Bilgin: Genç gazetecilerin gözlerindeki umut, cumhuriyetin güvencesidir
* Gazeteci Özlem Akarsu Çelik’in moteratörlüğünü üstlendiği söyleşide, basın hukuku uzmanı, yazar ve Avukat Fikret İlkiz ile gazeteciler Gökçer Tahincioğlu ve Sibel Yükler konuşmacı olarak yer aldı.
* Söyleşide, yakın zamanda okurla buluşan “İfade Özgürlüğünün On Yılı – 2012-2022” kitabından hareketle geride bıraktığımız on yılda Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğünün değişimi ve buna neden olan dinamikler ele alındı.
* Kitaba katkı veren yazarlar, gazeteciler ve ifade özgürlüğü savunucularının katıldığı etkinlikte, basın meslek örgütleri yöneticileriyle sivil toplum kuruluşları ve alandaki uluslararası kurum temsilcileri de yer aldı.
* Söyleşinin ardından Gazeteciler Cemiyeti lokalinde katılımcılar için bir resepsiyon verildi.
UHA / İnternational News Agency
Gazeteciler Cemiyeti bünyesinde Norveç Büyükelçiliği desteğiyle gerçekleştirilen “9. Köy Haber Merkezi Projesi” kapsamında yürütülen Basın Evi Söyleşilerinin ikinci döneminin kapanışı, “10 Yılın Dersleriyle Basın ve İfade Özgürlüğü Mücadelemiz” başlığıyla yapıldı.
Basın hukuku uzmanı, yazar ve Avukat Fikret İlkiz ile gazeteciler Gökçer Tahincioğlu ve Sibel Yükler’in konuk edildiği söyleşinin moderatörlüğünü gazeteci Özlem Akarsu Çelik üstlendi. Basın meslek örgütleri yöneticileri, sivil toplum kuruluşları ve alandaki uluslararası kurum temsilcilerinin de yer aldığı etkinlik, Gazeteciler Cemiyeti Basın Evi’nde fiziki ve Zoom uygulaması üzerinden online katılımla hibrit olarak yapıldı. Söyleşinin ardından katılımcılar için Gazeteciler Cemiyeti lokalinde bir resepsiyon düzenlendi.
Genç gazetecilerin haber üretim faaliyetine destek vermesi ve gazetecilik tartışmalarında aktif rol üstlenerek katkı sunmasını hedefleyen Basın Evi söyleşi dizisinin konuğu olan Gazeteci Gökçer Tahincioğlu’nun editörlüğünde hazırlanan “İfade Özgürlüğünün On Yılı” kitabından hareketle geride bıraktığımız on yılda Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğü düzeyi, yıllar içindeki değişimi ve buna neden olan dinamiklerin ele alındığı söyleşide, kitapta derlenen on yılın dersleriyle yürütülen özgürlük mücadelesi üzerinde duruldu.
Söyleşinin açış konuşmasını yapan Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin, basın özgürlüğü mücadelesinin en önemli savaşçılarının genç gazeteciler olduğunu söyleyerek 9. Köy Haber Merkezi Projesi’nde yer alan genç gazetecileri ve gazeteci adaylarını tebrik etti. “Cumhuriyetin 100’üncü yılında demokrasiye olan inancımızı yitirmediğimizin göstergesi bu söyleşilerdir” diyen Başkan, Norveç Büyükelçiliği ile yürütülen projenin ayrıntılarını aktardı.
Bilgin, “Norveç Projesinin kapanışını yapıyoruz. Projenin bu dönemki ana amacı gençlerdi. Gençlere önem veriyoruz. Türkiye’de maalesef çeyrek asırdan fazla süredir gazeteciliğin evrensel kuralları gerçek anlamda kullanılamıyor.
Bu karanlık dönemde eğitmeye çalıştığımız genç arkadaşlarımız, dehlizden çıkmamıza yardımcı olacaklardır. Norveç Projesi de gençlere önem veren bir projeydi. Bu bir yıl içinde üniversiteyi yeni bitirmiş veya son sınıftaki 30’dan fazla genç gazeteciye 360 haber telifi sağlandı. Proje kapsamında serbest gazeteciler için de hak odaklı gazeteciliği geliştirmek için 150 haber telifi verildi.
