ref: refs/heads/v3.0
enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
SON DAKİKA
10:32 Tunceli ve Ovacık’a kayyum atamalarına muhalefetten tepki: ‘İrade gaspıdır, hukuki değildir’
10:22 İçişleri Bakanlığı, Tunceli ve Ovacık Belediyelerine görevlendirme yaptı
07:40 Adalar Müzesi’nden yeni sergi
07:19 Gazze’de İsrail’in suç ortağı ABD’den Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin İsrailli üst düzey yetkililerle ilgili yakalama kararına tepki: “Kararı reddediyoruz”
07:00 Bakanı Prof. Dr. Vedat Işıkhan, “AK Parti, 11 milyonu aşkın üyesiyle Türkiye’nin en büyük sivil toplum hareketidir”
06:50 Kocaeli Ticaret Odası’nın standına 2. Uluslararası Sağlık Turizmi Fuarı’nda yoğun ilgi
06:34 TÜBİSAD: Türkiye’nin geleceğini bilişim sektörü, bilişim sektörünün geleceğini ekosistem ekonomisine geçiş belirleyecek
06:32 Asya Açılımı’nın jeopolitik yansımaları
06:29 Suudi Arabistan’ın “Vizyon 2030” Reformlarının arka planı
06:20 Gazze’de katil soykırımcı İsrail’in suç ortağı ABD’den Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin İsrailli üst düzey yetkililerle ilgili yakalama kararına tepki: “Kararı reddediyoruz”
06:14 Katil Netanyahu için tutuklama kararı: Şimdi ne olacak?
06:00 Kocaeli Folklor Spor Kulübü şampiyonluk ünvanını korudu
00:50 Yılmaz: UCM’nin katil soykırımcı Netanyahu için tutuklama kararı insanlık için dönüm noktası
00:43 Kocaelili Hakem Arzu Görgün’e uluslararası görev
00:38 Usulsüz çakar kullananlara yeni cezalar belli oldu
00:30 Ruhsatsız silah taşıyanlara dört yıl hapis cezası
00:12 TUSAŞ’tan Çanakkale temalı HÜRJET paylaşımı
00:06 Hafta sonu kar geliyor
00:06 Irak ve Suriye’nin kuzeyinde 9 terörist etkisiz hale getirildi
00:03 Bakan Fidan’dan BRICS açıklaması: Ortaklıkla ilgili bir teklif aldık
TÜMÜNÜ GÖSTER →

“Filistin’e gideceğimi zannettim. Otobüse bindiğim anda film koptu. Bu sefer Suriye sınırından beni içeri aldılar” – II –

“Filistin’e gideceğimi zannettim. Otobüse bindiğim anda film koptu. Bu sefer Suriye sınırından beni içeri aldılar” – II –
20 Eylül 2023
62
A+
A-

Türkiye, Ortadoğu ve dünya siyasetiyle ilgili tercümeler yapan, Blok yazarı ve Araştırmacı – Gazeteci Zahide Tuba Kor’un yazı ve röportajlarına yeni yayın döneminde, Uluslararası Haber Ajansı (UHA)‘nın röportaj bölümünde zevkle okuyabilirsiniz.

https://www.aljazeera.com.tr/sites/default/files/2016/01/25/Zahide%20Tuba%20Kor.jpgBlok yazarı ve Araştırmacı – Gazeteci Zahide Tuba Kor’un ilk röportajı:

Yüksek lisans yapma hayaliyle 2015’te turist vizesiyle Türkiye’ye gelip çalışmaya başlayan Beyrut Amerikan Üniversitesi İnşaat Mühendisliği mezunu 30 yaşında Lübnanlı Filistinli bir genç, geçerli ikamet izni olmadığından 2023 yılı başında iş çıkışı yakalanmış ve 2 ay evvel Suriye’ye sınır dışı edilmiş. 3 yaşındayken anne-babası geçirdiği bir kaza sonucu hayatını kaybetmiş; bu hayatta tek bir kız kardeşi var. Şimdi İdlib’de işsiz güçsüz ayakta kalmaya çalışıyor. Lübnan’da başlayan, Türkiye’de devam eden ve Suriye’de biten hayat hikâyesini, Suriyeli olmadığı halde nasıl bu ülkeye sınır dışı edilebildiğini kendisinden dinledim. Bu arada ilk kez yaptığım bir röportajı sansürleme gereği duydum. 5,5 ay kaldığı Şanlıurfa’daki geri gönderme merkezinde yaşadığı ve şahit olduğu şok edici olayları ayrıntısıyla öğrensem de yayınlamıyorum.

