“İklim ve hava ile bağlantılı afetler, dünya çapında büyük insani etkilere neden oluyor”
Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp AD, TATDOĞA Çalışma Grubu Başkanı Dr. Öğr. Üyesi. M. Ferudun Çelikmen, IPCC Arktik denizi, göl ve nehir buzu ile donmuş topraktaki değişikliklerin geleneksel avcılık, çobanlık ve balıkçılık uygulamalarını bozduğunu; yerli halklar arasında hastalık, yetersiz beslenme, yaralanma ve akıl sağlığı sorunlarına ilişkin risklerin artmasına neden olduğunu belirtti.
UHA / İnternational News Agency
Bu toplumlarda en ağır riskin altında olan kişilerin seslerinin duyulmadığı, ihtiyaç ve kapasiteleri anlaşılmadığı takdirde geride bırakılma tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğunu dile getiren Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp AD, TATDOĞA Çalışma Grubu Başkanı Dr. M. Ferudun Çelikmen, şunları aktardı:
“İklim ve hava ile bağlantılı afetler, dünya çapında büyük insani etkilere neden oluyor. Son on yılda 2 milyar insan bu afetlerden doğrudan etkilendi. Olağanüstü durumların sayısı, yoğunluğu ve değişkenliği arttıkça, durumun daha da kötüleşeceğinden endişe ediyoruz. Bir afet öncesinde, sırasında ve sonrasında uydu görüntüleri hayat kurtaran ayrıntıları açığa çıkarabilir: En yüksek risk altında olan veya en çok etkilenen toplumlar, tahrip olmuş veya hasar görmüş yollar ve köprüler, bir helikopterin tıbbi personel ve malzemeleri teslim etmek için güvenli bir şekilde inebileceği alanlar. Bu söz konusu görüntülere ve bilgilere zamanında erişim gerektirir”.
“En yüksek risk altındaki, iklimle bağlantılı riskleri yönetme kapasitesi en az olan, en çok ihtiyaç duyan insanlara öncelik vermek için birlikte çalışmalıyız” diyen Dr. M. Çelikmen, “Son on yılda, doğal tehlikelerin tetiklediği tüm afetlerin yüzde 83’ü sel, fırtına ve sıcak hava dalgaları gibi hava ve iklimle bağlantılı şiddetli olaylardan kaynaklanıyor1. Yaşlı insanlar (70 yaş üstü) 2000’den 2017’ye kadar afetlere bağlı ölümlerin yüzde 8,26’sını temsil ediyordu (yılda yaklaşık 4.700) (BM, 2019). Yaşlılar afetlerden, özellikle de aşırı sıcaklıklardan orantısız bir şekilde etkilenme eğiliminde. Toplam nüfusun yüzdesi olarak bakıldığında, tüm yaş grupları içinde en yüksek ölüm oranına sahipler ” dedi. (IMHEI, 2020).
OHCHR’ye göre: “Engelli insanlar afetlerin olumsuz etkilerinden orantısız bir şekilde etkileniyorlar ve afet riskini azaltma politika, plan ve programlarından genel olarak hariç tutuldukları için ölüm, yaralanma ve ek sakatlık açısından daha büyük risk altındalar. Acil durumlarla ilgili bilgi ve uyarılar genellikle engelliler için erişilebilir değil” (OHCHR, 2020). Yerinden edilmiş insanlar düşük barınma standartları, kampların konumu ve yardıma sınırlı erişim nedeniyle afetler karşısında özellikle kırılgan olabiliyor. Göçmenler sürekli olarak afet müdahale planlarının ve fiili müdahalenin dışında bırakılıyor.
İklim ve aşırı hava olaylarına atfedilebilen tüm afetlerin oranı da bu süre zarfında önemli ölçüde artış gösterdi. 2000’lerde bu tür afetlerin tüm afetler içerisindeki oranı yüzde 76 iken, aynı oran 2010’larda yüzde 83’e yükseldi. Hava ve iklimle bağlantılı şiddetli afetler, son on yılda 410.000’den fazla insanın hayatına mal oldu. Bu insanların büyük çoğunluğu düşük ve düşük-orta gelirli ülkelerde yaşıyor. En çok can alan afetler ise sırasıyla sıcak hava dalgaları ve fırtınalardır.
İklim değişikliğini hafifletme, küresel ısınmayı sınırlamak amacıyla atmosferdeki sera gazı seviyelerini düşürmek için gerçekleştirilen eylemdir. Bu gazlardaki artış, dünyanın etrafına atmosferin ortalama sıcaklığını yükselten kalın bir battaniye sarma etkisine sahip. Fosil yakıtların yakılmasıyla açığa çıkan karbondioksit ana sera gazlarından biri olarak biliniyor. Uyum yalnızca artan sıcaklıklar ve deniz seviyesinin yükselmesi gibi uzun vadeli değişikliklerle başa çıkmak için alınacak önlemleri değil, aynı zamanda hava ve iklimle ilgili olaylar karşısında afet riskinin azaltılmasını da içermektedir.
İklim değişikliğine uyum, değişen iklime uyum sağlamak için yaptıklarımızdır veya daha teknik terimlerle ifade etmek gerekirse, “zararı azaltmak veya zarardan kaçınmak veya faydası dokunacak fırsatlardan yararlanmak amacıyla mevcut veya beklenen iklime ve bunun etkilerine uyum sağlama sürecidir…”
Doğal afet diye bir şey yoktur aslında… Afetler bir tehlike, etkiye dayanmayı mümkün kılan kaynaklara ya da düzene sahip olmayan ve nüfusu yoksulluk, dışlanma veya sosyal dezavantajlar yüzünden kırılgan olan bir yerleşim yerini etkilediğinde ortaya çıkar (Mizutori, UNDRR, 2020).
Orman yangınları ve aşırı sıcaklık olayları insani sonuçları göz ardı edilerek genellikle afet değil, “çevresel olay” kabul ediliyor. Mevcut oranda artmaya devam ederse, küresel ısınmanın 2020-2052 yılları arasında 1,5°C’ye ulaşmasının muhtemel olduğuna dair uyarıda bulunuyor.
Küresel ısınmanın farklı derecelerinin insani ihtiyaçlar üzerinde farklı etkileri olduğunu biliyoruz. IPCC bulguları 2°C’lik ısınmanın 1,5°C’den daha büyük etkileri olacağını ve sıcaklık, deniz seviyesinde yükselme, gıda güvensizliği ve iklimle bağlantılı diğer tehlikelerin daha yüksek oranlarda görülmesine yol açacağını belirtiyor. 2°C ya da 1,5°C’lik artış kulağa küçük bir değişiklik gibi gelmesine rağmen aslında çok önemli çünkü, küresel ortalama sıcaklık en azından son 10.000 yılda bu kadar hızlı değişim göstermedi (Küresel Görüntüleme Laboratuvarı) ve bu değişiklikler küresel ölçekte gerçekleşiyor. 1,5°C ve 2°C önemli kriterler çünkü 2015 yılında dünya liderleri uzun vadeli ısınmayı 2100’den önce 2°C’nin altına sınırlamayı kabul ederken, çok daha iddialı olan 1,5°C sınırına yönelik “çaba göstermeyi” taahhüt etti (UNFCCC, 2015).
Mevcut emisyonlar göz önünde bulundurulduğunda, Paris Anlaşması kapsamındaki mevcut iklim değişikliği taahhütleri yerine getirilse bile, dünya hâlâ 2100 itibariyle 3 ila 5°C’lik küresel sıcaklık artışı görme yolunda ilerliyor (Climate Action Tracker, 2019; UNEP, 2018). (devam edecek)