izlerini öğreniyorum.
23 Aralık 1942 tarihinde Mersin’de dünyaya gelen Karaçay, gençlik yıllarında, CHP İçel İl Gençlik Kolu Başkanlığı görevini sürdürürken, bu partinin yayın organı sayılan Ulus Gazetesi’nde de haber ve yorum yazmağa başlar. Aynı zamanda, genç yaşına rağmen, Mersin’de ailece sahip oldukları ve Pompeipolis adını koydukları motel, plaj, gazino ve kampingten oluşan turistik tesislerin işletmeciliği de onun omuzlarındadır.
Yirmi beş yaşında, çalıştırdığı turistik tesislere gelen bir Yunan kaptanın, hayatının rotasını değiştireceğini söyleseler kendisi de inanmazdı. Bu kaptanın gemisi ile Çin’in Şanghay kentine gideceğini öğrenince, üç arkadaşıyla birlikte, gemiye işçi olarak girmeyi başarırlar. Çin’de Mao’nun Kültür İhtilali yaşandığı yıllardır. Gazetecilik mesleğine sevdalı Karaçay için bu kaçırılmaz bir fırsattır. 1967’nin haziran ayı başlarında başlayan yolculuğun gerçek amacı gazeteciliktir…
Çin yolculuğu, geminin Süveyş Kanalı’nı geçtikten hemen sonra bombalanışı sonucu bir maceraya dönüşür. Onlar Kanalı geçerler geçmesine, fakat 7 Haziran 1967 günü Cibuti’ye ulaştıklarında İsrail ile Arap ülkeleri arasındaki savaşın tüm şiddetiyle devam ettiğini ve Süveyş Kanalı’nın kapandığını öğrenirler. Singapur üzerinden Şanghay’a varıp karaya ayak basıldığında diğer gemicilerin neler yapacağı az çok bilinir ama Karaçay, soluğu postanede alır. Süveyş Kanalı’ndan ve yolculuk boyunca uğradıkları limanlardan çektikleri fotoğrafları ve birbirinden ilginç haberleri Akşam Gazetesi’ne postalar.
Karaçay Şanghay’da, Kültür İhtilali’nin en renkli günlerini yaşar. O zamanların dünyaya kapalı ve dünyanın en kalabalık ülkesi Çin’de sarılık hastalığına yakalanır. Hastaneye yatırılır. Fakat götürüldüğü hastaneden kaçar. Karaçay bu kaçış olayını şöyle anlatır: “Kaptanın verdiği garanti belgesi ile, beni hastaneye götürmek için gelen jandarmanın elinden kurtulmayı ve kaçmayı başardım. Çünkü Şanghay’dan sonraki yolculuk Kanada’nın Vancouver kentiydi. Yatacaksam modern dünyada hastaneye yatmalıydım. Gemi giderse ben bu bilinmezde ne ederdim?”
Karaçay, Şanghaay’da bir restoranda arkadaşları ile
Modern dünyaya ayak basar basmaz hastaneye yatar, tam tamına iki buçuk ay. Bu süre içinde kendini idare edecek kadar bildiği İngilizcesini geliştirir. Hastanenin bayan doktoru, çok kısa zamanda İngilizce öğrenen Karaçay’ı tebrik eder, daha da geliştirmesi için kütüphane müdürünü ona ders vermesi için görevlendirir. Karaçay hastalığından kurtulur, öğrendiği İngilizce ise yanına kâr kalır. Kısacası, hasta olarak girdiği hastaneden sağlam ve “Bir lisan bir insan demektir” sözünden hareketle iki insan olarak çıkar.
Londra üzerinden Türkiye’ye dönerken Hollanda’ya uğrayan Karaçay, Hollanda’daki yaşamı ve insanları çok beğenir ve burada kalmaya karar verir. Avrupa’da basımına başlanan Tercüman Gazetesi’ne muhabirlik yapmak için, daha önceden tanıdığı İstihbarat Şefi Kemal Özbayraç ile anlaşır. O zamanlar Hollanda’daki yaşamı oldukça renklidir. Pek çok kız arkadaşı olmuştur ama yine de yaşamının giderek monotonlaştığını düşünmektedir. Niyeti Amerika’ya gitmektir. Fakat en beğendiği ve giderek sevdiği Jeanne hanım, Karaçay’ın Hollanda’dan ayrılacak olmasına üzülür. Nitekim daha sonra ikili arasındaki aşk, evliliğe dönüşmüştür.
