Küresel Resesyon, Gıda Enflasyonu ve Enerji Krizi
ABD ve AB başta olmak üzere birçok aktörü etkisi altına alan ekonomik resesyon istihdam piyasası üzerinde tehdit oluşturuyor. Enflasyon henüz kontrol altına alınamazken ekonomik büyümenin negatife dönmesi çift taraflı bir krize ülkeleri maruz bırakabilir.
Deniz İSTİKBAL, SETA Araştırmacı
ABD ve AB başta olmak üzere birçok aktörü etkisi altına alan ekonomik resesyon istihdam piyasası üzerinde tehdit oluşturuyor. Enflasyon henüz kontrol altına alınamazken ekonomik büyümenin negatife dönmesi çift taraflı bir krize ülkeleri maruz bırakabilir. Özellikle ABD’de ekonomik büyümenin yavaşlaması bunun önemli göstergeleri arasında bulunuyor. Azalmaya başlayan petrol fiyatları tarımsal üretim maliyetlerini aşağıya çekebilecek potansiyele sahip. Tedarik hatlarındaki düzelme ve devletlerin teşvikleri artırması küresel gıda enflasyonunu pandemi öncesi seviyelere çekebilir. Özellikle ülkelerin gıda ihraç kısıtlamalarını gevşetmesi mevcut düşüş eğilimine katkı sağlayacaktır. ABD-Çin arasındaki gerginlik, jeopolitik krizler ve enerji fiyat baskısının sürdüğü bir dönemde hükümetler krizlerle mücadele etmek zorundalar. Kamunun ekonomi içerisindeki ağırlığının dünya genelinde artması ise verimlilik açısından sorunları beraberinde getiriyor.
Artan enerji maliyetleri, son yirmi yılın en yüksek seviyesine ulaşan gıda fiyatları ve düşme eğilimine giren istihdam oranları küresel ekonomi açısından zorlu bir sürece işaret ediyor. Pandemi döneminde merkez bankaları istihdam piyasasını korumak için kredi maliyetlerini düşürürken kamu teşviklerini artırdı. Ortaya çıkan likidite enflasyona neden olurken istihdam korunmaya çalışıldı. Ancak Ukrayna Savaşı sonrası enerji fiyatlarındaki ani yükseliş küresel ekonomiye ciddi anlamda zarar verdi. Merkez bankaları piyasaya verdikleri likiditeyi azaltmaya çalışırken küresel enflasyon son 40 yılın zirvesine ulaştı. BM’ye göre son iki yılda yüzde 65’den fazla artan gıda fiyatları kamu ve merkez bankalarını zor durumda bıraktı. Enerji ve gıda fiyatları üzerinden oluşan baskı üretim artışlarıyla çözüşmeye çalışılırken Tayvan krizi tekrar gündeme geldi. Üretim ve talep artışıyla normale dönmeye başlayan tedarik zinciri yeni bir problemle karşı karşıya kaldı. Küresel teknoloji üretiminde önemli bir ülke olan Tayvan’ın Çin ve ABD arasındaki rekabet nedeniyle savaş tehdidine maruz kalması tedarik hattındaki düzelme eğilimini bozabilir. Bu eğilim de gıda, enerji ve tedarik fiyatlarındaki yükseliş trendini tekrar başlatabilir.