Yani bilet parası bulabilseydiniz Lübnan’a dönecektiniz, öyle mi?

Hem bilet hem de Türkiye içindeki yol parası gerekiyordu.

Sınırdan GGM’ye geri gönderildiğinizde başınıza neler geldi?

İyi hiçbir şey olmadı. (…)na koydular. 12 saat sonra çıkardıklarında nöbet değişimi olmuş, yeni bir şef gelmişti. Şef “Bu adam niye burada?” diye sordu. “Biz onu Suriye’ye gönderdik. Sınırda kabul etmemişler. Hiç kimseye bir şey anlatmaması için buraya aldık” cevabını verdiler. Şef “Sınırdan kabul edilmemişse bu, adamın suçu mu?” dedi. Beni kimsenin tanımadığı farklı bir bloka gönderdi. Üçüncü gün beni bir daha çağırdılar. Serbest kalacağımı zannetmiştim. Çünkü birincisi hiçbir şey yapmamıştım, ikincisi beni Suriye sınırına gönderdikleri halde almamışlardı. Geriye ne kalmıştı? Serbest kalmak. Dediler ki “Aşağıya inip müdürle konuşacaksın.” Ben aşağıya inerken tesadüfen müdür yukarı çıkıyordu. Bana dedi ki “Hayırlı olsun.” O an gerçekten inandım, serbest kaldım diye. “Nereye gidiyorum?” diye sordum. “Vatanına gideceksin” dedi. Filistin’e gideceğimi zannettim. Otobüse bindiğim anda film koptu. Bu sefer Suriye sınırından beni içeri aldılar.

Gönüllü geri dönüş belgesine nerede imza attın?

Bir önceki sefer, yani üç gün evvel otobüste imza attırmışlardı. Tekrar imza atmaya gerek yoktu.

İmza atmadan evvel itiraz ettin mi?

Yok öyle bir dünya. (…) Öyle veya böyle imzayı attırıyorlar. Karşımda on tane jandarma varken nasıl itiraz edebilirdim? Bir de benimle birlikte götürdükleri herkes mecburen imza attı.

Peki, hiç bu süreçte ailenle görüşüp durumunu anlattın mı?

Yok. Size dedim ki blok iki kat ve her katta 160 kişi var. Bu 160 kişinin aileleri farklı farklı ülkelerde veya şehirlerde. İki saatte 160 kişinin telefon konuşması ne demek? Bir de bütün bloklar aynı saatte telefonu çalıştırıyor. Zaten telefonlar sabit hat. Sabit hat bunca insana nasıl yetsin?

Bir de benim ailem zaten küçücük. Annem-babam ben 3 yaşındayken kazada ölmüş, 1996’da. Bu hayatta bir tek kız kardeşim var. O da bir Suriyeliyle evlendi. Bugünlerde Almanya yolunda.

Seni kim büyüttü?

Yaşadığımız Ayn el-Hilve Kampı’ndaki bir teyze kız kardeşimle beni alıp büyüttü, üniversiteye kadar. Bize anne-baba oldu. Üniversite ikinci sınıftayken o teyze de öldü.

Peki, Beyrut Amerikan Üniversitesi’nde bir Filistinli olarak okuman hiç kolay değildir. Özel üniversite olduğu için pahalıdır. Seni kim okuttu?

Bizi himaye eden teyze okutmak için her şeyi yaptı. Kendisi terzi olarak çalışıyordu, hatta yanında çalıştırdığı insanlar da vardı. Hayatta olduğu sürece hep bana destek çıktı, sen yeter ki oku dedi. Ama tabii ben de boş durmadım, kozmetik alanında çalıştım.

