İran bu çatışmanın neresinde?
* İsrail ordusunun, Hamas’ın askeri kanadı 7 Ekim’de “Aksa Tufanı” operasyonunu başlatması üzerine Hamas ve Filistinli gruplarla çatışması sürüyor.
* İsrail ordusunun abluka altındaki Gazze Şeridi’ne saldırı başlatmasının bugün 10. günü ve neticesinde dünyadan tepkiler çoğalarak aralıksız devam ediyor.
* Bölgedeki son gelişmelerin çerçevesinde uzmanların görüşünü aldık.
UHA / İnternational News Agency
SETA bağımsız, tarafsız düşünce ve yayın kuruluşu, Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’ndan Araştırmacı Mustafa CANER, “İran bu çatışmanın neresinde?” başlığıyla değerlendirmede bulundu:
“İran’ın son yıllarda Hamas ile ilişkilerini oldukça geliştirdiği bir gerçek. Tahran yönetimi Hamas’a siyasi, askeri ve mali destekte bulunuyor. Hamas’ın böylesine sofistike ve geniş çaplı bir operasyon gerçekleştirme kabiliyeti kazanmasında İran’ın payı yadsınamaz. İran’ın ayrıca İslami Cihad gibi başka silahlı Filistinli gruplarla da ileri seviyede ilişkileri bulunuyor. Hamas-İran ilişkileri Hamas’ın dış destek arama çabasından dolayı bir mantık evliliği formatındayken İslami Cihad-İran bağlantısı ise ideolojik bir zemine oturmaktadır.
İranlı üst düzey hükümet yetkilileri, operasyonun planlama aşamasında olduklarına dair iddiaları sert bir dille reddettiler. İran’ın resmi tavrının operasyonun ardından siyasi destek vermek olduğu görülüyor. Böylece İran, doğrudan bir askeri çatışma riskini hukuken bertaraf edip vekil kuvvetleri yoluyla İsrail ile çatışma yoluna gitmiş görünüyor. Öte yandan ABD ile son dönemde gündeme gelen yeniden müzakere ihtimaline karşı da bu saldırıların kullanılması gündemde. Şimdilik iki taraf da müzakerelerden geri adım atmış görünmüyor. Antony Blinken’ın Hamas saldırısındaki İran’ın rolüne dair söylediği “Elimizde İran’ın müdahil olduğuna dair yeterli kanıt yok” şeklindeki sözleri de Washington’ın Tahran yönetimiyle köprüleri atmak istemediğini gösteriyor.
Ancak İran’da güvenlik bürokrasisinin ve özellikle Devrim Muhafızları Ordusunun (DMO) hükümetten bağımsız hareket ettiği bir gerçek. Hamas’ın bu operasyon öncesinde İranlı askeri yetkililerle görüştüğü biliniyor. Ucu/sonuçları İran’a dokunması kesin olan bu çapta bir operasyonun İranlı yetkililerin bilgisi dışında gerçekleşme ihtimali oldukça zayıf. Öte yandan Lübnan Hizbullahı’nın Lübnan-İsrail sınırından sızma girişimleri gerçekleşiyor. Hizbullah-İran bağlantısı, Hamas-İran bağlantısından çok daha güçlü ve organik. Bütün bu tabloya bakarak İran’ın bir emir komuta zinciri içerisinde Hamas’ı operasyona yönlendirdiğini söylemek doğru olmasa da tablonun tamamen dışında olduğunu söylemek de yanlıştır.
Hamas’ın operasyonunun geniş bir alana yayılarak Lübnan ve Suriye’yi kapsaması olası görünüyor. Direniş Cephesi adı verilen ve İran’a müzahir gruplardan oluşan yapılanmanın bu tarzda bir yayılım karşısında alacağı pozisyonun daha önceden defalarca çalışıldığı kanaatindeyim. Savaşın uzaması ve yayılması halinde İran faktörünü daha çok konuşmak gerekecek.
İran’ın buradaki amacının İsrail ile Arap ülkeleri arasındaki normalleşmeyi hedef almak olduğu söylenebilir. Nitekim İran dini lideri Ali Hamaney’in danışmanlarından Ali Ekber Velayeti’nin Hamas saldırısı sonrasında “İsrail ile normalleşmeye çalışanlar bu gelişmelerden ders almalı” şeklindeki sözleri bu argümanı doğrulamaktadır. Bunun dışında İsrail’in Suriye’de gerçekleştirdiği hava saldırılarının İran için ciddi kayıplar doğurduğu ve Hamas saldırısının bu anlamda da İsrail’e karşı caydırıcı bir işlev taşıdığı söylenebilir. İran’ın “küçük şeytan” olarak kurucu ideolojik kurgusunda başköşeye yerleştirdiği İsrail’e karşı bölgedeki çatışmacı motivasyonu diri tutması her zaman için kendi yararınadır.
***
Yazar hakkında