Erdoğan Gümüş İpek Yolu’nun önemli noktalarından Mudurnu’yu yazdı
Derler ki; her kim görebilme muradına ererse Sarıkız’ı seslendirirmiş uzaktan gönlündeki sevdayı, sevdiğine kavuşma isteğini ve güzel niyetini. Vadide yankılanırmış bu dilek;
“Sarıkız! Sarıkız! Sarıkız! / Hüsnüm Âşık, Hüsnüm hüsnüne âşık! / Duy benim dileğimi! /Ahdım; açılsın bahtım, varayım sevdiğime!”
Söylenir ki; sadece Nevruz günlerinde, bademler, kızılcıklar, çiçeğe durduğunda ve güneşin ilk ışıkları Sarıkız Pınarı’nın süzülen sularına vurduğunda görünen Sarıkız, güneş Hisar’ın doruğunda bir mızrak boyu olduğunda sır olur, uçar karışırmış kayıplara. Yılın geri kalan zamanlarında da hiç gören olmazmış Sarıkız’ı pınar başında.
Hisar Tepesi’ne çıktığım vakit aklıma geliverdi Sarıkız efsanesi… Mudurnu’nun gençleri yıl boyunca Nevruzun gelişini, Sarıkız’ı görüp, hüsnü niyetlerini, tertemiz sevdalarını, ondan medet dilemeyi bekleyedursunlar biz de gördüklerimizi, güzel ülkemizin görülesi ve gezilesi bir cennet köşesini daha siz değerli okurlarımıza anlatmaya devam edelim.
Mudurnu, Kuzeybatı Anadolu İpek Yolu Ayaş-Sapanca koridorunun Beypazarı ve Nallıhan’dan sonraki en önemli duraklarından biri… Hisar ve Kulaklı tepelerinin arasında, etrafını saran yemyeşil bir vadi içindeki yerleşkesi, kırmızı kiremitli çatıları, kent siluetinin bozulmamış panoramik görüntüsüyle insanın yüreğini ısıtıyor. Tarihî geçmişine baktığımızda, Frigyalılar, Lidyalılar, Persler, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular ve nihayet Osmanlılar’a kadar birçok medeniyete ev sahipliği yapmış olduğunu görüyoruz. Adının nereden geldiğine ilişkin çeşitli rivayetler bulunmakla birlikte kaynaklar, Bursa Tekfurunun kızı Matarnı’dan aldığını, sonrasında Mondernes, Monderna, Mudurlu ve nihayet Mudurnu’ya dönüşmüş olduğunu belirtiyor.
17.yüzyılda yolu Mudurnu’dan geçen Evliya Çelebi, Mudurnu’da; “3000 konut, 17 mahalle, Yıldırım Camii ve Medresesi, 13 çocuk mektebi, 3 han ve hamam, 1100 iğneci tezgâhı ve dolabı olduğundan ve Mudurnu yapımı iğne ve boduçların (camdan yapılan oyma su kabı) Rum ülkeleri ve Hindistan’a kadar gönderildiğinden bahsediyor.
İpek Yolu’nun bu kadim şehri, zanaatın ve geleneksel el sanatlarının geçmişten günümüze aktarılmasında adeta bir köprü vazifesi görmüş. Maharetli ve nasır tutmuş ellerin, alın teriyle harmanlanarak ortaya çıkardığı bu ürünler Mudurnu’dan İstanbul’a nice pazar tezgâhlarında yerini almak üzere tarih boyunca kervanlarla taşınmış durmuş.
Bugün de Mudurnu’nun çarşılarında bu geleneksel yapı kendini hissettiriyor. Soba, ibrik, semer, nal, mıh, tabaklanmış deri, süpürge, sepet, bakır kaplar ve daha birçok el yapımı ürünler, dükkânların vitrinlerini süslerken, alıcılarını da bekliyor. Mudurnu’nun Demirciler Çarşısı ve Orta Çarşı’sında dolaşırken hâlâ varlığını sürdüren çekiç seslerinin bir melodi gibi kulaklarınızda çınladığına şahit oluyorsunuz. Bu mütevazı mekânların en güzel yanı, kapısından içeri adımınızı atar atmaz keyifli alışverişlerle birlikte tatlı sohbetlere de kapılarını açıyor olmaları. Anadolu’yu dolaşan Seyyah İbn-i Battuta’nın Mudurnu’yu anlatırken yöre halkının misafirperverliğini övmekte bu denli haklı olduğunu görmek ve bu geleneksel kültürel mirasın devam ettirilmesine şahit olmak sevindirici elbette…
Mudurnu’da görülmesi gereken en önemli geleneksel miras, Cuma günleri yapılan ve “bereket duası” adı verilen, 700 yıllık Ahilik geleneği töreninin hâlâ devam ettiriliyor olması. Ziyaretimizi Cuma gününe denk getirdiğimiz ve töreni izlediğimiz için şanslı addediyorum kendimi. Tören, Mudurnu’nun iki ana çarşısındaki esnafın katılımıyla gerçekleştiriliyor. Cuma salâsından sonra yapılan bu törene, Ahilik geleneğinden gelen saygının göstergesi olarak Orta Çarşı’da oturarak çalışan esnaflar ayakta; Demirciler esnafı ise hafta boyu ayakta çalıştıkları için oturarak iştirak ediyorlar. Ayrıca “hayır” olarak, ekmek, helva, lokum gibi yiyecekler dağıtılıyor.
