Trump’a Suikast Girişimi Sonrası ABD Seçimleri
* ABD eski Başkanı ve 5 Kasım 2024’te düzenlenecek seçimlerde Cumhuriyetçi Parti Başkan adayı Donald Trump, Cumartesi günü Pensilvanya eyaletinde düzenlediği mitingte suikasta uğradı.
* Bir kişinin öldüğü saldırıda Trump deyim yerindeyse -kıl payı kurtularak- hafif yaralandı ve bölgeden uzaklaştırıldı.
Prof. Dr. Ferhat PİRİNÇÇİ
Bursa Uludağ Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğr. Üyesi ve Ankara merkezli bir düşünce kuruluşu olan SETA Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’n Akademi Direktörü Prof. Dr. Ferhat PİRİNÇÇİ, “Trump’a Suikast Girişimi Sonrası ABD Seçimleri” başlıklı makalesinde, Suikast girişiminin ve Trump’ın saldırı sonrasında verdiği ikonik görüntünün birlikte düşünüldüğünde, bu saldırının seçim sürecini köklü bir şekilde etkileyeceğinin açık olduğuna dikkat çekti.
Prof. Dr. Ferhat PİRİNÇÇİ, Öyle ki saldırıdan saatler sonra yapılan araştırma ve öngörülerde Trump’ın Demokratik Parti adayı karşısında seçimi yüzde 69 oranında kazanacağının iddia edilmeye başlandığını hatırlattı.
SETA Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’n Akademi Direktörü Prof. Dr. Ferhat PİRİNÇÇİ’nin kaleme aldığı, “Trump’a Suikast Girişimi Sonrası ABD Seçimleri” başlıklı makalesinin detayı şöyle:
Zaten belirli bir taban desteğine sahip olan Trump’ın suikast girişiminin ardından siyaseten oldukça güçlendiği rahatlıkla söylenebilir. Ancak seçimlere daha üç buçuk aydan fazla zaman olduğu ve çok sayıda dinamiğin bu süreci etkileme ve değiştirme potansiyeli olduğu unutulmamalı.
AMERİKAN SIYASETİ DÜNYA İÇİN KAYGI VERİCİ
ABD’nin sahip olduğu ekonomik, askeri ve siyasi güç düşünüldüğünde, elbette seçim süreci ve adaylar sadece ABD için değil, uluslararası toplum açısından da önemli ve yakından takip ediliyor.
Şu an görünürde iki aday var: Mevcut Başkan 81 yaşındaki Joe Biden ve eski Başkan 78 yaşındaki Donald Trump. Bu iki adayın yarıştığı bir seçim, dünya siyaseti açısından kaygı verici. Ancak bu kaygı durumu adayların yaşlarıyla doğrudan ilişkili değil.
Kaygının ana kaynağı adayların Başkanlık dönemlerinde sergiledikleri performans ve yeniden seçilmeleri halinde yapacakları ve yapamayacakları. Zira uluslararası sistem ve toplum Amerikan Başkanlarının yaptıkları ve yapmadıklarından doğrudan etkileniyor.
Bu noktada ABD yönetimlerine yönelik kaygı 2024 seçim sürecinde ortaya çıkmadı. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde neredeyse bütün ABD başkanlarının politikalarına yönelik eleştiriler yapılıyor. Bu eleştiriler saklı kalmakla beraber, 2008’e kadar ABD dış ve güvenlik politikasının ana belirleyicisi olan Başkan ve ABD kurumsal yapısının belirli davranış kalıplarına sahip ve daha da önemlisi öngörülebilir olduğu söylenebilir.
Bu durum 2008’de Obama’nın seçilmesiyle birlikte değişmeye başladı. Obama yönetimini iki kelimeyle özetlemek gerekirse, “basiretsiz ve pasif” tanımları yeterli olacaktır. Nitekim Obama, eylemleriyle ABD’nin on yıllardır kurguladığı ve korumaya çalıştığı yapıyı ciddi bir şekilde sarstı. İşin kötüsü, bunun yerine yeni bir şey getirmedi. Ortaya ciddi bir yönetsel güç boşluğu çıktı. Özellikle dış ve güvenlik politikası alanında ortaya çıkan bu güç boşluğu, orta ve alt düzey bürokrasi tarafından dolduruldu.
Bu aşamada aklıma gelen üç örnek ne demek istediğimi açıklayacaktır: ABD’nin Arap halk hareketlerindeki pasif tutumu, DEAŞ’la sözde mücadele için PKK/YPG’yi “yerel ortak” olarak seçmesi ve Kırım’ın işgal ve ilhak edilmesi aşamasındaki reaksiyonu. Bölgesel güç dengesi ve özellikle Türkiye açısından oldukça kritik olan bu üç tutum, Obama yönetiminin basiretsizliğinin en somut yansımalarından oldu.
