Bu haber her daim yalnız kalan Kerkük Türkleri tarafından kararlı bir duruş ile engellendi ve bu bağlanma planı gerçekleşmedi. Ne yazık ki başsız kalan Türk dünyasının kanayan yarası olan Kerkük gene dünya kamuoyunda sahipsiz kalmıştır. Ne yazık ki hem ülkemizde hem dünyada akan Türk kanı olunca, herkes sessiz kalmıştır.
Tüm bunların gölgesinde Kerkük için heyecanlı günler yaşanıyor. 18 yıl aradan sonra ilk defa bölgede bir seçim heyecanı yaşanıyor. Verilere göre seçime katılım yüzde 41 seviyesinde ve şu anki sonuçlara göre Türkmen cephesi 16 sandalyeli mecliste 2 sandalyeyi garantiledi.
Ne yazık ki onlarca yıldır sahipsiz kalan bölgede Türklere karşı yaşanan etnik temizlik sonucunda bölgede söz hakkı farklı grupların eline geçmektedir. Türkmen cephesi uzun yıllardır bölgede Türk varlığının devam etmesi için canla başla çalışmaktadır. Türklük davası için mukaddes bir değer olan Kerkük, hiçbir zaman yalnız kalmayacaktır. Bize atamızdan yadigâr olan Kerkük davası her zaman bizim için şahsi bir mesele olacaktır.
Konuya kısaca girersek, Kerkük tarihi…
Dünyanın en eski yerleşim yerlerinden olan ve insanlığın ilk çağlarından beri birçok medeniyete ev sahipliği yapan Kerkük, Asur hükümdarı Sartnabal tarafından milattan önce 800’lü yıllarda Medyalılara karşı korunmak amacıyla inşa edilen bir kale şehridir. Daha sonralarda şehir Perslerin ve Büyük İskender’in kontrolüne girmiştir.
Hristiyanlığın yayılmasının ardından şehir Hristiyanlar için önemli bir merkez haline gelmiştir. Bu dönemlerde şehir eski isimlerinden “al Kahr” ismi ile anılmış ve kayıtlara böyle geçmiştir. Bugünkü ismi Şerefüddin Ali Yezdî’nin Timur Tarihi’nde geçmekte ve günümüze kadar kullanılmıştır.
Kerkük şehri İslam Devleti’nin fetihlerine kadar Sasanilerin egemenliğinde kaldı ve Hz. Ömer döneminde Kerkük bölgesi İyâz b. Ganm komutasındaki Müslümanlar tarafından fethedildi. Daha sonralarda Emeviler ve Abbasiler döneminde bölgeye önemli sayıda Türk yerleşti ve bölge Türkleşmeye başladı.
İslam Devleti döneminde bölgeye yerleştirilen Türkler o dönem bölgenin dışarıdan gelen tehlikelere karşı koruma görevini üstlenmiş ve bir nevi sınır koruma birliği olarak görev almıştır. Bölgede Türk nüfusu hızlı şekilde artmış ve zamanla Türkler; Basra, Vasit, Bağdat, Samarra, Tıkrit, Musul, Telefer, Erbil, Kerkük, Halep, Bendencin (Mendeli) ve Diyala bölgelerine yerleşmiştir.
Sonralarda artan Türk nüfusu ve zayıflayan İslam Devlet’i hakimiyeti ile bölge istikrarsız kalmış ve 12.yy’da bölgede Oğuz Türkleri tarafından beylikler kurulmuştur. Bunlar içinde en uzun süre hakimiyet kuranı Kıpçak Türkleri olmuştur. 13. Yy’da bölge Moğol istilasına uğramış ve yeni bir Müslüman grup şehre yerleşmiştir.
İlerleyen dönemde bölgedeki Türkler, Hristiyan ve Müslüman topluluklarla kaynaşmıştır. Bölgede oluşan Türk-Müslüman ve Türk-Hristiyan gruplar günümüze kadar varlığını korumayı başarmıştır. 14. yy’da Bağdat bölgesi Timur’un istilasına uğramış ve iki defa tamamen yağmalanmıştır.
Bu yağma sırasında halkın büyük bir kısmı öldürülmüş ve şehir önemli ölçüde yıkılmıştır. Aynı dönemde Timur’un gazabından çevre şehirlerde nasibini aldı ve büyük bir yıkıma uğradı. Bunun sonucunda Kerkük bölge için önemli bir şehir haline geldi ve popüler bir merkez halini aldı. 15. yy’da Kerkük, Karakoyunlu hükümdarı Kara Yusuf tarafından İskender Mirza’nın hakimiyetine bırakıldı.
Bu dönemde Kara Yusuf, Akkoyunlulara karşı giriştiği mücadelede Kerkük Türklerinden önemli bir destek gördü ve bu destek sonucunda Kerkük Türkleri Irak’ın kuzey bölgesinde önemli bir hakimiyet kazandı. Ancak ilerleyen dönemlerde Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın, Karakoyunlu hükümdarı Cihan Şah’ı mağlup etmesi ile bölge Akkoyunlu kontrolüne geçti.
Daha sonra Şah İsmail’in Bağdat’ı fethetmesi ile Akkoyunlular bölgeden çekildi ve Kerkük Safevilerin hakimiyetine girdi. 1508 yılında Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran Savaşı’nda Şah İsmail’i mağlup etmesi ile Kerkük yeniden Türk Devleti’nin hakimiyetine girdi.