Bir gün postacı kapıyı çalar ve Karaçay’ın eline bir telgraf tutuşturur. Gönderen Tercüman Gazetesi spor müdürü Necmi Tanyolaç’tır. Türk spor basınının önemli simalarından Tanyolaç gönderdiği acil telgrafta; “İlhan, Fenerbahçe Ajax ile eşleşti. Ajax’ı takip et, yazı ve fotoğrafları acele gönder.” diyordu. 10 Kasım 1968 günü Amsterdam’ın Schiphol havalimanına inen Fenerbahçe’yi Jeanne Hanım ile karşılarlar. Oysa Jeanne’yi terk edip Amerika’ya gitmeyi planlarken, Ajax-Fenerbahçe maçı Karaçay’ı Jeanne ile nikah masasına kadar götürür. Bu konu ile ilgili Karaçay, “Beşiktaşlı olmama rağmen, Jeanne ile evlenmeme ve Hollanda’da kalmama vesile olan Fenerbahçe’ye her zaman şükran duymuşumdur.” demektedir.
1969 yılında Avrupa’da yayın hayatına başlayan Hürriyet gazetesi ile anlaşarak gazetecilikte profesyonelliğe adım atan Karaçay, 1975’te TRT Haber Dairesi Başkanı Tayyar Şafak’ın Amsterdam ziyareti sırasında yaptığı muhabirlik teklifini de kabul eder. Bununla birlikte aynı yıl Hollanda Yayın Kurumu NOS televizyonunda Türkler için ‘Pasaport’ adlı programı yönetmeye başlar. 1980 yılında, İKON Televizyonu’nun ünlü rejisörü Henk Barnard ile birlikte “Ceremeyi çeken çocuklar” adlı beş bölümlük bir dizi yapan Karaçay, iki bölümün çekimlerini Türkiye’de gerçekleştirdikten sonra, Kapıkule sınır kapısına geldiğinde sabah olmaktadır. Ortalıkta, tanklar, askerler belirir birden. Tarih 12 Eylül 1980’dir ve TSK, Türkiye’nin yönetimini ele almıştır.
Bir yandan TRT’nin, öte yandan Hürriyet gibi büyük bir gazetenin ve de Hollanda televizyonlarının başarılı bir elemanı olması, birçok kapının kolayca açılmasını sağlar, Karaçay’a.
O günleri anlatırken Karaçay, unutamadığı bir acı anıyı da anlatmadan geçemez; “Her şeyi hazırlanmış, evlilik töreni için Mersin’e gidiyorduk. Yolculuğumuzun büyük bölümü geride kalmış Aksaray’a varmak üzereyken büyük bir trafik kazası geçirdik, Jeanne ile birlikte. İkimiz de ağır yaralanmıştık. Ölümden döndük diyebilirim. Nihayet 23 Mayıs 1970’te Mersin’de dünya evine girdik.”
Çiçeği burnunda İlhan ve Jeanne çiftinin mutlulukları ikiye, üçe katlanır 23 Ocak 1971’de.
Ruşen ve Vahide adını verdikleri biri erkek, diğeri kız olmak üzere ikiz çocukları olur. Fakat bu mutlulukları uzun sürmez! Vahide, kalbindeki delik nedeniyle ancak beş hafta hayata tutunabilmiştir. Kızlarını unutamazlar. Bu yüzden 17 Nisan 1974 tarihinde doğan ikinci kızlarına, beş haftalık bebek iken ölen Vahide’nin adını verirler. İlk çocukları Ruşen’den Eva, Vahide’den de Esra isminde iki torunu ile geçirdiği güzel zamanlar için Karaçay: “Hayatımın en güzel anları torunlarımla geçirdiğim anlardır. Her fırsatta torunlarımla olmak benim için dünyanın en büyük mutluluğudur.”
İlhan Karaçay 1973 yılında gazeteciliğin yanı sıra turizm işine de el atar ve 1976 yılında Bakanlar Kurulu Kararı ile THY’nin Utrecht Bölgesi Genel Satış Acentalığını üstlenir.
Bürosunda gazeteciliğin ve seyahat acentalığının yanı sıra, ihtiyaç ve istek üzerine sigorta ve kredi işleriyle de uğraşır. Gece gündüz iş derken, 1981 yılında geçirdiği ağır ameliyatlar sonucu, önce turizm bürosunu daha sonra da Hürriyet Gazetesi temsilciliğini güvendiği kişilere devreder.
Karaçay çocuklarının Türkçe eğitim görmelerini istediği için Türkiye’ye dönerek, Mersin’e yerleşir. Tabii orada da boş duramaz ve yine turistik tesislerini işletmeye başlar. O arada bir kez daha siyasette şansını dener. 1984 yerel seçimlerinde DYP Mersin Belediye Başkan adayı olarak girdiği seçimi kaybeder. Mersin’deki sosyal yaşamdan rahatsız olmaya başlar, sıkılır ve 1986 yılının başında Hollanda’ya döner.