Kaç yaşından beri çalışıyorsun?

15-16 yaşından beri. Üniversitedeyken de çalıştım. Kuaförlere kozmetik malzemeleri satıyordum. Parfüm işine başlama isteğimin nedeni de buydu. Küçüklüğümde yaptığım işti bu.

Mayıs ayında doğup büyüdüğün Ayn el-Hilve Mülteci Kampı’nı ziyaret ettim. Hem yardım dağıttım hem de Filistinlilerin hikâyesini dinledim. Orada da hayat çok zor…

Filistinliler olarak bizim vatanımıza dönme imkânımız yok, gidebilmeyi çok istesek de. Lübnan’daki Ayn el-Hilve Kampı’nda hayat şartları kötü olsa da oraya dönmeye razıyım ben.

Yani şu anda İdlib’de kalmaktansa Ayn el-Hilve Kampı’na gitmeye razıyım diyorsun.

Tabii ki, yüzde 100. Ayn el-Hilve’de yaşadığım bir geçmişim, bir hayatım var. İdlib’de hiçbir şeyim yok ki.

Gelelim Suriye’ye sınır dışı edildikten sonra yaşadıklarına… Ne zamandır Suriye’desin? Sınırdan içeri girdiğin andan itibaren neler yaşadın?

Tam iki ay oldu. Burada yaşadıklarım Urfa’da yaşadıklarımı unutturdu. Bizi ilk olarak Tel Abyad’a yolladılar. 90 km uzunluğunda ve 30 km genişliğinde kapalı bir toprak parçası. Hiçbir yere gidemiyorsun. Aynı açık cezaevi gibi. Bölge şu an Türkiye’nin kontrolünde. Tel Abyadlılar daha önce IŞİD’i ve PKK’yı görmüşler. Bizi oraya bıraktılar ama hiç kimseyi tanımıyoruz. Tek tanıdıklarım kampta birlikte kaldığım arkadaşlar. Kalacak yerimiz olmadığından bir mescitte yattık. Mescidin yanında eski eşyaların konduğu küçük bir ev vardı. “Sayınız çok, size orayı açalım. Siz orayı temizleyip oturun” dediler. Tabii orası yaşamak için bir ev değildi, depo gibiydi. Biz oraya da razıydık, yaşadık.

Ben bir çözüm bulabilmek için uğraştım. Herkes bizim dilimizden anlamaz. Oradaki Suriye askerleri gelin bize katılın, bizimle çalışın dediler. Askerlik yapmak isteseydim Lübnan’da Ayn el-Hilve Kampı’nda Hamas veya el-Fetih’in silahlı gruplarından birine katılırdım. Ama ben asker olmak istemedim, okuyup mühendis oldum. Suriye’de neden askerlik yapayım? Neyse Tel Abyad’da uğraştım ve sonunda bölgenin sorumlusu Türk validen randevu aldım. Kendisine durumumu anlattım. Vali Bey çok şükür halden anlayan biriydi. Bana dedi ki “Sana yapılanlardan dolayı ben onlar yerine özür dilerim. Ama bir karar alınmış artık, değiştiremeyiz.” Dedim ki “Ama ben Suriyeli değilim ki…” Vali Bey, “Senin için yapabileceğim tek şey, Türkiye’nin kontrolündeki Suriye’nin diğer bölgelerine göndermek olabilir. Daha fazlasını yapamam” dedi. “Biz 90 kişiyiz, bari hepimize bu iyiliği yapın, sadece benim için değil” dedim. Çünkü benim dışımdakiler Suriyeliydi ve onların diğer bölgelerde en azından aileleri veya tanıdıkları vardı. Tel Abyad ise kapalı bir yer. Etrafında PKK veya Suriye rejimi, kuzeyinde de Türkiye var. İçeridekiler hiçbir yere gidemiyor. Vali Bey sağ olsun, kabul etti. Güvenlik güçlerinin eşliğinde üç otobüsle Tel Abyad’dan Türkiye’ye geri döndük; Urfa, Antep, Kilis üzerinden Azez’e girdik. Azez’e gelince etrafıma baktım, ben niye buraya geldim diye kendi kendime sordum. Hiç kimsem yok ki. Tel Abyad’da birlikte olduğum arkadaşların da hepsi dağılıp gittiler.

