AB’nin Türkiye 2021 Raporu’nda Doğu Akdeniz’e dair beyanları
ANKARA – UHA HABER / Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Hukuk Fakültesi Deniz Hukuku Anabilim Dalı araştırma görevlisi Halil İbrahim AKCAN, SETA Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’n sitesinde yayınlanan analizinin ‘AB’nin Türkiye 2021 Raporu’nda Doğu Akdeniz’e dair beyanları‘ bölümünde ise genel olarak AB’ye aday ülkelerin üyelik sürecine ilişkin konularda kaydettikleri ilerlemeleri yıllık olarak değerlendirerek kapsamlı bir rapor hazırlayan Avrupa Komisyonu’nun, Türkiye 2021 Raporu’nun 19 Ekim’de yayımlandığını hatırlatıyor.
Halil İbrahim AKCAN, Göç ve sığınma politikalarından güvenlik ve savunma politikalarına, ekonomik durumdan demokratik kurumların işleyişine kadar geniş bir yelpazede birçok konuya ilişkin değerlendirmelere yer verilen raporda, Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanlarının paylaşımı ve bölgedeki AB üyesi ülkeler olan Yunanistan ve GKRY ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki uyuşmazlıklara dair de değerlendirmelerin yer aldığına dikkat çekiyor.
Genel bir değerlendirme yapıldığında raporda 2020’nin ikinci yarısında yaşanan gerginliklerin ardından 2021 başında tansiyonun düşürülmesine yönelik atılan adımların birçok kez vurguladığının görüldüğünü ifade eden Araştırma görevlisi AKARCA, buna karşın ihtilaflı nitelikte olan alanlarda taraflar arasında karşılıklı olarak atılan adımlar neticesinde yaşanan “gerginlikler” ibaresinin değil Türkiye’nin “tahrik edici eylemleri” ifadesinin kullanılmasının, Türkiye Cumhuriyeti tarafından ihtilaflı alanlarda yürütülen sondaj faaliyetlerinin herhangi bir değerlendirmeye dahi tabi tutulmadan “yetkisiz sondaj faaliyetleri” olarak adlandırılmasının, Türkiye ve Libya arasındaki kıta sahanlığı sınırlandırmasına ilişkin mutabakat “üçüncü devletlerin haklarını ihlal etmesi sebebiyle hukuken geçersiz” kabul edilmesine rağmen Türkiye Cumhuriyeti’nin yetki alanı olarak öne sürdüğü bölgeleri ihlal eder nitelikteki Yunanistan ve GKRY tarafından akdedilen antlaşmalar için ise böyle bir ibareye yer verilmemesi gibi birçok örnek AB’nin genel tutumunu ana hatlarıyla ortaya koyduğuna dikkat çekiyor.
Halil İbrahim AKCAN, AB’nin, taraflar arasında tarafsız bir ara buluculuk yaparak konuyu çözüme ulaştırmaya çalışmaktan ziyade Yunanistan ve GKRY tarafından öne sürülen tezleri destekleyerek bunları Türkiye’ye dikte eder nitelikte bir tutum takındığını belirtiyor.
AKCAN, “Zaten AB’nin “kendisinin ve üye devletlerin çıkarlarını savunma ve bölgesel istikrarı muhafaza etme konusundaki taahhüdünü sürdürdüğüifade edilerek25 bu tutum açıkça ortaya konmuştur.
Raporda yer alan bazı hususların daha detaylı olarak incelenmesi yerinde olacaktır.
Nautical Geo Gemisinin Faaliyetlerinin Engellenmesi Raporda Türkiye Cumhuriyeti tarafından 2021’de atılan ve gerginliği düşüren adımlar not edilmekle birlikte Nautical Geo gemisinin faaliyetlerinin engellenmesi ise açıkça eleştirilmiştir” diyor.
“Bahse dair değerlendirme yapılabilmesi için eleştiriye konu edilen olayların nasıl geliştiğinin incelenmesi gerekmektedir” diyen Araştırma görevlisi AKARCA, sürecin 16 Eylül 2021’de Atina yönetiminin Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan’ın hak iddia ettiği ihtilaflı sahalarda, Doğu Akdeniz (EastMed) boru hattının muhtemel rotasının belirlenmesi için yapılacağı ifade edilen ve GKRY adına faaliyet gösteren Malta bandıralı Nautical Geo araştırma gemisinin de katılacağı araştırma faaliyetleri için 16-22 Eylül arasını kapsayan NAVTEX yayımlanmasıyla başladığının altını çiziyor.