Genç gazetecilerin profesyonel hayata atılmaları için 9 söyleşi yapıldı. Bu söyleşiler kuşaklar arası bir köprü oluyor. Deneyimli gazeteciler genç arkadaşlarımıza gazeteciliği anlatmaya çalışıyorlar ve gençlere moral oluyorlar. Gazeteciler, isterlerse en büyük kötülükler köprüsünü inşa ederler ama isterlerse dostluk köprüsünün temel taşlarını da koyabilirler.
Ülkeler arası medeniyetler yüzyıllar boyu akmış ve diğer medeniyetlerden birçok şey öğrenmişler. Bunlar içinde en az geçişken olanı insan hakları ve demokrasi. 100 yıllık cumhuriyette insan hakları ve demokrasi noktasında hak ettiğimiz yerde olduğumuza inanmıyorum. Bizim daha aydınlık bir ülke olmamız için maziden gelen emanetlerimiz var. Onlarla beslenen toplum ne yazık ki bir süredir demokrasiden oldukça uzaklaşmış.
Bu projeler hala umudumuz olduğunu anlatmamız için çok önemli. Her genç gazetecinin gözlerindeki umudu cumhuriyetin bir güvencesi olarak görüyorum. Bu projede görev alan tüm arkadaşlara teşekkür ediyorum” sözlerini aktardı.
Njaastad, “Özgür basın, iyi işleyen bir toplumun temelini oluşturur”
Bilgin’in ardından mikrofon alan Norveç Büyükelçiliği Siyasi İşler Bölümü İkinci Sekreter Thea Willoch Njaastad ise proje sonuçlarından etkilendiklerini ve iş birliğini sürdürmeyi planladıklarını aktardı. Söyleşiler sayesinde bağımsız gazeteciliğin önemini görünür kıldıklarını aktaran Njaastad, özgür basının tüm dünyada iyi işleyen toplum düzeninin temelini oluşturduğunun altını çizdi ve şöyle konuştu: “Uzun yıllardır Norveç Büyükelçiliği ile Gazeteciler Cemiyeti arasında devam eden güzel bir iş birliği var. Bu iş birliği sayesinde hem gazetecileri bir araya getiriyor hem de gazeteciliğin önemini herkese gösterebiliyoruz.
Basın ve ifade özgürlüğü, dünya çapında baskı altında. Gazetecileri bir araya getiren, önemli ve eleştirel gazeteciliğe alan yaratan gazeteci derneklerinin varlığı her zamankinden daha önemli. Bu konudaki çalışmalarınız, burada yarattığınız alan ve projelerinizin sonuçları oldukça etkileyici. Özgür basın, iyi işleyen bir toplumun temelini oluşturur. Eleştirel ve bağımsız bilgi akışı, halkın özgür düşünmesi ve toplumsal karar süreçlerine katılabilmesi için hayati öneme sahiptir. İnsanların kendi düşüncelerini oluşturmalarını sağlayan şey, farklı düşüncelere kulak vermek ve hikâyenin farklı yönlerini göstermektir.
Farklı sesleri destekleyebilmek ve farklı düşünceleri dile getirilmesini sağlamak buradaki en önemli şeylerden biri. İş birliği için teşekkür ediyor ve takip eden süreçte iş birliğini devam ettirmeyi temenni ediyoruz.”
Güner, “Basını ayağa kaldırmak için desteklerinizi bekliyoruz”
Söyleşi konuklarından Malatya Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Vahap Güner, deprem bölgelerinde basın kuruluşlarının durumlarına dikkat çekti. Gazeteciler Cemiyeti’ne yardımları için teşekkürlerini ileten Güner, “Yıkılan basını ayağa kaldırmamız gerekiyor” diyerek meslektaşlarından destek istedi. Güner, “6 Şubat’ta Malatya yerle bir oldu. 5 günlük gazete, 10 matbaa, 2 uydu televizyonu, 14 radyo ve 10’a yakın internet sitesi tamamen enkaz altında kaldı. Malatya’da haber yapacak hiç kimse kalmadı. Tüm ajansların binaları yıkıldı. Gazetecilerin teknik ekipmanları da enkaz altında kaldı.