Hollanda’ya gelişi ile birlikte Günaydın gazetesinin muhabirliğini, Türkçe ve Hollandaca yayınlanan Haber Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmenliğini üstlenir. Aynı yılın sonunda Avrupa’ya açılan Sabah Gazetesi’nin Benelüx ctemsilciliğini de alır. Fakat Sabah’ın ilk Avrupa serüveni uzun sürmez ve kapanır. 1988’de Asil Nadir’in Günaydın Gazetesi’ni satın alması ile birlikte, bu kez bu gazetenin Benelux temsilcisi olur. Asil Nadir krizinin ardından gazetenin Bekir Kutmangil tarafından satın alınmasından sonra da aynı görevi sürdürür. Gazetecilik yaşamında, bu sektörün her branşında görev yapmış olan Karaçay, 1994 yılında Günaydın’ın Avrupa baskılarının sahibi olmuştur. Bu nedenle de Avrupa Türk Basınının merkezi olan Frankfurt’a yerleşir.
İlhan Karaçay Oğlum Salih’le aramızda
DEVAMI GELECEK
Sayın Nasrattınoğlu, hikâyeme Frankfurt’ta son vermiş. Ne var ki, hikâye orada bitmeyecek.
Kıymetli yazar, Hollanda’daki yaşamımda, Türk toplumu için yaptığım önemli çalışmalardan örnekler sunacağı bir yazı daha hazırlayacağını belirtti.
NASRATTINOĞLU’NUN KISA ÖZGEÇMİŞİ
İRFAN ÜNVER NASRATTINOĞLU
Folklor araştırmacısı. 18 Aralık 1937, Afyonkarahisar doğumlu. Hava Astsubay Okulu (1955) mezunu. Yirmi yıl Hava Kuvvetlerinde çalıştıktan sonra kendi isteğiyle emekliye ayrıldı. 1976’dan itibaren çeşitli gazetelerde çalıştı. Sonraki yıllarında folklor araştırmalarında yoğunlaştı, bu alanda faaliyet gösteren kuruluşlarda çeşitli görevler üstlendi. 1981 yılından itibaren Folklor Araştırmaları Kurumunun başkanlığını yaptı.
İlk yazısı, 1954 yılında Türkeli gazetesinde (Afyonkarahisar) çıktı. Sonraki yıllarda makaleleri Türkeli, Afyon, Zafer, Mücadele (Diyarbakır), Anadolu, Güney, Orta Doğu gazeteleri ile Türk Folklor Araştırmaları, Sivas Folklor, Türk Folkloru, Erciyes, Hisar, Ilgaz, Gülpınar, Size, Güneyde Kültür, İçel Kültürü, Ses, Yeni Defne dergilerinde yayımlandı. Türkiye içinde ve dışında çok sayıda, ulusal ve uluslararası kongre, sempozyum ve seminerlere katılarak bildiriler sundu. Folklor araştırmalarına hizmetleri yurtiçi ve yurtdışından çok sayıda ödül aldı. Azerbaycan Mehmet Emin Resulzâde adına Devlet Üniversitesi tarafından ve Moldova-Komrat Devlet Üniversitesi tarafından İkiz fahri doktora beratı ve fahri profesör payesi (1999) verildi. Yine çeşitli ülkelerde akademi üyelikleri vardır. Hakkında üniversitelerde tezler hazırlandı. Türk Basın Konseyi, Azerbaycan Yazarlar Birliği, Afyonkarahisar Gazeteciler Cemiyeti, İLESAM, Moldova Yazarlar Birliği, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Türkiye Yazarlar Birliği gibi birçok derneğin üyesidir.
“Folklor araştırmacısı, yazar İrfan Ünver Nasrattınoğlu faydalı hizmetler veriyor. Geçen yıl “Çağdaş Kuzey Azerbaycan Şiiri” antolojisini yayınlamıştı. Bu defa elimizde, İrfan Ünver’in derlediği “Çağdaş Uygur Şiiri Antolojisi” var. Türkiye dışındaki Türk edebiyatının Türkiye’de tanınması, yayılması, Türk edebiyatının, dışardaki kardeşlerimize tanıtılması yönünde yıllar yılı yazdık, ısrarla durduk. Görüşlerimiz zaman zaman hafife alındı. Bakışlar büyük yerlerdeydi.” (Tahir Kutsi Makal) (devam edecek-OĞUZ ÇETİNOĞLU’NUN YAZILARI)
Yorumlar