Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN yazdı: “Büyük Makedonya Kuruluyor -3-“
“Osmanlı Devleti, gerileme sürecinde Balkanlar’da ayakta kalabilmek için Makedonya’da bir modern jandarma teşkilatını oluşturmuş ve bu askeri gücün yoğun desteği ile Makedonya’nın merkezi olan Selanik ve yöresinin güvenliğini sağlamaya çalışmıştır.”
Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN
[Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN]
Ne var ki, İngiltere, Fransa ve Almanya gibi batının emperyal devletleri Osmanlı’yı Balkanlar’dan ve Avrupa kıtasından kovmayı hedef haline getirdikleri için, alt kimlikli Balkan halklarına dönük kışkırtmalar sürüp gitmiş ve bu nedenle yeni kurulan Jandarma örgütü ile istenen sonuç elde edilememiştir. Selanik’te oluşturulan Hareket Ordusunun devletin çöküşü aşamasında İstanbul’a gelerek merkezi teslim alması da direniş hareketlerinin Makedonya’dan Anadolu bölgesine doğru kaymasına yardımcı olmuştur.
Hareket Ordusu Makedonya’nın güvenliğini sağlayacağına İstanbul’a gelerek devlet merkezinin güvenliğine öncelik vermesi, Osmanlı yönetiminin Makedonya bölgesinde çökmesine neden olmuştur. Hareket Ordusu ile İstanbul’a gelerek devletin yönetimini ele geçiren Jön Türk hareketi, batı tipi bir devleti Makedonya merkezli olarak Balkanlar’da kuramayınca, bir ulusal kurtuluş savaşı üzerinden küçük Asya denilen Anadolu yarımadası üzerinde kurmaya yönelmiştir. Bu yüzden Anadolu’daki Türk devleti ile Makedonya arasında tarihten gelen sıkı bağlar vardır. Özellikle Makedonya’dan Anadolu’ya gelen Balkan göçmenleri bu tarihsel bağların köprülüğünü yapmaktadırlar.
Balkan göçmenlerinin ve özellikle Makedon asıllıların ve Makedonya’dan Türkiye’ye gelen Balkan Türkleri ile Musevilerinin, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir ulusal ve üniter devlet olmasına, laik ve çağdaş bir yapılanma ile ortaya çıkmasına olan büyük katkılarında, Makedonya’da ve Balkanlar’da gerçekleştirilemeyen Osmanlı sonrası çağdaş devlet arayışının önemli bir payı olduğu anlaşılmaktadır. Balkanlar’daki gecikme Anadolu’daki hızlı oluşum ile giderilmeye çalışılmış ve Osmanlı sonrasında çağdaş bir devlet yapılanması projesi Balkanlar üzerinden gerçekleştirilemeyince, bu kez Balkan göçmenlerinin ön planda yer aldığı bir ulusal kurtuluş savaşı ile Anadolu üzerinde başarılmıştır. Makedonya doğumlu Atatürk’ün öncülüğünde tarih sahnesine çıkan genç Türkiye Cumhuriyeti, böylesine bir sürecin ve tarihten alınan derslerin ürünüdür. Osmanlı devletinin bitişi Türkiye Cumhuriyeti’nin tarih sahnesine çıkışı ile noktalanmıştır.
Anadolu yarımadası üzerinde tarih sahnesine çıkan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu önderinin bir Makedonyalı olmasının tesadüf olmadığı anlaşılmaktadır. Selanik’teki siyasal birikim nasıl Hareket Ordusunu yaratarak Osmanlı devletini kurtarmaya yöneliyorsa aynı doğrultuda, Birinci Dünya savaşı sonrasında da Osmanlı devleti yerine onun merkezi topraklarında bir merkezi ulusal ve üniter devletin, Makedonya’dan kovulanlar tarafından gündeme getirildiği ve bu girişime bir Makedonyalı olarak Mustafa Kemal’in öncülük yaptığı görülmektedir. İmparatorluk sonrasında Balkanlar’da küçük devletçikler kurulurken, Orta Doğu’daki İslam toprakları da parçalanmış ve bu bölgenin tam ortasında bir Yahudi devleti iki bin yıl sonra kurulabilmiştir. Balkan Musevilerinin bir kısmı Kemalist Türkiye Cumhuriyeti’ne göç ederken, geri kalan bir kısmı da daha sonraki aşamada bu Yahudi devleti olan İsrail’e göç etmişlerdir. Avrupa’da 1648 tarihli Vestfalya Antlaşmasının imzalanması üzerine, Avrupa krallıkları ulus devletlere dönüşmüş, ama bu aşamada Museviler bulundukları ülkelerden dışlanarak Avrupa kıtasının dışına itilmişlerdir.
