Kadınlar Eğitimde de İşte de Erkeklerin Gerisinde
Her yıl 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü öncesinde Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan “İstatistiklerle Kadın” verileri, bu yıl da cinsiyet eşitliği ve kadın hakları konusunda iç açıcı değil. TÜİK’in yayınlandığı verilere göre, Türkiye’deki kadınlar iş hayatında ve eğitimde erkeklerin gerisinde. Kadınların sadece yarısı yaşadığı çevrede güvende hissettiğini söylüyor.
2022 yılında kadın nüfus 42 milyon 575 bin 441 kişi, erkek nüfus 42 milyon 704 bin 112 kişi oldu. Diğer bir ifadeyle, toplam nüfusun yüzde 49,9’unu kadınlar, yüzde 50,1’ini ise erkekler oluşturdu. Kadın ve erkek nüfusu neredeyse eşit olsa da çalışma hayatında ve eğitim seviyelerinde eşitlik yok. 25 ve daha yukarı yaştaki okuryazar olmayanların oranı, erkeklerde yüzde 1 iken kadınlarda yüzde 6,1. Yükseköğretim mezunu olan erkeklerin oranı yüzde 25,1 iken kadınlarda bu oran yüzde 20,9. En az bir eğitim düzeyini tamamlayanların oranıysa 2008 yılından bu yana artışta. 2008 yılında, kadınlarda yüzde 72,6, erkeklerde yüzde 89,8 olan bu oran, 2020 yılında sırasıyla yüzde 87,7 ve yüzde 98,1’e yükseldi.
2022 yılında kadın nüfus 42 milyon 575 bin 441 kişi, erkek nüfus 42 milyon 704 bin 112 kişi oldu. Diğer bir ifadeyle, toplam nüfusun yüzde 49,9’unu kadınlar, yüzde 50,1’ini ise erkekler oluşturdu. Kadın ve erkek nüfusu neredeyse eşit olsa da çalışma hayatında ve eğitim seviyelerinde eşitlik yok. 25 ve daha yukarı yaştaki okuryazar olmayanların oranı, erkeklerde yüzde 1 iken kadınlarda yüzde 6,1. Yükseköğretim mezunu olan erkeklerin oranı yüzde 25,1 iken kadınlarda bu oran yüzde 20,9. En az bir eğitim düzeyini tamamlayanların oranıysa 2008 yılından bu yana artışta. 2008 yılında, kadınlarda yüzde 72,6, erkeklerde yüzde 89,8 olan bu oran, 2020 yılında sırasıyla yüzde 87,7 ve yüzde 98,1’e yükseldi.
Türkiye’de 100 kadından sadece 28’i çalışıyor
Kadınların istihdam oranıysa erkeklerin yarısından da az. Türkiye’deki 100 kadından sadece 28’i çalışırken 100 erkeğin 63’ü iş hayatında yer alıyor. Çalışan nüfus ve işsiz olup iş arayan nüfusun birbirine eklenmesiyle hesaplanan işgücüne katılım oranı da erkeklerde yüzde 70,3, kadınlarda yüzde 32,8. Erkeklerin yüzde 10,7’si işsizken, bu oran kadınlarda 14,7’ye yükseliyor.
Kadınların eğitim seviyesi yükseldikçe işgücüne daha fazla katıldıkları görülse de üniversite bitirmek, çalışma hayatında erkeklerin önüne geçmeye yetmiyor. Yükseköğretim mezunu kadınların işgücüne katılım oranı yüzde 67,6 olurken bu oran erkeklerde yüzde 84,6. “Cam tavan” olarak bilinen işyerlerinde kadınların üst düzey pozisyonlara yükselmesinin önündeki engeller de verilere yansıyor. 2012 yılında yüzde 14,4 olan yönetici pozisyonundaki kadınların oranı 2021’de yüzde 20,7’de kaldı. Akademideki kadın profesör oranı da 2022 yılı itibariyle yüzde 33,2 oldu.
Devlet de cinsiyet eşitliği konusunda örnek bir tablo sunmuyor. Yıllar içinde devlette kadınların temsiliyeti artsa da kadın büyükelçi oranı 2022 yılında yüzde 27,2, milletvekili oranıysa yüzde 17,3 oldu.
‘Erkek işi’ algısı ve devlet politikaları
VOA Türkçe’ye değerlendirmede bulunan avukat ve insan hakları aktivisti Hülya Gülbahar, kadınların eğitim ve istihdamının önündeki en büyük engelin, kadınları annelik ve ev işleriyle tanımlayan devlet politikaları olduğu görüşünde.
Kadın ve erkekler arasında eşitsizlik uçurumunun TÜİK rakamlarından çok daha derin olduğunu öne süren Gülbahar, “Türkiye’de kadın istihdamından çok erkek istihdamının tercih edildiğini görüyoruz. Bu da birebir kadın istihdamı istatistiklerine yansıyor. Gerçek durum açıklanan rakamların da maalesef daha altında Türkiye’de. ‘Erkek işi’ algısı önemli bir faktör. Evin reisi olarak eve ekmek getirenin erkek olması gerektiği, dolayısıyla istihdam politikalarında erkeklerin iş sahibi kılınmasının önceliklendirilmesi konusunda cinsiyetçi politikalar bunda çok çok etkili. Ama daha etkili bir faktör var. O da bir devlet politikası olarak kadınların mümkün olan en erken yaşta evlendirilmesi ve mümkünse en az üç hatta beş çocuk doğurmak yönünde teşvik edilmesi. Eğitim sistemi de çalışma hayatı da buna göre dizayn edilmiş durumda. Bu da istihdamdaki kadın sayısını azaltmış oluyor” dedi.