Törenin ardından Mudurnu’nun Osmanlı sivil mimari örnekleri ve bozulmamış kent dokusunu yakından tanımak üzere sokaklarına atıyoruz kendimizi. İlk bakışta bir günde gezilebilecek büyüklükte bir şehir olarak görülse de dar sokaklarına girdikçe, insanı büyüleyen bu evler ve konaklar karşısında hayran kalıyoruz. Her birindeki yaşanmışlık izlerini görüp, hikâyelerini dinledikçe bir gün değil, günlerce dolaşmak, onları yakından tanımak ve tarihe yolculuk yapmak isteği doğuyor içimizde… Günümüzde aslına uygun restore edilmiş ve aralarında Armutçular Konağı gibi neredeyse yaklaşık iki asırlık tarihî bir geçmişe sahip olanlar var. Hacı Abdullahlar, Fuat Beyler, Keyvanlar, Hacı Şakirler, Tekkeliler Konakları butik otel olarak hizmet veren, huzur içinde konaklayabileceğiniz mekânlardan bazıları…
Bu sivil mimari yapılar, Safranbolu, Beypazarı, Göynük, Taraklı, Cumalıkızık’takilerle benzerlik göstermekle beraber, ayırt edici özellikleri de içinde barındırıyor. Yapılarda ağırlıklı olarak ahşap malzeme kullanılmış, sakin bir pencere ritmi, çıkıntılı üst kat pencereleri, sokaklara ve topografyaya göre ayarlanmış açılı bindirmeler, kırma çatılar, üçgen alınlıklar ve bina cephelerindeki oyma süslemeler usta ellerin maharetini gözler önüne seriyor.
Böylesine zengin bir kültürü yansıtan 165 ev-konak; aralarında cami, çeşme ve hamam olan birçok tarihî eser, Kültür ve Turizm Bakanlığınca tescil edilmiş. Genel dokunun bozulmamış olması nedeniyle de “Kentsel Sit Alanı” ilan edilmiş. Ayrıca 2018 yılında Uluslararası Cittaslow Birliği’ne kabul edilen Mudurnu, ülkemizin on beşinci “sakin şehri” unvanını kazanmış olmanın da haklı gururunu yaşıyor.
İlçe merkezinde bulunan, Yıldırım Bayezid’in Bolu şehzadeliği dönemine ait ve Osmanlı mimarisinde büyük kubbe yapımına ilk örnek eserlerden biri olma özelliği taşıyan Yıldırım Bayezid Camii, Kanuni Sultan Süleyman Camii, Yıldırım Bayezid Hamamı gezip gördüğümüz tarihî mekânlar oluyor.
Mudurnu’yu panoramik olarak seyretmek, fotoğraflamak isterseniz eğer, şehrin simgesel yapısı olan Saat Kulesi ideal noktalardan biri. Biraz yorulsak da yavaş adımlarla tatlı yokuşu aşıp 1890’da inşa edilen ve yeniden aslına uygun restore edilmiş olan kuleye çıkıyoruz. Saat Kulesi, her saat başı, zamanın akıp gittiğinden Mudurnuluları haberdar etmeye devam ediyor.
Mudurnu seyahatimizin son durağı Kültür Evi… Çocukluğunun bir bölümünü Mudurnu’da geçirmiş olan dünyaca ünlü halk bilimi ve halk edebiyatı araştırmacısı Prof.Dr.Pertev Naili Boratav adına açılan Kültür Evi’nde yöreye özgü antika eşyalar ve Boratav’a ait fotoğraflar sergileniyor. Bu güzel mekânda misafirleri karşılayan, kendi ifadesiyle 11 yıldır bıkmadan usanmadan hem Boratav hem de geçmişte evlerde kullanılan araç gereçlerle ilgili bilgi birikimini kendine has üslubu ve hoş sohbetiyle aktaran Necdet Akay’ı dinlemek, seyahatimizin en güzel ve hoş anılarından biri oluyor bizim için. Zamanın akıp gittiğinin farkına bile varamıyoruz bu hoş mekânda… (Kaynak: Turizm Güncel)
HABER : Erdoğan GÜMÜŞ
***
Yazar Hakkında
[UHA Haber Ajansı, 05 Şubat 2022]