Seçim Sonrası Türkiye Ekonomisi (2023-2028)
Türkiye son yıllarda salgın, küresel enflasyon ve deprem gibi birçok krizle karşı karşıya kaldı. Salgın tedarik hatlarına, üretime ve toplum sağlına zarar verirken dünya ekonomisini de krizin içine çekti.
Deniz İSTİKBAL, SETA Araştırmacı
Salgın, deprem, enflasyon ve tedarik krizi gibi birçok etmen Türkiye ekonomisini etkisi altına aldı. En fazla etki eden şoklar, hem küresel hem de ulusal bazda devam ediyor. Pandemi küresel bir kriz olarak 2020’den itibaren farklı şok dalgaları halinde etkisini sürdürüyor. İstihdamı korumak ve toplu iflasları önlemek için alınan global önlemler, 2021’de küresel enflasyonun yükselmesine neden oldu. 2022’de başlayan Ukrayna Savaşı ise enflasyonist baskıyı daha şiddetli hale getirdi. Gelişmiş ülkeleri enerji, tedarik ve üretim üzerinden etkileyen enflasyonist baskı gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkeleri gıda fiyatları üzerinden etkiledi. Afrika, Latin Amerika ve Güney Asya’da pek çok ülke gıda, enerji ve tedarik krizini derinden hissetti. Salgın 120 milyondan fazla kişinin yoksulluk seviyesinin altına düşmesine ve 200 milyon kişinin istihdam dışına çıkmasına neden oldu. Türkiye de mevcut küresel krizler silsilesinden etkilenen ülkeler arasında yer aldı. 2021’in son aylarında açıklanan Türkiye Ekonomi Modeliyle global krizlere farklı bir yaklaşım getiren Türkiye üretim, istihdam ve ihracat merkezli patikayı tercih etti. Ancak enflasyonist baskının devam ettiği 2022 boyunca fiyat istikrarı ülkenin en önemli gündem maddesi oldu.
Pandeminin etkileri ve küresel enflasyon (2020-2023)
Küresel enflasyon petrol krizlerinden sonra ilk defa tarihi zirvelere yükselerek rekor kırdı. Avrupa, Kuzey Amerika ve diğer gelişmiş bölgelerde çift hanelere çıkan enflasyon üretim yönlü olarak yüzde 40’lara yükseldi. Enerji, gıda ve tedarik temelli olan enflasyon salgın döneminde piyasaya enjekte edilen 20 trilyon dolarlık miktar ile ülke tarihlerindeki zirveleri zorladı. Almanya’da İkinci Dünya Savaşı rakamlarına erişen enflasyon Ukrayna Savaşı’nın başlamasıyla daha da şiddetlendi. Sadece üretim merkezli bir fiyat artış sarmalı olmayan mevcut enflasyonist baskı farklı ürün gruplarında arz yönlü olarak gerçekleşti. Gelişmiş ülkeler krizleri ellerindeki kamu kaynakları, sübvansiyonlar ve ek borçlanma ile çözmeye çalışırken gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkeler finansal imkânlardan yoksun olarak enflasyonla mücadele etmek zorunda kaldı. Az gelişmiş ülkeler borçlanma ve kamu kaynaklarını yönetme konusunda birçok sorunla karşılaştı ve yoksulluk dünya genelinde artış gösterdi.
Gıda enflasyonu nedeniyle gıda harcamaları yüzde 50’den fazla yükseldi. Aylık gelirleri 50 dolardan az olan yoksul kesimler küresel gıda enflasyonunu çok daha şiddetli hissettiler. Özellikle Nijerya, Kongo ve Etiyopya gibi ülkeler gıda ürünlerini tedarik etmekte zorlandılar. Ukrayna Savaşı nedeniyle uluslararası piyasalara sunulamayan birçok tarım ürünü farklı ülkeler tarafından kısa sürede telafi edilemedi. Yüzde 65’lere kadar çıkan ve günümüzde yüzde 18’lere kadar düşen küresel gıda enflasyonu hala yüksek seviyelerini korumaya devam ediyor.
Türkiye Ekonomi Modeli (2021-2023)
2021’in son çeyreğinde açıklanan Türkiye Ekonomi Modeli, 2022 ve 2023’de daha fazla görünür olmaya başladı. Üretim ve istihdamı merkeze alan model işleme alındığı tarihten itibaren 2,78 milyonluk istihdam yaratılmasını sağladı. 2021-2023 arasında ihracatın 225 milyar dolardan 270 milyar dolara ulaşması beklenirken enflasyon temel bir problem olarak öne çıktı. TL’deki değer kaybı ve küresel enflasyon nedeniyle yüzde 85’lere kadar yükselen enflasyon yüzde 30 kadar düşerek yüzde 55’lere kadar geriledi. Sene sonunda enflasyonun yüzde 20-25 aralığına düşmesi hedeflenirken 2024’de tek haneye düşmesi ve Türkiye Ekonomi Modeli çerçevesinde yeni atılımların yapılması beklenebilir.