Obama’nın ardından gelen Trump ve Biden dönemleri de ABD dış ve güvenlik politikasının Obama öncesi döneme dönüşünden ziyade Obama dönemi yönetsel başarısızlığın devamı niteliğinde oldu.
Obama sonrasında ABD Başkanı olarak seçilen Trump, bu bürokrasi ve müesses nizam tarafından dört yıl katlanılması gereken istisnai bir dönem olarak değerlendirildi. Öyle ki Trump döneminde bazı ABD’li yetkililerle yapılan görüşmelerde bu durum, üstü kapalı değil; açık bir şekilde ifade ediliyordu. Bununla beraber Trump’ın nev-i şahsına münhasır karakteriyle yakın geçmişteki “en öngörülemez” ABD Başkanı olduğu da görüldü.
Biden ise Amerikan dış siyasetinde Trump etkisinin bitmesini “ABD geri döndü” olarak tanımlasa da aslında geri dönen bir şeyin olmadığı dört senede anlaşıldı.
Dolayısıyla son 16 yıldır Amerikan siyaseti, etkili liderler üretemiyor. Bu açıdan ABD’de ciddi bir “liderlik” sorunu var. Öne çıkan iki aday bu algıyı pekiştiriyor ve haklı olarak kaygıların artmasına neden oluyor. Zira liderlik sorununun ortadan kalkacağına yönelik umutlar yok denecek kadar az.
BİDEN BİR DÖRT YIL DAHA GÖREV YAPABİLİR MI?
Daha önce 36 yıl Senatörlük yapan ve ardından Obama döneminde sekiz yıl Başkan Yardımcılığı yapan Biden, son dört yıldır da Amerikan Başkanı.
Son dört yılda -tıpkı Başkan Yardımcılığı yaptığı sekiz yılda olduğu gibi- Biden yönetiminin norm temelli uluslararası sisteme olumlu katkısı yok denecek kadar az. Hatta, yönetimde olduğu dönemlerde ABD’nin kendi ürettiği ve korumaya çalıştığı uluslararası sisteme yarardan çok zarar verdiği söylenebilir.
Bunun da ötesinde Biden’ın bırakın bir devlet başkanını, bir birey olarak gündelik rutinlerini yerine getirip getiremediğine ilişkin ciddi kaygılar var. Çoğunlukla kendisine iletilen komutlarla hareket edebildiği gözlemlenen Biden’ın ekranlarda Trump karşısında sergilediği performans, kendi destekçileri tarafından bile “adaylıktan çekil” çağrılarının yapılmasına neden oldu.
İzlemeye alıştığımız havayla tokalaşması, donuklaşması ve protokol akışının tersine hareketler sergilemesinin yanı sıra geçen haftaki NATO zirvesinde Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy’i “Putin”, kendi Başkan Yardımcısı Kamala Harris’i ise “Trump” olarak çağırması gibi eylemleri, Biden için “sağlıklı bir şekilde görevini yerine getiremeyeceği” iddialarını haklı çıkarıyor.
TRUMP SEÇİLİRSE NASIL BİR DÖRT YIL OLUR?
Suikast girişiminden önce yapılan anketlerde Biden karşısında avantajlı olduğu görülen Trump’ın saldırıdan sonra aradaki farkı açarak bu durumunu perçinleyeceği görülüyor. Bu noktada Trump’ın seçilmesi durumunda nasıl bir dört yıl geçireceği sorusu önem kazanıyor.
Diğer bir ifadeyle, ilk dönemindeki “iktidar olup muktedir olmama” durumu devam mı edecek yoksa Amerikan siyasetine ve özellikle bürokrasisine ciddi bir neşter mi vuracak?
Trump görev yaptığı dört yılda dört farklı Dışişleri Bakanı, dört farklı Ulusal Güvenlik Danışmanı ve iki farklı Savunma Bakanı’yla çalıştı. Böylesi bir tabloda Bakanlar üzerinden bile olsa bürokrasiye hâkim olmanın ne kadar zor olduğu ortada. Bürokrasi, dört yıl boyunca Trump’a politika alternatifleri sunmak yerine, talimatlarını gerçekleştirmemek ve direnç göstermek üzerine çaba sarf etti. Bunun en açık örneklerinden birisi, Trump’ın Suriye’den asker çekme talimatı vermesine rağmen Amerikan Merkez Komutanlığı’nın (CENTCOM) direnerek ve Kongre’yi harekete geçirerek bu kararı uygulamamasında görüldü.
Eğer Trump önceki görev döneminde müesses nizamın ve bürokrasinin kendisine oluşturduğu engelleri aşarsa, farklı bir dönem ortaya çıkabilir. Ancak bu durumun Trump’ın kendisine has yapısı ve öngörülemezliğinin ortaya çıkaracağı kaygıları gidermesi de oldukça zor.
***
Yazar hakkında