Kadınların devletten talebi kreş
Kadınların bakım hizmetleri nedeniyle iş piyasasından uzak kalması, TÜİK rakamlarına da yansıyor. 2021 yılında üç yaşın altında çocuğu olan 25-49 yaş grubundaki kadınların, yüzde 26,1 oranı ile istihdamda diğer kadınlardan daha az yer aldığı görülüyor. Gülbahar, kadınların devletten kreş talebi olduğunu belirterek, “Bu kreşler hiçbir şekilde bir kamu politikası haline gelmiyor. Tam tersine kamuya ait kreşler kapatılıyor ve var olan kreşler için de bütçeden bir kuruş pay ayrılmıyor. Buna alternatif olarak devlet tarafından 4-6 yaş Kuran kursu protokolleri yapılıyor sürekli olarak. Türkiye çapında hem Milli Eğitim Bakanlığı hem de Aile Bakanlığı’nın 4-6 yaş çocuklarının geçici eğitim süreleriyle Kuran kurslarına gönderilmesi politikası var. Ama Kuran kursları belli saatlerde ve dönemlerde olan, kreş gibi sürekliliği olmayan bir sistem. Kadınların istihdama katılımını teşvik edecek bir sistem değil. Bütün bir ekonomide çocuk bakımını toplumsal bir sorumluluk olarak ele alan yeni bir yapılanmaya gidilmesi gerekiyor. Ev içinde ücretsiz, ev dışında düşük ücretli çalışma tarzı oluşturan cinsiyetçi ekonomik modelin değiştirilmesi gerekiyor” diye konuştu.
Gülbahar, “Erkeklerin de ev işi yapma eşit yükümlülüğü altında olduğunu sürekli ve sürekli hatırlatmak gerekiyor. Bütün bunları iç içe geçiren yeni bir ekonomi politikasına, yeni bir toplumsal politikaya ihtiyaç var” dedi.
Erkeklerin yüzde 56’sı “aile geçimi için zorunlu değilse kadın çalışmamalıdır” diyor
TÜİK rakamları da kadınların iş hayatına katılmasına karşı çıkan ciddi bir erkek nüfus olduğunu gösteriyor. “Kadınların çalışması ve sosyal hayata katkı sağlamasının değerli olduğunu” düşünen erkeklerin oranı yüzde 79,5. Ancak erkeklerin yüzde 56’sı “aile geçimi için zorunlu değilse kadın çalışmamalıdır”, yüzde 40,2’si “kadının asli görevi çocuk bakımı ve aile işleridir”, yüzde 32,3’ü “çalışan kadınların evle ilgili sorumlularını ihmal eder” şeklinde görüşlerini paylaşıyor.
Ev işleri de kadınların üzerine kalmış durumda. Kadınlar en fazla yüzde 94,4 ile çocuk bakımı, yüzde 85,6 ile (makineyle bile olsa) çamaşır ve bulaşık yıkama, yüzde 85,4 ile yemek yapma ve evin günlük toplanması ve temizlenmesi işlerini üstlenirken, erkeklerse en fazla yüzde 74,1 ile aylık faturaların ödenmesi, yüzde 65,2 ile küçük bakım, onarım, tamir işlerini üstleniyor.
Kadınların yüzde 6,8’i evde yalnız otururken dahi güvensiz hissediyor
TÜİK verileri kadınların güvenliği açısından da parlak değil. Türkiye’de 100 kadından 51’i yaşadığı çevrede güvenli hissettiğini beyan ediyor. Kadınların yüzde 30’u ise çevrede gece yalnız yürürken kendini güvensiz hissediyor.
VOA Türkçe’ye konuşan kadın hakları savunucusu Gülbahar evde yalnız otururken kendilerini güvensiz hisseden kadınların oranının da 2022 yılında yüzde 6,8 olmasına dikkat çekerek, “Bakın, sokakta değil; evde bile güvende hissedemiyor kadınlar kendilerini. Çünkü kadınların kendini güvenli hissedeceği ortamlar ve bir yaşam biçimi oluşturulmuyor. Daha önce İçişleri Bakanlığı kadın cinayetlerinin ne kadarının sokakta ne kadarının evde işlendiğine ilişkin ciddi araştırmalar yapıyordu. Bir süre sonra bu araştırmalar kamuoyuna yayınlanmaz oldu. Çünkü biz bu araştırmalarda en büyük suç mahallinin, en ciddi cinayet mekanının kadınların bizzat yuva dediği, ‘en güvenilir’ denen evler olduğunu gördük. Evde kadınların kendini güvende hissetmeleri eşitlikçi, şiddete karşı çıkan bir toplumsal iklimde ancak mümkün. Ama biz kadınlar için evlerin yatak odaları dahil her alanda gündelik hayatı daha güvensiz hale getirecek politikalar uyguluyoruz” dedi.
Kadınlara yönelik şiddet ve ev içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye ilişkin Avrupa Konseyi sözleşmesi olan İstanbul Sözleşmesi’nden 2021’de Türkiye’nin çekilmesinin de kadınların güvensizliğini katmerlendirdiğini savunan Gülbahar, “6284 sayılı ‘yerli ve milli’ şiddet yasamız da etkili bir biçimde uygulanmıyor. Bu durum tabii ki kadınlara güvensiz hissettiren, devleti yanında görmediğini hissettiren, şiddetle tek başına mücadele etmek zorunda olduğunu düşündüren bir iklim yaratıyor” şeklinde konuştu.
Gazeteci* Soner KIZILKAYA & Oğulcan BAKİLER (İzmir)