Uluslararası sorunlardaki gözcü: Garantörlük
* Binlerce insanın hayatını kaybettiği İsrail bombardımanlarında, İsrail-Filistin meselesi için henüz bir çözüm yok.
* Buna dair diplomasilerin yürütüldüğü görüşmelerde öne çıkan, iki devletli bir yol.
* Antlaşmanın sağlanmasının ardından ise garantörler bu kararın yürütülmesinde rol alacak. Tarihte bu tür antlaşmalara yönelik örnekler de var…
Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’e saldırısıyla başlayan olayların ardından İsrail, Gazze’yi şu ana kadar benzeri görülmemiş şekilde bombalıyor.
Çoğu çocuk 6 bine yakın kişinin hayatını kaybettiği bu saldırıların şiddeti her geçen gün artarken, masadaki en önemli konu çözümün nasıl sağlanacağı sorusu.
Batılı devletler, uluslararası hukuk kurallarının aksine İsrail’i desteklerken, bu insanlık dramının takipçisi olup arabulucu olmaya çalışan, bunun için diplomasi yürüten devletlerin çabası sürüyor.
İki devletli çözüm
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, ilk günden beri diplomasi trafiğini hem bölge ülkelerle hem de Batı ülkeleriyle sürdüren isim oldu. Konuya yönelik açıklamalarında da iki devletli çözümün altını çizdi.
Fidan, özellikle Filistin tarafına garantör olacak ülkelerin bölgeden olmasının telkin edildiğini de vurgulayarak, “Buna Türkiye de dahil. İsrail için de başka ülkeler garantör olsunlar. Her iki tarafın da mutabık kalacağı bir antlaşmaya varıldıktan sonra, bunun gereklerinin yerine getirilmesi hususunda garantör ülkeler sorumluluk üstlensin” diyerek, ancak bu şekilde kalıcı barışın ortaya çıkacağına dikkati çekmişti.
Öyle ki iki devletli bir çözümün olması gerektiği neredeyse tüm ülkeler tarafından kabul görüyor. Lakin, uygulamaya geçmek adına henüz adım atılmadı. Bu çözüm, İsrail Devleti’nin yanında bağımsız bir Filistin Devleti öngörüyor.
Tarihte buna benzer durumlarda uygulanan örnekler, çözüm için yol gösterici olabilir nitelikte. Fakat, her mesele kendine has yöntemlerin ve kuralların koyulduğu maddelerle çözüm bulmuş. Garantörlere de bu antlaşmaların sorumluluğu yüklenmiş.
Kıbrıs sorunu
Türkiye, Kıbrıs’ta 1960 yılında imzalanan Londra ve Zürih Antlaşmaları ile kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü garantör ülkelerden biri. Diğer iki garantör ülke ise Yunanistan ve Birleşik Krallık. Bu antlaşmaların hükümleri uyarınca bu üç ülke, Kıbrıs’ın bağımsızlığı ve toprak bütünlüğünün garanti edilmesi için taahhüt verdi.
1974 yılında ise Kıbrıs’ta gerçekleşen askeri darbe sonucu sorun patlak verdi. Darbenin ardından Yunanistan, darbecilere destek sağladı ve Kıbrıs’ı Yunanistan ile birleştirmeyi hedefledi. Bu duruma Türkiye, Kıbrıs Türk topluluğunun güvenliği ve haklarının tehlikede olduğu gerekçesiyle askeri müdahalede bulundu.
Bosna Savaşı
Bosna Savaşı, Yugoslavya’nın dağılmasının ardından yaşandı. Busavaş da ciddi insanlık suçlarına sahne oldu. Srebrenista Soykırımı, en bilinen ve en korkunç olanlardan biriydi. Binlerce sivil Boşnak, Sırp kuvvetleri tarafından öldürüldü.
Bu soykırım, uluslararası toplumu ve savaşın taraflarını sert bir şekilde eleştiriye tabi tuttu. Savaşın etkileri ise hala Bosna-Hersek ve bölge ülkelerinde hissediliyor.
1995 yılında görüşmelerin ardından Dayton Antlaşması imzalandı. Antlaşma, savaşı sona erdirdi. NATO’ya barışı koruma görevi verildi, bu görev SFOR (Stabilization Force) ve sonraki adıyla EUFOR (European Union Force) adı altında yürütüldü. Bu güçler, Bosna-Hersek hükümeti ve diğer uluslararası kuruluşlarla işbirliği içinde çalışarak ülkede güvenliği sağladı.