Halil İbrahim AKCAN, Yunanistan tarafının Türkiye Cumhuriyeti’nin ilgili saha üzerinde iddia ettiği hakları görmezden gelerek yayımladığı NAVTEX, Türkiye tarafınca hukuka aykırı, saldırgan ve provokatif olarak tanımlanmış ve karşı NAVTEX yayımlanarak araştırma faaliyetlerine itiraz edildiğini belirtiyor.
AKCAN, geminin Türk kıta sahanlığını ihlal etme girişimi üzerine TCG Oruç Reis fırkateyni tarafından olası bir ihlalin müdahale ile sonuçlanacağı ifade edildiğini ve böylelikle Nautical Geo gemisi geri çevrildiğini ifade ediyor.
29 Eylül’de GKRY tarafından Nautical Geo’nun tartışmalı bölgelerde yeniden faaliyete başlayacağına ilişkin NAVTEX yayımlanması ile gerginlik tekrar alevlendiğini dile getiren Araştırma görevlisi AKARCA, Rum tarafının bu adımları karşısında Türkiye tarafından bölgede krize mahal vermemek için geminin bayrak devleti olan Malta ve geminin donatan şirketinin bulunduğu İtalya nezdinde diplomatik girişimlerde bulunulduğuna vurgu yapıyor.
Ayrıca 1 Ekim’de yayımlanan NOTMAR ve NAVTEX aracılığıyla faaliyetlerin Türkiye Cumhuriyeti ile koordine edilmesi gerekliliğinin denizcilere de duyurulduğunu açıklayan Araştırma görevlisi AKARCA, Türkiye’nin bu girişimlerine ve Türkiye Cumhuriyeti tarafından kıta sahanlığına girme teşebbüsünde bulunan gemi telsizle uyarılmasına rağmen geminin Türk kıta sahanlığını ihlal etmesi üzerine Türk Silahlı Kuvvetleri gemiyi saha dışına çıkardığını aktarıyor.
Süreci bu şekilde kısaca özetledikten sonra bu konu ile ilgili temelde iki değerlendirmenin yapılmasının mümkün olduğunu hatırlatan Halil İbrahim AKCAN, şöyle devam ediyor:
“Birincisi bu süreç ve bundan önce ve bundan sonra yaşanan benzer krizler Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanları sınırlarının tartışmalı olması sonucu ortaya çıkan feri sorunlardır ve bu krizlerin nihayete ermesi ancak sınırların taraflarca kesin olarak belirlenmesi ile mümkün olacaktır. Diğer bir deyişle sınırların taraflarca kesin olarak belirlenmesi gerçekleşmediği müddetçe yeni krizlerin vuku bulması kuvvetle muhtemeldir.
İkincisi ise raporda iddia edilenin aksine krizin yaşanması Türkiye Cumhuriyeti’nin değil Yunanistan ve GKRY’nin faaliyetleri sonucudur. Zira deniz yetki alanı sınırlarının tartışmalı olduğu Doğu Akdeniz’de Türkiye Cumhuriyeti’nin bu tip ihlallere sessiz kalması Yunan ve Rum iddialarının zımnen kabulü olarak değerlendirilerek Türkiye aleyhine hukuki durum oluşumuna sebebiyet verebileceğinden bu oldubittilere karşı çıkması ve engellemesi Türk devletinin bir sorumluluğudur. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti’nin
söz konusu geminin bayrak devletiyle ve donatanının bulunduğu devletle diplomatik bağlantılar kurması, 1982 BMDHS 79/3’e uygun olarak kıta sahanlığına döşenecek boru hattının güzergahının belirlenmesi sürecinin kendisiyle koordineli bir şekilde yürütülmesi gerektiğini yayımladığı NAVTEX ile belirtmesi Türkiye’nin iyi niyetini ve sorunu bir kriz haline dönüştürmeden çözme çabasını gösterir niteliktedir”. (devam edecek)
HABER : Ataner YÜCE
***
YAZAR HAKKINDA
HALİL İBRAHİM AKCAN
2020’de Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuştur. 2021’de İstanbul Medeniyet Üniversitesi’nde Kamu Hukuku alanında tezli yüksek lisans eğitimine başlamıştır. Avukatlık stajını aynı yıl içerisinde tamamlamıştır. Kasım 2021’den bu yana Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Hukuk Fakültesi Deniz Hukuku Anabilim Dalı’nda araştırma görevlisi olarak çalışmaktadır.
[UHA Haber Ajansı, 09 Şubat 2022]