Uzun yıllar boyunca iki devletin çekişmesine tanık olan ve sıklıkla el değiştiren şehir daha sonralarda Osmanlı Devleti’nin onuncu padişahı olan Yavuz Sultan Selim’in oğlu Kanuni Sultan Süleyman’ın Irak seferi ile 1534 yılında tam olarak Osmanlı hakimiyetine girmiştir. Bu yıldan sonra uzun yıllar Türk hakimiyetinde kalan şehir 17. yy’da Osmanlı Devlet’nin güç kaybetmesi ile tekrardan Safevi hakimiyetine girmiş ve 17. Osmanlı padişahı ve Bağdat Fatihi olarak anılan IV. Murat (dördüncü Murat) döneminde Bağdat Seferi ile tekrardan Osmanlı hakimiyetine girmiştir.
Dünya için kırılma noktası olan Birinci Dünya Savaşı’nın 1914 yılında başlaması ile bölgede hareketlilik artmış ve 1918 yılında İngilizlerin Kerkük bölgesine girmesiyle çatışmalar şiddetlenmiş ve İngilizlerin geri püskürtülmesi ile sonuçlanmıştır. Ancak savaşın sonucunda Osmanlı büyük bir mağlubiyet yaşamış ve bölge hakimiyeti kaybedilmiştir.
Kurtuluş Savaşı öncesinde büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk tarafından bölgenin önemi ve Türklüğü bilindiği için Mısak-ı Milli sınırları içerisine alınan Kerkük ve Musul bölgeleri ne yazık ki dönemin imkansız şartları sebebiyle sınırlarımız dışında kalmış ve Lozan görüşmeleri ile de çözülememiştir. 1926 yılında ise Türkiye, Irak ve İngiltere’nin taraf olduğu Ankara Antlaşması ile ne yazık ki yüzyıllardır Türk yurdu olan Kerkük, Irak Devleti’ne devredildi.
Kerkük tarihi boyunca Türkler bölgede uzun yıllar yaşamıştır. Birçok devlet döneminde bölgedeki varlığını sürdüren Türkler, bölgede yaşamış ve farklı dönemlerde farklı görevlerde yer almıştır. Özellikle birçok devlet döneminde sınırların korunması için Türkler kullanılmış ve birçok savaşta en önde yer almışlardır.
Zaten tarihte sıkça karşılaştığımız bir durum bu biz Türkler tarih boyunca savaşçılığımız ile öne çıkmış ve her zaman askeri üstünlüğümüz ile birçok milletin dikkatini çekmişizdir. Bu bölgede de üstlendiğimiz koruma görevi sebebiyle Kerkük topraklarına yüzyıllardır kanımızı akıtmış ve canımız pahasına bu toprakları koruyarak yurt yapmışızdır. Daha sonralarda bu bölgede uzun yıllar yaşamış ve bölgenin ve bölge halkının güvenliği için can vermişizdir.
Bölgenin iskan ve imar işleri ile de uğraşan Türkler için Kerkük ve Musul her zaman bir Türk yurdu olmuştur. Çokça bilinen ama son yıllarda hızlıca unutulan bir sözü bu konuda hatırlatmayı doğru buluyorum; Cumhuriyet şairlerinden olan Mithat Cemal Kuntay’ın On Beş Yılı Karşılarken adlı şiirinde geçtiği gibi, “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır. Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.” Türkler için Kerkük ve Musul bölgesi her zaman bu önemde ve hassasiyette olmuş ve Türklerin kanı ile vatan yaptığı topraklara hasreti yüz yıldır dinmemiştir.
Bölgede hep olan ve hep olacak olan Türkler…
Kerkük yüzyıllar boyunca Türklerin yaşadığı ve Türkler tarafından var edilmiş bir şehir olmuştur. Ancak bölge 19. yy.’da petrolün keşfi ile emperyalist ülkelerin dikkatini çekmiş ve sahip olduğu zengin petrol yatakları yüzünden her zaman gündemlerinde olmuştur. Bölge üzerindeki planlar asla bitmemiş ve uzun yıllar kanlı hesaplaşmalara sahne olmuştur.
Yüzyıl önce başlayan kanlı hesaplaşmalar halen devam etmekte, bölgede huzursuzluk ve kan hiç eksik olmamaktadır. Günümüzde bölge ile ilgili değişik spekülasyonlar yapılmakta ve hayali rakamlarla bölgenin Türk nüfusunun yanında başka milletlerin ismi anılmaktadır. Yıllardır süregelen asimilasyon, göçe zorlama ve baskı politikaları bölge Türklerden arındırılmaya çalışılmaktadır.
Avrupa, Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) gibi küresel güçler tarafından bölgenin bir Türk bölgesi olmadığı daha kozmopolit bir yapı olduğu söylemi popüler hale getirilmiştir. Bölgeye yerleştirilen Kürt ve Arap nüfusları ile bölgenin demografik yapısı bozularak, yüzyıllardır Türk yurdu olan Kerkük, Kürt Bölgesel Yönetimi’ne devredilmek istenmektedir. (devam edecek-Tarihi kayıtlara göre bölge nüfusu…)