Diğer Suriyeliler Azez’de nereye gitti?

Kimisinin ailesi veya akrabası oradaydı. Onlar yoksa da en azından aşiretinden birileri, tanıdıkları vardı. Ben ise her şeye tamamen yabancıyım, ortada kalakaldım. Azez’de yaşayabileceğim, yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Bari Afrin’i deneyeyim dedim; belki bir fırsat, bir şey karşıma çıkar diye ümit ettim. Ama Afrin’de de bir şey yoktu. Tabii bu gezinme bir hafta sürdü. (devam edecek)

***

Yazar hakkında

Zahide Tuba Kor, Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümünde lisansını (2003) ve Türkiye-Suriye ilişkileri üzerine yazdığı teziyle yüksek lisansını (2007) tamamladı. Anlayış dergisinde yazar ve editör olarak çalıştı (2004-2010). Bilim ve Sanat Vakfı Küresel Araştırmalar Merkezinde koordinatör yardımcılığı görevini yürüttü (2010-2014). Yabancı basından ve düşünce kuruluşlarından Türkiye, Ortadoğu ve dünya siyasetiyle ilgili tercümeler yaptı (2015-2018). Halen çeşitli STK’larda Ortadoğu’yla ilgili seminerler vermektedir.

Araştırma konuları arasında Ortadoğu, dinler ve mezhepler tarihi bulunan Kor’un yayınlanmış çok sayıda yazısı, infografiği ve tercümesi bulunmaktadır (http://ortadogugunlugu.blogspot.com.tr/).

Yayınlanmış kitapları: Ortadoğu Konuşmaları: Bölgesel ve Küresel Perspektiften “Arap Baharı”Küresel Vicdanın Dilinden Özgürlük Filosu: Yolcularla SöyleşilerWitnesses of the Freedom Flotilla: Interviews with PassengersOrtadoğu’nun Aynası Lübnan; Siyonizm Düşünden İşgal Gerçeğine Filistin (Fatma Tunç Yaşar ve Sevinç Alkan Özcan ile birlikte).

 

 

 

Bu bir hafta içinde ne yaptın? Ne yedin, ne içtin? Nerede yaşadın?

Allah biliyor halimi. Ben elhamdülillah sabırlı bir insanım, zorluklara dayanabilir bir yapıdayım. Bir-iki gün yemek yemedim diye şikâyetçi olmam. Açlığa bir hafta da dayanırım. Sorun şu ki Afrin’de bütün param bitti. Ne yapacağım? Mecburen yürüye yürüye devam ettim. Yolda otostop çekiyordum, şoför nereye gidiyorsa beni de oraya götürüyordu. Ondan sonra yeniden yola çıkıyordum; başka bir adamın aracına biniyor, onun gittiği yeri deniyordum. Böyle böyle İdlib’e geldim.

İdlib, Heyet Tahriru’ş-Şam (HTŞ) adlı örgütün kontrolünde. Belki orada yapacak bir şeyler bulurum veya onlar bizim için bir şey yapar diye düşündüm. Ama zerre kadar durumdan anlayan insanlar değillermiş. Tel Abyad’a yollandığımızı, oradan Türkiye’ye geri girip Azez’e getirildiğimizi anlattığımda buna bile inanmadılar. “Vali seni neden dinlesin? Türklerin seni dinlemeye niyetleri olsaydı zaten Türkiye’deyken dinlerlerdi” dediler. Neyse İdlib’de ortada kaldım. Yaşayacak bir evim yok. Camiler birkaç gün misafir eder de sonrası olmaz. Sokakta kaldım. Bir gün Ahmet Bey’le yolda karşılaştık. [Ahmed Bey, daha evvel kendisiyle röportaj yaptığım, enkaz altında kalan kimliklerini yeniden çıkartmak için gittiği Antakya’daki Göç İdaresinde gözaltına alınıp GGM’ye yollanan, eşi ve 2 küçük çocuğu Türkiye’de kalırken kendisi sınır dışı edilen yaralı depremzede Suriyelidir. Bu Filistinliye de onun vesilesiyle ulaştım. Röportaj için bkz. http://ortadogugunlugu.blogspot.com/2023/07/suriyeli-bir-ailenin-hikayesi-en-zoru.html] Bana “Neden yolda oturuyorsun?” diye sordu. “Gidebileceğim hiçbir yerim yok” dedim. Beni tek başına yaşayan bir akrabasının evine götürdü. Yaklaşık bir aydır akrabasının evindeyim.