Bu örnekler savaşa çözüm için geliştirilenlerden bazıları… Şimdi tüm dünyanın gözü İsrail-Filistin meselesinde nereye varılacağında. İsrail devletinin bombardımanı altındaki 2 buçuk milyona yakın insan bu çözümü beklerken, varılacak anlaşma sonrası bu taahhütleri garanti altına alacak garantörlerin de oluşturulması bekleniyor. Aydın Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Tarık Oğuzlu ile gündeme gelen “garantörlük” üzerine konuştuk.
“Garantörler antlaşmayı garanti altına alır”
Oğuzlu, bir garantörlükten bahsetmeden önce İsrail-Filistin meselesine dair bir çözümün antlaşmayla sağlanması gerektiğini belirtiyor. Gündeme gelen bu adımların başında iki devletli bir uygulama var.
“Öncelikle İsrail ve Filistin tarafı bir araya gelecekler masanın etrafında aralarında bir anlaşmaya varacaklar. Garantör olabilecek olan ülkeler de işin içinde olacaklar. Yani kendi özgür iradeleriyle bu anlaşmanın yapılması gerekiyor önce. Sonrasında İsrail antlaşmanın hükümlerine uymazsa bu garantör ülkeler devreye girecek. Yani dolayısıyla antlaşmanın yaşayabilmesini garanti altına alacaklar. Yani garantör ülkeler çözüm önerisi sunmuyor. Antlaşmayı garanti altına alıyorlar. Filistin için de garantör olabilecek ülkeler o bölgedeki Mısır, Ürdün,Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkeler olabilir. Fidan’ın açıklamalarına binaen Türkiye de bu öneriyi sundu.”
Garantör ülkeler çözüm önerisi sunmuyor. Antlaşmayı garanti altına alıyorlar.
“Öncelikle çözüm için anlaşma sağlanacak”
Daha önceki savaşlarda antlaşmaların garantörlüğünü üstlenen örneklerden bahsetmiştik. Oğuzlu, bu örnekleri de hatırlatarak, yapılacak anlaşmaya göre garantörlerin görev ve sorumluluklarının belirleneceğini söylüyor:
“Daha önceki örneklerinden biri de 1960’da Kıbrıs’a garantör olan ülkeler var. Türkiye, Yunanistan ve Birleşik Krallık Kıbrıs’ın bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü korumakla yükümlü. Fakat İsrail ve Filistin arasındaki antlaşma nasıl yapılır bilinmiyor. Her iki ülkenin farklı garantörleri de olabilir. Ya da yine aynı şekilde de olabilir. Bu tamamen yapılacak anlaşmaya göre değişir. Öncelikle İsrail-Filistin sorununun çözümü için bir antlaşma yapılmalı. Bu birinci antlaşma. Ardından bu antlaşmanın garantörleri kim olacak diye bir antlaşma yapılacak. Yani iki antlaşmanın yapılması gerekiyor. Görevleri ne? Sorumluları me? Güçlerini kullanabilirler mi? gibi detayların da yazılması gerekiyor.”
Yapılan antlaşamaya İsrail uymazsa yani yayılmacı politikalarını sürdürürse, işgalci yerleşimciler devam ederse antlaşmanın garantörleri devreye girer.
Garantörlerin görevi ne olur?
Oğuzlu, garantörlerin nasıl görevler üstlenebileceğine dair bilgi de veriyor:
“Mesela, yapılan antlaşamaya İsrail uymazsa yani yayılmacı politikalarını sürdürürse, işgalci yerleşimciler devam ederse antlaşmanın garantörleri devreye girer. İsrail’i bu tutumundan dolayı uyarır. Antlaşmada garantörlere verilen haklar neyse onu uygularlar. Bu garantörlük örneği belki Kıbrıs’taki gibi olabilir ama hiçbir şey şu an net değil.
Bosna Hersek örneği de var. Savaşın ardından, 1995 yılında Dayton Antlaşması Bosna-Hersek’te barışın sağlanması ve bu ülkenin geleceği için bir çözüm sunuldu. Sonrasında bir NATO gücü oranın güvenliğini üstlendi.”