2020’de salgın koşullarının etkisiyle 720 milyar dolar olarak gerçekleşen milli gelir, 2022’de 905 milyar dolara yükseldi. Kişi başı gelir 11 bin dolara yaklaşırken üretim ve ihracatın milli gelir içerisindeki payı ciddi artış gösterdi. İmalat sanayinin milli gelir üzerindeki payı yüzde 22’lere yaklaşarak rekabet gücünün artmasına yardımcı oldu. Sanayi ihracatı da 127 milyar dolardan 190 milyar doları aşarak tarihinin en yüksek seviyesine ulaştı. Tarım ihracatı ise 2020-2022 döneminde küresel krizlere rağmen 24 milyar dolardan 35 milyar dolara yaklaştı. Türkiye’deki toplam üretim yapan fabrika sayısında da ihracat ve istihdamda olduğu gibi ciddi bir artış görüldü. 2023’de 75 bini aşan fabrika sayısı 5 bin yapımı süren fabrika eklemlendiğinde Türkiye’nin üretim ve istihdamına daha fazla katkı sağlamış olacaktır. Özellikle 378 Organize Sanayi Bölgesinde (OSB) üretim gerçekleştiren fabrikalar küresel ihracattan yüzde 1,06 pay alınmasını sağladı. 2023’de yüzde 1,1’e erişmesi beklenen payın Türk sanayisini küresel sıralamada 16. sıradan hızla 15. sıraya yükseltmesi beklenebilir.
Depremin ekonomik etkileri (2023-2024)
Felaketin yol açtığı can kaybı, yıkım ve psikolojik etkiler uzun yıllar Türkiye’nin hafızasından silinmeyecektir. Sosyal ve toplumsal olarak da desteklenmesi gereken deprem bölgesi Türkiye ekonomisinde önemli bir yer ediniyor. Milli gelirin yüzde 10’a yakınını ve ihracatın yüzde 8’ini gerçekleştiren şehirlerimiz felaketten etkilendiler. 3 milyona yakın istihdamın olduğu 11 şehir iç ticaret ve enerji tedarikinde kritik pozisyonda bulunuyor. 100 milyar doları aşan milli geliriyle 11 şehir ihracatta 20 milyar dolarlık kapasiteye sahip. Bu yıl 11 şehrin 22 milyar dolar ihracat yapması ve 110 bine yakın yeni istihdam yaratması bekleniyordu. Deprem nedeniyle üretim, istihdam ve ihracatta kısmi bir düşme beklenebilir. Ayrıca bölgeden ayrılanlar göz önüne alındığında gelecek yıllarda bölgenin ek yatırım ve teşviklere ihtiyaç duyacağı söylenebilir.
Seçim sonrası için senaryolar (2023-2028)
Türkiye son yıllarda salgın, küresel enflasyon ve deprem gibi birçok krizle karşı karşıya kaldı. Salgın tedarik hatlarına, üretime ve toplum sağlına zarar verirken dünya ekonomisini de krizin içine çekti. Bu süreçte istihdam, ihracat ve üretim merkezli bir politikayı tercih eden Türkiye genişletici para ve maliye politikalarını tercih etti. Kapanmaların ortaya çıkardığı işsizlik tehlikesini bertaraf etmek için karar alıcıların başvurduğu yöntem 2021’in sonunda Türkiye Ekonomi Modeli ile daha görünür hale geldi. Bu yıl yapılacak olan seçimler Cumhuriyetin 100. yılında önemli bir eşiğe işaret ediyor. 2022’de 905 milyar doları aşan ve 2023’de 1 trilyon doları geçme ihtimali bulunan milli gelirin 2024-2028 döneminde yükseliş trendini sürdürmesi bekleniyor. IMF’nin tahminlerine göre 2028’de 1,5 trilyon dolarlık milli gelir ve 17 bin dolara yakın kişi başı gelir ile Türkiye üretim ve büyüme potansiyeliyle öne çıkıyor. Salgında turizm başta olmak üzere farklı sektörlerde ivme kazanan Türkiye, 2023’de küresel şokların hafiflemesiyle daha fazla atılım yapılabilir. 2024-2028 döneminde beklenen ekonomik performansın yapısal reformlarla kuvvetlendirilmesi ise istihdam, üretim ve ihracat merkezli Türkiye Ekonomi Modeli’nin daha işlevsel hale gelmesine yardımcı olacaktır.
Depremin yol açtığı yıkım ve ekonomik maliyetin belli bir dönem için ekonomi üzerinde olumsuz etki yaratması muhtemel. Ancak yeniden inşanın tamamlanması ve yenilenen altyapı ile ekonomik maliyet azaltılabilir. Birçok uluslararası kuruluş farklı ekonomik tahminleri açıklarken kamu tarafından başlatılan yeni inşa çalışmaları hem bölgenin hızla toparlanmasına hem de hayatın normale dönmesine yardımcı olacaktır.
***