Post-pandemi dönemi
Ucuz kredi imkânlarının temel amacı ekonomik faaliyetlerin sürdürülebilmesini sağlamak iken istihdam piyasasını korumak da diğer bir hedeftir. İstihdamın korunmasının temel nedenlerinden biri üretimin salgın nedeniyle durmamasıydı. FED, Avrupa Merkez Bankası ve diğerleri sürece aktif olarak katılarak para politikasıyla kamuya destek oldular. Bunun bir sonucu olarak 100 milyonluk küresel istihdam kaybına rağmen küresel işgücü piyasası çok büyük krizlere maruz kalmadı. 2021’de toparlanma emareleri gösteren küresel büyüme salgının ilk döneminde işsiz kalanların tekrar istihdam edilmesini sağladı. Ancak 2022’in başlarından itibaren artan enflasyon ve Rusya-Ukrayna Savaşı yaşanılan ekonomik toparlanmayı negatif etkiledi. Almanya, Norveç, ABD ve Brezilya gibi birçok ülkede enflasyon rakamları petrol krizlerinden sonra en yüksek rakamlara ulaştı. Üretici enflasyonu ise İkinci Dünya Savaşından itibaren tarihi zirveleri görerek enerji krizinden derinden etkilendi. Petrol fiyatlarının artışı dizginlenirken doğalgaz fiyatlarının yükselişi alınan önlemlere rağmen sürüyor. ABD ve AB başta olmak üzere birçok aktörü etkisi altına alan ekonomik resesyon istihdam piyasası üzerinde tehdit oluşturuyor. Enflasyon henüz kontrol altına alınamazken ekonomik büyümenin negatife dönmesi çift taraflı bir krize ülkeleri maruz bırakabilir. Özellikle ABD’de ekonomik büyümenin yavaşlaması bunun önemli göstergeleri arasında bulunuyor.
Küresel gıda enflasyonu
BM tarafından açıklanan küresel gıda fiyat endeksi Ukrayna Savaşı’nın başlamasıyla kayıtlara alındığı tarihten itibaren en yüksek seviyeye ulaşarak küresel bir krize neden oldu. Totalde gıda fiyatları iki kattan fazla artarken tahıl ve sebze fiyatları daha büyük yükselişler gösterdi. Ukrayna Savaşı ve Rusya yaptırımları nedeniyle tahılın piyasalara verilememesi sonrası buğday, mısır ve arpa fiyatları tarihi zirveleri gördü. Son iki yıllık süreçte küresel tahıl enflasyonu yüzde 90’u aşarken sebze enflasyonu yüzde 150 seviyesini gördü. Enerji fiyatlarının da artış göstermesi gıda üretimini daha maliyetli hale getirdi ve iki yönlü olarak fiyat baskısı ortaya çıktı. Gelişmiş olan ülkelere kıyasla gelişmekte ve az gelişmiş ülkeler fiyat baskısına daha fazla maruz kaldılar. Ukrayna tahılının piyasalara verilememesi fiyat artışına ek olarak üretim ve tedarikte problemlere neden oldu. Afrika, Batı Asya ve Güney Asya ülkeleri tahıl tedarik etmekte zorlandılar ve tahıl enflasyonuna karşı mücadelede yetersiz kaldılar. Türkiye’nin tahıl koridoru girişimi ise tahıl enflasyonunun düşmesine önemli derecede katkı sundu. Üretim ve tedarikte sorun çözülürken BM, Ukrayna, Rusya ve Türkiye ortak tahıl tedarik yönetim mekanizmasını hayata geçirdiler. Ukrayna tahılının depolardan piyasaya ulaştırılması yeni hasat döneminin de gerçekleştirilmesini sağladı. 20 milyon tonluk tahılın ithalatçı ülkelerin erişimine açılması buğday, arpa ve mısır gibi ürünlerin fiyatlarının savaş öncesi döneme geri çekilmesini sağladı.
Enerji krizi
Temmuz’da BM’nin açıkladığı küresel gıda fiyat endeksi yüzde 8,5 düşüş gösterirken son 14 yılın en yüksek düşüş rakamı görüldü. Tahıl, sebze, et ve süt gibi temel gıda ürünlerinde de benzer bir eğilimin görülmesi özellikle az gelişmiş ülkeler açısından açlık ihtimalini ciddi düzeyde azalttı. Azalmaya başlayan petrol fiyatları da tarımsal üretim maliyetlerini aşağıya çekebilecek potansiyele sahip. Tedarik hatlarındaki düzelme ve devletlerin teşvikleri artırması küresel gıda enflasyonunu pandemi öncesi seviyelere çekebilir. Özellikle ülkelerin gıda ihraç kısıtlamalarını gevşetmesi mevcut düşüş eğilimine katkı sağlayacaktır.