Adıyaman’daki dramda 12 meslektaşımızı kaybettik. Orada da çalışacak kimse yok. Malatya, Adıyaman, Maraş ve Hatay’daki basın kuruluşları mahvoldular. Basını ayağa kaldırmamız gerekiyor. Projelerde bu bölgelerdeki basın kuruluşlarını dikkate alınması gerekiyor. Desteklerinizi bekliyoruz” dedi.
Tahincioğlu, “Gazetecilerin hafızası yok ediliyor”
Konuşmacı Gökçer Tahincioğlu, “İfade Özgürlüğünün On Yılı” kitabının içeriğinin ayrıntılarını aktarırken Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzüncü yılında demokrasinin hala işlemediğini ve ifade özgürlüğünün kısıtlandığını aktardı.
Otorite tarafından toplumda bir hafıza kaybı yaratılmaya çalışıldığını söyleyen Tahincioğlu, “İfade özgürlüğünde cumhuriyetin yüzüncü yılında son on yılı önem taşıyor. ‘Yüzüncü yılı hangi koşullar altında tamamlıyoruz?’ sorusunu yöneltecek olursak bu, moral bozucu bir kitap. Demokrasinin çok iyi işlenmediği tüm kurumların içi boşaltılarak her alana bir baskı alanı kurulmuş. İfade özgürlüğünün kısıtlandığı görülüyor. Cumhuriyetin ikinci yüzyılına hangi paradigmayla giriyoruz?
Kitapta, her yazarın yazdığı bölümleri ayrı ayrı raporlarıyla okuduğumda hafızasız kılındığımızı gördüm. Gazeteci olarak ben dahil tüm meslektaşlarımızın birçok şeyi unuttuğunu gördük. Bunun sistematik bir politika olduğunu düşünüyorum. Cezasızlık politikası, ifade özgürlüğü alanın daraltmanın çok önemli bir parçası. İkinci yüzyıl paradigması da bu şekilde başlatılmak isteniyor. Toplumun hafızası siliniyor” dedi.
Yükler, “Bir senelik basın ve ifade özgürlüğü tablosunda 299 yıla varan hapis cezası var”
Temmuz ayının son haftasında “Diyarbakır’da görevli evli hâkim ve savcının, açıklanan kararnamedeki yeni görev yerleri ile ilgili sosyal medya mesajını paylaşmak” iddiasıyla gözaltına alınan Sibel Yükler, takip ettiği basın ve ifade özgürlüğü davalarının ve gözaltı sürecinin ayrıntılarını aktardı. Yükler, “Yaklaşık iki yıldır basın ve ifade özgürlüğü davalarını takip ediyorum. Türkiye’de son bir senenin basın ve ifade özgürlüğü tablosunda 299 yıla varan hapis cezası görüyoruz.
Yakın zamanda ev baskınıyla göz altına alındım. Benim gibi 5 gazeteci meslektaşımla gözaltına alındık. Ekipmanımıza, telefonlarımıza el konuldu ve niçin gözaltına alındığımızı bile bilmiyorduk. Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) tutanağını sosyal medyada paylaştığım için gözaltına alınmam, Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğünün geldiği noktayı gösterir vaziyette. Son on yılı anlatan gazeteciler son 4 ay içinde tutuklandı” dedi.
İlkiz, “Terörle Mücadele Kanunu üzerinden gazetecilerle uğraşmaya devam edecekler”
Basın hukuku uzmanı, yazar ve Avukat Fikret İlkiz, sansür yasalarının temellendirilmesine dair geçmişten örnekler vererek günümüzde uygulanan kanunlarla karşılaştırmalarda bulundu. İlkiz, “Herhangi bir gazetecinin gözaltına alınmasının Türkiye’de bir kıymeti yoktur, tutuklanması da o kadar şaşılacak bir şey değil. Hepimiz bir gün gözaltına alınabiliriz.
