Hürriyet Gazetesi köşe yazarı ve İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Osman Müftüoğlu “Yaşlanmanın 3 yeni işareti” başlıklı yazısını tamamı şu şekilde:
Sağlıklı ve uzun bir ömür evrensel bir beklenti, hepimizin arzuladığı ortak bir hedef. Joan Baez’in akıllıca saptadığı gibi “Nasıl öleceğinizi ya da ne zaman öleceğinizi seçemezsiniz. Sadece nasıl yaşayacağınıza karar verebilirsiniz”.
Ayrıca şu bilgi de kesin: “Bu dünyada değişmeyen sadece ve sadece 2 şey var: Vergiler ve ölüm.” Bu son cümlenin sahibini hatırlayamadığım için özür dilerim ama 40 yılı aşan hekimlik tecrübemin ve 30 yılı geçen “kaliteli yaşama ve yaşlanma” eğitimimin neticesi olarak şu cümlemi bir kenara siz de rahatlıkla bir kenara not edebilirsiniz: “Sağlıklı ve keyifli bir ömür sürmenin ve mümkünse de bu ömrün size bağışlanan süresini uzatabilmenin en etkili yolu yaşam tarzı seçimlerinizdir.”
Araştırmalar, bir kişinin sağlıklı ve uzun bir ömür sürmesinin en fazla yüzde 20’sinin genetik olarak belirlendiğini -bu rakam son yıllarda yüzde 7’ye kadar düşürüldü-, yüzde 80’inin ise büyük ölçüde beslenme, uyku, egzersiz, huzur, sosyal ilişkilerin gücü ve yaşadığınız çevre ile kurduğunuz ilişkilere yani yaşam tarzı faktörlerine bağlı olduğunu göstermektedir.
Başlıktaki sorunun yanıtına gelince… Yaşlanma sadece fiziksel ve ruhsal bir süreç değildir. Beden ve ruh yaşlandıkça içimizde süre giden birçok sistem de yaşlanmadan nasiplenmektedir: Bağışıklık yaşlanması, hormonal yaşlanma ve metabolik yaşlanma bunların en önemlileridir.
VARAN 1
BAĞIŞIKLIK SİSTEMİMİZ DE YAŞLANIYOR
Yaşlılığın kaderini ve kalitesini belirleyen en önemli değişimlerden birinin bağışıklık yaşlanması olduğu kesindir. Bağışıklık sisteminin yaşlanması, vücudun sürekli olarak iç ve dış antijenik uyarılara maruz kalmasının bir sonucudur. Bağışıklık sistemini yaşam boyu etkileyen “antijenik yük” ve “oksidatif stresler” her birimizin bireysel “bağışıksal savaş ve güç” geçmişini oluşturur. Diğer taraftan bağışıklık sistemimizde ilerleyen yaşla birlikte ortaya çıkan güçsüzlük ve dengesizlikler bedenimize yönelik dış (mikroplar, alerjenler, toksinler) ve iç (kanserler, otoimmün saldırılar) saldırıların tanınması ve yok edilmesinin etkinliğinde de bir azalmaya yol açar. Ayrıca aynı değişimler kanımız, hücre, doku, organ ve sistemlerimizde “iltihabi/enflamatuar” süreçleri devreye sokar.
Neticede de beden beklenenden daha hızlı bir yaşlanma sürecine girer. Yaşlılığını takip eden herkesin bu nedenle bağışıklık yaşlanmasının ne durumda olduğunu bilmesinde fayda vardır. Zira gençliğinizde 2-3 günde işinize, gücünüze ara vermeden bile atlatabildiğiniz sıradan soğuk algınlıkları yaşlılığınızda karşınıza muazzam bir zatürre depremi olarak çıkabiliyorsa bunun nedeni bağışıklığınızın kötü yaşlanmasıdır.
VARAN 2
METABOLİK YAŞLANMAYA DİKKAT
Yaşlılığımız ilerledikçe metabolik sistemlerimiz de bozulmaya ve kırılganlaşmaya başlar. Yaşlanma sürecinde çoğumuzun “göbeklenme, karaciğer yağlanması, insülin direnci veya şeker hastalığı, trigliserit yüksekliği, ürik asit fazlalığı, kolesterol dengesizliği” ve benzeri sorunlarla karşılaşmasının nedeni aslında metabolizmamızdaki ilerleyici kırılganlık ve bozuşmadır. Metabolik yaşlanmayı önlemenin yolu da yine ve öncelikle doğru yaşam tarzı seçimlerine odaklanmaktır. Özellikle sağlıklı beslenme ve düzenli egzersizin metabolik yaşlandırmayı geciktirebileceğini çok iyi biliyoruz.
VARAN 3
HORMONAL YAŞLANMA ÜZÜCÜDÜR
Yaşlanma sürecinde kadınlarda da erkeklerde de bir dizi hormonal kayıp ortaya çıkar. Bu kayıplar özellikle kadınlar için menopoz döngüsü nedeniyle daha sert ve acımasızdır. Kadınlarda adet döngüsündeki değişiklikler 40 yaşından sonra süratle devreye girer. Erkeklere gelince… Hormonal yaşlanma onları da etkiler. Yaklaşık 30’lu yaşlardan itibaren erkeklerde testosteron üretimi -genellikle- yılda yaklaşık yüzde 1-2 oranında azalma sürecine girer. Hormonal yaşlanmanın neticeleri sadece üremenin yavaşlaması ya da durması yani “üreme yaşlanması” ile sınırlı değildir. Yaşla birlikte artan “yorgunlukların, çökkünlüklerin, uyku kayıplarının, huzursuzluklarının, terleme ve sıcak basmalarının, öfke kontrolünde zorlanmalarının, kas ve kemik azalmalarının, boy kısalmalarının, göbek çevresi kalınlaşmalarının, cinsel istek kayıplarının ve daha pek çok yaşlanma sorununun” arka planında hormonal yaşlanma vardır.
UNUTMAYIN
YAŞLANMANIN BAŞKA BOYUTLARI DA VAR
Yaşlanmanın sonuçlarının sadece hormonal, metabolik ve bağışıksal yapılanmamızı etkilediğini zannetmeyin. Yaşlanma sürecinde başka değişimler de oluyor. Mesela bağırsağımızdaki MİKROBİYOM GÜCÜ de yaşlanıyor (mikrobiyomik yaşlanma). Mesela beynimizdeki NÖRAL ORGANİZASYONLAR da yaşlanmaktan nasibini alıyor (nörodejeneratif yaşlanma). Mesela kas, kemik ve eklemlerimizin bize sağladığı ESNEKLİK VE HAREKET GÜCÜ de yaşlandıkça azalmaya başlıyor (mobilite yaşlanması). Lütfen bu satırları okuyunca moraliniz bozulmasın. Zira bütün bu olumsuzlukların “AKILLI YAŞAM TARZI DEĞİŞİMLERİ” ile geciktirilebilmesi de yavaşlatılabilmesi de mümkün! Kısacası YAŞLANMA YOLCULUĞUNUZDA DA HAYATINIZ SİZİN ELİNİZDE.
***
Yazar hakkında
Osman Müftüoğlu, 1955’te Anamur’da doğdu. 1972’de Anamur Lisesi’ni, 1978’de Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitirdi. 1984’te iç hastalıkları uzmanı, 1989’da endokrinoloji ve metabolizma hastalıkları klinik şefi yardımcısı, 1989’da doçent, 1990’da iç hastalıkları klinik şefi, 1997’de profesör oldu.