Salgının başında düşmeye başlayan küresel talebin yeniden canlanması, Rusya yaptırımları ve üretimdeki dengesizlikler nedeniyle yükselen enerji fiyatları ülkelerde enflasyon ve sosyal huzursuzlukların artmasına neden oldu. İngiltere Merkez Bankası Eylül ayını işaret ederek enflasyonun yüzde 13,3 ile zirveyi göreceğini ve sonra düşüşe geçeceğini açıkladı. Büyük oranda enerji fiyatlarındaki artış nedeniyle yükselen enflasyon faizlerin yükseltilmesine sebebiyet verdi. FED başta olmak üzere birçok merkez bankası faizleri artırırken piyasadan alımları azalttı. Ancak doğalgaz fiyatlarının artışını sürdürüyor olması elektrik başta olmak üzere üretimdeki girdi maliyetlerinin yükselmesine neden oluyor. Almanya kömür santrallerini tekrar devreye almayı konuşurken nükleer enerjinin kullanımı yaygınlaştırılmaya çalışılıyor. Kamu binalarındaki ışıklar farklı saatlerde kapatılırken vatandaşların enerji tasarrufuna yönelmeleri isteniyor. Toplu taşımanın kullanımı için Almanya düşük maliyetli aylık ulaşım imkânı sunuyor. Hanelerde tüketilen elektriğin düşürülmesi ve ısınma ihtiyacının minimum düzeyde tutulması için Almanya’da kamunun girişimlerde bulunması da enerji krizinin bir yansıması olarak okunabilir.
İspanya, İtalya, Türkiye, Portekiz ve Fransa’da kamu hanelerin artan enerji maliyetlerini karşılayabilmesi için fatura teşviklerini devreye alırken, ABD enflasyonla mücadele için 750 milyar dolarlık paketi kanunlaştırıyor. Doğalgaz fiyatlarının yüzde 1000’den fazla arttığı bir süreçte devletlerin teşvik ve sübvansiyonları devreye alması normal olmakla birlikte yükselen enflasyonu dizginlemeye tehdit oluşturması muhtemel. Merkez bankaları üzerinden sıkı para politikası uygulanırken kamunun genişletici maliye politikasını tercih etmesi enflasyonun düşme süresini uzatabilir. İmalat sanayiinde üretimin temel bir girdisi olan elektrik fiyatlarının da AB genelinde tarihi zirvelere ulaşması ve artma eğilimini sürdürmesi enerji krizinin uzun vadeye yayıldığını ve Ukrayna Savaşı ile bağlantılı olduğunu gösteriyor.
Hükümetlerin krizle mücadelesi
Enerji, gıda ve istihdam açısından küresel ekonomi ciddi problemlerle mücadele ediyor. Gelişmiş ülkelere kıyasla krizin etkileri diğer ülkelere daha fazla yansıyor. Yatırım iştahı azalırken emlak gibi alanlara yönelen yatırımcılar gelişmekte olan ülkelere yatırım yapmaktan çekiniyorlar. Tarım ve sanayi gibi üretken sektörleri destekleyecek girişimlerden ziyade yatırımcıların farklı alanlara yönelmesi küresel risklerin hala tedirginlik oluşturduğunu gösteriyor. IMF ve Dünya Bankası gibi kurumlar da küresel ekonomik büyümeyi aşağı yönlü revize ederken uygulanan sıkı para politikasının istihdam üzerinde baskı oluşturduğunu dile getiriyor. ABD-Çin arasındaki gerginlik, jeopolitik krizler ve enerji fiyat baskısının sürdüğü bir dönemde hükümetler krizlerle mücadele etmek zorundalar. Kamunun ekonomi içerisindeki ağırlığının dünya genelinde artması ise verimlilik açısından sorunları beraberinde getiriyor. Ülkelerin salgının başından itibaren maruz kaldığı krizlere eklemlenen bölgesel savaş, kriz ve iklim değişikliği nedeniyle tarımsal üretimin zorlaşması mücadeleyi hem zorlaştırıyor hem de kamu harcamalarının artmasına sebep oluyor. Enflasyonist baskının azaltılması için işleme alınan sıkı para politikası ise tartışmaları beraberinde getiriyor. Tedarik zincirinde yaşanılan sorunların hala tam anlamıyla çözülememesi de küresel krizlerle mücadeleyi zorlaştırıyor.
[UHA Haber Ajansı, 22 Ağustos 2022]