Analiz: Soykırım suçu siyasallaştırılmamalı!

* Filistin’de insanlığın kendinden utandığı zamanlar yaşanırken, dünyanın başka bir yerinde, Afrika’da, dünün soykırım mağdurlarının, bugünün katliam faillerinin başrolünde bulunduğu gelişmeler yaşanmaktadır.
* Söz konusu sorun, Demokratik Kongo Cumhuriyeti (DKC) ve Ruanda arasında yaşanırken, Avrupa Birliği’nin (AB) konuya “belirli ölçüde” sessiz kalması ise yine AB yanlısı euobserver’ca eleştirilmiştir.
UHA / İnternational News Agency
Yazar: Hazel ÇAĞAN ELBİR
Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM) Avrupa Birliği, Türkiye – ABD İlişkileri, Kafkasya, Propaganda Çalışmaları, Terörizm Uzmanı Analist Hazel ÇAĞAN ELBİR’in, “Soykırım suçu siyasallaştırılmamalı!” başlıklı bir Analiz yaptı.
Geçtiğimiz günlerde, euobserver’da “The EU’s unwavering support for Rwanda must end now[1],” (Tr. AB’nin Ruanda’ya Koşulsuz Desteği Artık Sona Ermelidir) başlıklı makaleleri ile Kristof Titeca and Eric Kennes dikkat çekmiştir. Başlığından da anlaşılacağı gibi, makalede AB üye devletlerinin ve kurumlarının açıkça eleştirildiği görülmektedir.
Makale, Ruanda’nın M23[2] isyanını destekleyerek Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin doğusunda yer alan Goma’yı ele geçirmesi ve bölgedeki çatışmayı tırmandırması üzerine Avrupa Birliği’nin politikalarını eleştirmektedir. Uluslararası ilişkiler perspektifinden bakıldığında, bu durum güç politikaları, çıkar çatışmaları ve uluslararası normların ihlâli bağlamında önemli bir örnek teşkil etmektedir.
26 Ocak’ta M23, Ruanda ordusunun desteğiyle Goma’yı ele geçirmiştir. Birleşmiş Milletler (BM) raporları, Ruanda’nın M23’e 3.000-4.000 asker ve doğrudan askeri yardım sağladığını doğrulamaktadır. Söz konusu destek, 2021 yılından beri genişleyen isyanın Bukavu’ya ilerlemesiyle DKC’de potansiyel bir ilhaka işaret etmektedir. Başka bir değişle, sayılarla ifade edilmesi gerekirse, iki milyon insanın yerinden edilmesi, insani krizi derinleştirdiği olarak yorumlanabilir.
Makalede, AB’nin ise Ruanda’ya yönelik tutumunda tutarlı politikalar izlemekten uzak bir performans sergilendiği ortaya konmaktadır. 2022 ve 2024’te Avrupa Barış Fonu aracılığıyla Ruanda ordusuna Mozambik’teki barış operasyonları için 40 milyon Euro sağlanmış; ancak bu yardımın DKC’deki savaşı finanse ettiğine dair eleştiri sesleri yükselmiştir. Ayrıca, 2023 yılındaki 900 milyon Euroluk Global Gateway yatırımı ve 2024’teki kritik mineraller için bir mutabakat imzalanmıştır. Bahsi geçen anlaşmalar, Ruanda’nın M23’e desteğinin bilindiği bir dönemde yapılarak DKC’de protestolara yol açmış ve AB’nin bölgedeki meşruiyetini zedelemiştir.
Uluslararası Tepkiler ve Çifte Standartlar
2012 – 2013 tarihlerinde M23’ün Goma’yı ele geçirdiğinde AB ve üye devletler yardım kesintileriyle sert tepki vermişti. Ancak bu kez, Belçika, Almanya ve Birleşik Krallık dışında somut adım atılmamıştır. Fransa ise TotalEnergies’in Mozambik’teki 20 milyar Euroluk gaz projesini koruma amacıyla Ruanda’ya desteği sürdürerek yaptırımları engellemiştir. Makale, AB’nin Ukrayna’daki ihlâllere verdiği tepkiyle kıyaslandığında DKC’deki etkisizliğini çifte standart olarak nitelemektedir.
Makalede belirtildiği gibi, Ruanda, Afrika’nın “Singapur’u” olma hedefiyle sağlık gibi alanlarda gelişim sağlamış ve barış gücü katkılarıyla uluslararası desteği kazanmıştır. AB ve özellikle Fransa, ulusal çıkarlarını (enerji güvenliği, mineral erişimi) önceleyerek Ruanda’ya ayrı bir önem vermektedir.