İdlib’de iş bulabildin mi?

İnşaat mühendisliği mezunu ve dil bilen biri İdlib’de ne iş yapabilir ki? Buranın kendi insanı iş bulamazken ben nasıl iş bulayım?

Kaç yaşındasın?

30’uma girmek üzereyim.

30 yıllık ömründe hayatının en zor dönemi ne zamandı?

Urfa’ydı. Her şeyimi mahvettiler. Bütün emeğimi, kazancımı, hayallerimi, her şeyi oradaki 5,5 ayda bitirdiler. Bakın, 5,5 ayın sonunda beni Suriye’ye yollamayıp da serbest bıraksalardı ne olacaktı? Zaten çalıştığım işyeri İngilizce öğrettiğim öğrencilerime başka bir hoca bulmuştur. Kazandığım para Urfa’da iyice azaldı. İnsan sanıyor ki gözaltında fazla bir harcama olmaz. Ama ne yiyip ne içeceksin?

Nasıl yani, GGM’de parayla mı yemek yediniz?  

Verilen yemekle yetinirsen yaşayamazsın ki. Hem çok azdı hem de kötüydü. Yemekler kokuyordu. Her gün bakliyat. Haftada bir sabah poğaça-simit geliyordu, o kadar. Sonrası hep aynı sırayla verilen bakliyatlar. Mecburen satın alıyorduk.

Türkiye’de maaşın ne kadardı?

Şirketlerde çalıştığım için iyiydi. Mesela 2016’da Türk şirkette 3200 TL maaş aldım. Askere giden bir Türk gencin yerine geçici olarak beni işe almışlardı. Gelince çıkardılar. İtalyan şirketi iyiydi, 7500 TL kazanıyordum. Arap şirketinde 5500 TL idi. 2016-2020 arasındaki maaşlarım böyleydi. 2020’de koronavirüs çıkınca 2021’de kendi parfüm işimi kurmaya çalıştım. 2022’de İngilizce öğretmenliği yaptım. 2023 yılım da Urfa’da geçti, sonra buraya yollandım.

Yıllardır Türkiye’de kazandığın parayı nerede bitirdin?

Birincisi kız kardeşimin evlenmesi sırasında, ikincisi de Urfa’da.

Kız kardeşinin düğün masraflarına katkıda mı bulundun?

Tabii ki ben onu asla bırakmam. O benim bu hayattaki her şeyim.

Peki, kız kardeşin başına gelenleri, Suriye’de olduğunu biliyor mu?

Yok, bilmiyor. Daha doğrusu, bir şeyler olduğunun farkında, ama ne oldu tam bilmiyor. Durumumu kız kardeşime bile söylemedim.

Tavsiyem, şu sıralar Türkiye’ye girmeye çalışma. 2024 Mart’ındaki belediye seçimlerine kadar çok sıkı kontroller devam edecek ve sınır dışılar daha da artacak. Yine yakalanırsın.

Bana 6 ay İdlib’de kal diyorsunuz. Bu, benim için ne demek biliyor musunuz? Aç susuz yaşa yaşayabilirsen. Dayanama gücüm kalmadı. Başıma ne gelecekse gelsin artık.

Türkiye’de kalmayı düşünmüyorsun artık, değil mi?

Allah’ın izniyle dönebilirsem, kendi durumumu bir şekilde düzeltmeye çalışırım. Düzelirse Lübnan’a veya Filistin’e geri gideceğim. Eğer durumumu düzeltemezsem yapacak bir şey yok, Avrupa’ya gideriz.