1991 yılında terörle mücadele kanunu kabul edilirken Türkiye, bunun demokrasi kanunu olduğunu söylüyordu ve durumdan çok memnundu. Devleti korumak için terörle mücadele kanunun 6. ve 7. maddeleri 1991 yılında geldi ve halen yürürlükte. Terörle Mücadele Kanunu, asla vazgeçmeyecekleri bir kanun ve bunun üzerinde durarak gazetecilerle uğraşmaya devam edecekler.
Dezenformasyon kanunun adını gazeteciler koydu, böyle bir yasa yok. 217. maddeyi de gazetecilerin kamu düzenini bozduğuna yönelik bir suçlama için kullanacaklar. İfade özgürlüğüne dair bize miras kalan şeyler bugünkü kanunlardır.” dedi.
“Türkiye, ifade özgürlüğünde hiç yol almadı”
Basın ve ifade özgürlüğünde ülkenin içinde bulunduğu mevcut durumu değerlendirirken günümüzde uygulanan çoğu yasanın temellerinin çok önceden atıldığını söyleyen İlkiz, kısıtlayıcı kanunların çoğalacağına dair öngörülerde bulundu. İlkiz, “1800’lü yıllarda devlet gazetecilere haberde neyin yazılıp yazılmayacağına dair uyarılarda bulunuyordu. Birçok kelime yasaktı, hükümdarlar hakkında suikast girişimi veya sağlık durumları ile ilgili yazmak yasaktı. Şimdi de İletişim Başkanlığı bize nasıl haber yazılması gerektiğini öğretecek. Baştan uyaran devletlerin yönetim sistemi demokrasi değildir. Bu ülkede bunların tümünün kanunları yapılacak ve çoğunlukla kabul edilecek.
Ülkemizde ifade özgürlüğü konusunda hiçbir yol alınmadı. Mesele sadece gazetecilerle alakalı değil. Bilirkişilerin verdiği raporlarla bugünkü düzenin temelini attılar. ‘Devleti sokakta bulmadık’ mantığı ile devletin temellerine dinamit koymak isteyenler cezalandırılacaklardır.
İfade özgürlüğünü konuşmaya mecalimiz kalmadı. Türkiye’deki ifade özgürlüğü enkaz altında kaldı ve bunun tarihi 6 Şubat değil. Yarın o bölgede yayımlanan haberlerden dolayı bir ceza dosyasıyla karşılaşırsanız hiç şaşırmayın. Demokrat siyasal yapı yoksa ifade özgürlüğü yoktur” diye konuştu.
Çelik, “Örgütlü mücadele etmedikçe düzen değişmez”
Gazeteci kadın meslektaşlarının ifade özgürlüğünün yanı sıra savaşmak zorunda kaldığı çok şey olduğunun altını çizen Özlem Akarsu Çelik, konuşmasında “Medyada erkek şiddetinin yanında devlet şiddetine maruz kalıyoruz” ifadelerine yer verdi.
Mağdurdan taraf olmak ve düzene karşı örgütlü mücadele etmek gerektiğini söyleyen Çelik, şöyle konuştu: “Kadın gazeteciler hem erkek şiddetine hem medyadaki erkek egemenliğe karşı mücadele ederken bir yandan da devlet şiddetine maruz kalıyor. Depremde de en çok mağdur olan kesimin başında kadınlar geliyor. Kadın gazeteciler pandemide veya deprem gibi doğal afetlerde ailesiyle ilgilenmek zorunda kaldıkları için mesleklerini sürdüremiyorlar. Tüm bunları ezilenin yanında durarak yazmak gerekiyor. Cezasızlık devam ettiği sürece, meslektaşlarımıza destek çıkmadığımız sürece örgütlü mücadele etmediğimiz sürece bu düzen böyle gider.”
Gazeteci* Cemre POLAT