Fransa’nın Ruanda’yı kayırmasının yanı sıra, AB’nin uluslararası hukuku koruma ve insani krizleri önleme konusundaki başarısızlığı, liberal normlarla çelişmektedir. Fransa’nın 1994 soykırımından kalan suçluluk kompleksi, AB’nin Ruanda’ya yönelik eleştirel yaklaşımını yumuşatmaktadır.
Makalede, mevcut durumun DKC-Ruanda sınırında “Kırım benzeri” bir değişikliğe yol açabileceği ve Afrika’da irredantist hareketleri tetikleyebileceği de belirtilmiştir. AB’nin anlaşmalardaki şartları uygulamaması, bölgedeki otoritesini daha da zayıflatma ihtimali ve Batı karşıtı hükümetlerin yükselişine zemin hazırlayabilmesi de makalede bahsedilen diğer önemli konulardandır.
Makale, AB’nin Ruanda’ya net bir tavır almasını ve mevcut anlaşmaları sona erdirmesini önermektedir. AB’nin Ruanda politikası, uluslararası hukuk ve meşruiyet bağlamında pragmatist bir mücadeleyi açıkça ortaya koymaktadır. AB’nin etkisizliği, Orta Afrika’daki çatışmayı daha da körükleyebilecek ve AB’nin küresel güvenilirliğini riske atabilecektir. Bu, uluslararası sistemde normlar ile güç politikalarının çatıştığı başka bir örneği daha gözler önüne sermektedir.
Ruanda Soykırımı’nın Kısa Tarihçesi
Ruanda Soykırımı, 6 Nisan 1994’te Ruanda Devlet Başkanı Juvénal Habyarimana’nın uçağının şaibeli düşüşü ile tetiklenen ve yaklaşık 100 gün içinde 800.000 ila 1 milyon Tutsi ve ılımlı Hutu’nun katledilmesiyle sonuçlanan bir katliamdır. Ancak bu olay, tek başına bir neden değildir. Uzun süredir biriken tarihsel, sosyal ve politik dinamiklerin bir sonucudur. Uluslararası ilişkiler perspektifinden bakıldığında, soykırımın temel nedenlerini şu şekilde sıralayabiliriz:
Ruanda, önce Almanya (1890-1916) ve ardından Belçika (1916-1962) tarafından sömürgeleştirildi. Belçika yönetimi, Tutsi azınlığı (nüfusun yaklaşık %14’ü) Hutu çoğunluğuna (%85) karşı kayırarak, etnik kimlikleri katı bir şekilde ayrıştırdı ve Tutsi’leri yönetimde üstün pozisyona getirmiştir. Bu, “Hamitik ideoloji” adı verilen ve Tutsi’lerin daha “üstün” bir ırk olarak görüldüğü sömürgeci bir politikadır[3].
1930’larda Belçika, kimlik kartlarına etnik kökeni zorunlu hale getirmiş, bu da etnik ayrımların kalıcı olmasına neden olmuştur. 1959’daki Hutu ayaklanması ve 1962’de bağımsızlığın kazanılmasıyla Hutu’lar iktidara gelmiş, ancak bu kez Tutsi’lere karşı ayrımcılık başlamıştır. Bu tarihsel miras, etnik gerilimi soykırıma zemin hazırlayan ana faktörlerden biri haline getirmiştir[4].
Paul Kagame
1990’da, Uganda’da sürgünde yaşayan Tutsi kökenli Ruanda Yurtsever Cephesi (RYC), Paul Kagame liderliğinde Ruanda’ya saldırarak iç savaşı başlatmıştır. Hutu hükümeti, bu tehdidi kullanarak Tutsi’leri “iç düşman” olarak propaganda malzemesi haline getirmiştir[5].
Yukarıda ele aldığımız konudan ayrı olarak değerlendirilmesi gereken bir diğer husus da euobserver’ın tarafsızlığıdır. İnternette euobserver ile geniş çaplı bir araştırma yapıldığında, yayın organını “kâr amacı gütmeyen” bir kuruluş olduğu görülebilmektedir. Buradan yola çıkarak, tarafsız ve demokratik bir çizgide bulunduğunu düşünmek doğaldır. euobserver isimli yayın kuruluşu, genellikle AB yanlısı tutumu ile ön plana çıkmaktadır.
Tabii bu durum AB tarafından da memnuniyetle karşılanmaktadır. Ancak yukarıda değerlendirdiğimiz haber göz önünde bulundurulduğunda, AB kuruluşlarının ve AB üye devletlerin eleştirildiğini görebiliyoruz. Yine de euobserver’ın “tarafsız ve demokratik” duruşunu AB ekseninde sınırlı seviyede tutulduğunu belirtmek yerinde olacaktır.
Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin uzun zamandır AB’nin, özellikle de Fransa’nın para ve askerle beslediği Ruanda tarafından taciz edildiği internette ancak derinlemesine bir araştırma yapıldığı zaman görülebilmektedir. AB’nin “can kaybı sayısı” temelli bir tepki vermek mekanizması olduğu Filistin katliamları sırasında da açıkça görülmüştür.
euobserver isimli yayın kuruluşunun da bu sürece katkı verdiğini belirtmek yanlış olmayacaktır. Yeteri kadar kişi hayatını kaybetmez, haksızlığa ve tecavüze uğramazsa, zulmün üzerinden belirli bir süre geçmezse, söz konusu “sorun”un bir değeri de yoktur. Ancak, konunun “geç değerlendirildiğine” yönelik eleştirilerin önüne geçmek için “tarafsız ve demokratik” AB zihniyeti, euobserver’ın kendini “ölçülü derecede” eleştirmesine izin vermiştir.
KAYNAKÇA:
[1] Kristof Titeca ve Erik Kennes, “The EU’s Unwavering Support for Rwanda Must End Now,” euobserver, euobserver.com, 4 Şubat 2025, https://euobserver.com/africa/arce9b9340.
[2] M23 isyanı, Ruanda’daki 1994 soykırımının ardından yaşanan Tutsi mültecilerin geri dönüşü ve bu süreçte çıkan çatışmaların bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Özellikle, 2008-2009 yıllarında yaşanan Üçüncü Kongo Savaşı’nda, Kongo hükümeti ile M23 arasındaki çatışmalar belirtilmektedir. 2012 yılında M23, Kongo’daki Goma şehrini ele geçirmiştir. Bu, isyanın önemli bir dönüm noktası oldu ve halk tarafından başlangıçta olumlu karşılanmıştır. Ancak, savaş sırasında M23 tarafından çeşitli insan hakları ihlalleri gerçekleşmiştir. M23’ün Goma’yı ele geçirmesi sırasında, zorla asker alımı, çocukların ve ergenlerin silah altına alınması gibi ciddi ihlaller yaşanmıştır. Ayrıca, Human Rights Watch’a göre, M23 tarafından 24 cinayet işlendiği rapor edilmiştir. Kongo ordusu (FARDC), Goma’dan çekilirken, Minova’da ciddi insan hakları ihlallerinde bulunmuştur. Bu dönemde, 128 tecavüz vakası kayıtlara geçti, ancak sadece dokuz asker tutuklandı ve soruşturmalar yetersiz kalmıştır. 1 Aralık 2012’de M23 Goma’dan çekilmiş ve ardından Kongo hükümeti ile müzakereler başlamıştır. Ancak, bu süreçte M23’nin talepleri ve müzakerelerin sonuçları hakkında net bilgi verilmemiştir. (Steffen Krüger. “M23 REBELLION: A FURTHER CHAPTER IN THE VIOLENCE IN EASTERN CONGO.” Edited by Gerhard Wahlers. REFORMS IN EUROPE. Konrad Adenauer Stiftung, 2013. http://www.jstor.org/stable/resrep10115.7.)
[3] “Rwanda: How The Genocide Happened,” BBC, bbc.com, 17 Mayıs 2011, https://www.bbc.com/news/world-africa-13431486.
[4] “Rwanda: How The Genocide Happened,” BBC, bbc.com.
[5] “Remembering the Rwandan Genocide,” Council on Foreign Relations, cfr.org, 10 Nisan 2024, https://www.cfr.org/podcasts/remembering-rwandan-genocide.
***
Yazar hakkında
Hazel Çağan Elbir 2008 yılında Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek Lisans derecesini 2012 yılında ODTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden “Ermeni Terörü ve Türk Basını (1973-1984)” başlıklı tezi ile aldı. Yüksek lisans tezi aynı başlıkla 2017 yılında Almanya’da bulunan yayınevi Manzara Verlag tarafından kitap olarak yayınlanmıştır.
2006 yılında TBMM’de, 2007 yılında Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM)’da ve Global Strateji Enstitüsü’nde staj yapmıştır. Yine 2007 yılında Avusturya’nın Graz şehrinde düzenlenen Model Avrupa Parlamentosu projesine katılmıştır. 2008 yılında Global Strateji Enstitüsü’nde dört ay süreyle Balkan Uzmanı olarak görev almıştır. Yüksek lisans yaparken 2011 yılında Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM)’de de staj yapan Çağan Elbir, Şubat 2012 tarihinden bu yana AVİM bünyesinde analist olarak çalışmaktadır. Hali hazırda Atılım Üniversitesi’nde Politik Ekonomi doktora adayıdır.
Çağan Elbir’in araştırma konuları arasında Avrupa Birliği, Türkiye – ABD İlişkileri, Kafkasya, propaganda çalışmaları, insanlığa karşı suçlar ve terörizm yer almaktadır.
Çağan Elbir her gün AVİM Günlük Bülten’in Avrupa bölümünü hazırlamaktadır.