Filistin’in neresindensin?

Ramle’denim.
O zaman Filistin’e de giremezsin ki sen.

Yok olmaz. Bir kere çıkıp gitmişiz. İsrail şöyle diyor: Ya çıkarsın bir daha dönemezsin ya da kalırsın bir daha çıkamazsın.

İdlib’de hayat nasıl? Ne gördün?

İdlib’de insanlar birbirinden korkuyor. Burada bir şeyler yapmaya çalışsan, bir iş kursan HTŞ gelip kazancının yarısını alır. İnsanlar HTŞ adını söylemekten bile korkuyor. Telefonla konuşurken bana aman sessiz konuş veya bunu bir daha söyleme falan diyorlar. Telefonlar dinleniyormuş. Burada hayat namına bir şey yok. Sadece marketler var, o kadar. İdlibliler, HTŞ nasıl emrediyorsa öyle yaşıyor; mesela sakalsız yaşayamazsın. İmama ve bir aydır tanıştığım insanlara söyledim, burada ücretsiz İngilizce kurs açmak istiyorum diye. Buna bile korkuyorlar. Diyecek ki insanlar bu yabancı kim, nereden geldi, niye ücretsiz ders veriyor, bir şeyler karşılığında mı, yoksa bunu aramıza Türkiye istihbaratı mı gönderdi falan… Burada bin tane ithamda bulunurlar…

Peki, insanların hayatı nasıl?

Gerçekten kötü. Burada çalışan adam en fazla 50-100 dolar kazanıyor. Herkes borçla yaşıyor. Bütün marketlerde borçların yazıldığı koskoca defter var. İnsanlar maaşını aldığında yarısı hemen market borcuna gidiyor; ay sonuna kadar kalan 50-25 dolarla yaşamaya çalışıyorlar. Tabii ki eğer ev kirası derdi yoksa. Ev kiran varsa iki işte çalışmak zorundasın. İlk iş ya HTŞ ya da askerlerle oluyor. İkinci iş de ya tarla işleri yapacaksın -ki o da mevsime göre oluyor- ya da hırsızlık, kaçakçılık falan. Sadece İdlib değil, kuzeyin her yeri böyle. Hayat yok buralarda.

Hele şu an yaşadığım sınıra yakın köyde hiçbir şey yok. Oturacaksın, bekleyeceksin. Canın mı sıkıldı? Git, sabahtan akşama kadar sınırda otur, etrafı seyret, sonra geri gel. Burada hayat öyle işte.

***

Yazar hakkında

Zahide Tuba Kor, Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümünde lisansını (2003) ve Türkiye-Suriye ilişkileri üzerine yazdığı teziyle yüksek lisansını (2007) tamamladı. Anlayış dergisinde yazar ve editör olarak çalıştı (2004-2010). Bilim ve Sanat Vakfı Küresel Araştırmalar Merkezinde koordinatör yardımcılığı görevini yürüttü (2010-2014). Yabancı basından ve düşünce kuruluşlarından Türkiye, Ortadoğu ve dünya siyasetiyle ilgili tercümeler yaptı (2015-2018). Halen çeşitli STK’larda Ortadoğu’yla ilgili seminerler vermektedir.

Araştırma konuları arasında Ortadoğu, dinler ve mezhepler tarihi bulunan Kor’un yayınlanmış çok sayıda yazısı, infografiği ve tercümesi bulunmaktadır (http://ortadogugunlugu.blogspot.com.tr/).

Yayınlanmış kitapları: Ortadoğu Konuşmaları: Bölgesel ve Küresel Perspektiften “Arap Baharı”Küresel Vicdanın Dilinden Özgürlük Filosu: Yolcularla SöyleşilerWitnesses of the Freedom Flotilla: Interviews with PassengersOrtadoğu’nun Aynası Lübnan; Siyonizm Düşünden İşgal Gerçeğine Filistin (Fatma Tunç Yaşar ve Sevinç Alkan Özcan ile birlikte).

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.