İşte bu süreçte gündeme gelen Siyonizm üç yüz yıllık bir oluşum sonrasında kutsal topraklar da İsrail devletinin kuruluşunu başarabilmiştir. Osmanlı sonrasında Türkler Kemalizm ile kendi devletlerini Asya topraklarında kurarlarken, Museviler de Filistin de bir Yahudi devletini iki bin yıl sonra Siyonizm ile kurma şansını elde ediyorlardı. İkinci dünya savaşına kadar Siyonistler bütün Yahudileri Filistin’de toplayamadıkları için Osmanlı sonrasında hemen bir İsrail devleti kuramamışlar, ancak İkinci Dünya Savaşı sonrası koşullarda bu şansı elde edebilmişlerdir. Ne var ki, gene bütün Yahudiler kutsal topraklara geri dönmemişler, özellikle deniz kenarı kentlerde dünya ticaretini tekellerinde tutan zengin Musevi grupları çöl araziye gitmeyince, ikinci dünya savaşı koşullarında Hitler ile yaratılan büyük korku sayesinde fakir ve işsiz Yahudiler gemiler ile Filistin’e taşınarak bir Yahudi devleti kurabilmenin girişimleri ile sonuç alınabilmiştir. Ne var ki, İsrail’in kurulmasından bu yana yarım yüzyılı aşan uzunca bir süre geçmesine rağmen, gene de bütün dünya Yahudileri bu çöl alan ülkesine gitmeyi ret ederek zengin yaşamlarını dünyanın önde gelen büyük ülke ve kentlerinde sürdürebilmişlerdir. Kurulduğu günden bu yana sürekli olarak savaşmak zorunda kalan İsrail devleti, giderek ABD ile beraber merkezi bir savaş makinesine dönüşmüş ve bölgesel hegemonya düzeni kurabilmek amacıyla bir üçüncü dünya savaşını dünya gündemine dayatmıştır.
Çölün ortasındaki küçük ve susuz ülke olan Filistin’e gitmeyen zengin Museviler, bir üçüncü dünya savaşı sürecinde İsrail’e gitmek istemedikleri için kendilerine yeni bir yedek ülke arayışı içerisine girmişlerdir. İngilizler Filistin öncesinde Uganda’yı, Fransızlar ise dünyanın en büyük adalarından birisi olan Madagaskar’ı, Amerikalılar Kuzey Arjantin ile batı Avustralya’yı Yahudilere devlet kurabilmeleri için önermelerine rağmen, Siyonizm dünya egemenliği amacıyla merkezi coğrafyadaki kutsal topraklara öncelik vermiş ama yarım yüzyılı aşkın bir zaman dilimi geçmesine rağmen, İsrail sınırları belli ve kutsal topraklara yerleşmiş yeni bir devlet yapılanmasını bir türlü kazanamamıştır. Yahudiler Siyonist çizgide Filistin de ısrarcı olmuşlar, kutsal toprakların alternatifi olarak da Kırım yarımadasını düşünmüşlerdir. Sovyet devrimini destekleyen Siyonistler Sovyetler Birliği zamanında Kırım’ı Rusların elinden alarak geçici bir statü ile Ukrayna’ya bağlamışlar, sosyalist sistemin çöküşünden sonra bu yedek ülkeye doğru nüfus kaydırması yapmaya başlamışlardır.
Ne var ki, özellikle Amerikan Yahudileri İsrail’e gitmezken, Yahudiliğin yeniden Avrupa kıtasına dönüşünü gündeme getirerek, Balkanların merkez ülkesi olan Makedonya’yı İsrail’in gerçek alternatifi olabilecek bir ülke olarak görmeye başlamışlardır. Küreselleşme sürecinde Siyonist Musevi lobilerinin tekeline geçen büyük tekelci şirketler ve uluslararası bankalar yeni dönemde İstanbul’a taşınmaya yönelirlerken, Bizans’ın eski merkezi olarak Konstantinapolis’i Fener Rum Patrikhanesinin öncülüğünde ve Musevi Sinagoglarının destekleriyle dünya ticaret merkezi olarak ilan etmeye hazırlanırlarken, New York merkezli Amerikan Yahudi lobilerinin Selanik merkezli büyük Makedonya’ya doğru gelmeye yöneldikleri anlaşılmaktadır. Bu doğrultuda bütün Makedonya kentlerinde büyük sinagoglar yapılmaya başlanmış ve Yahudiler ile Makedonya arasında tarihten gelen bağlar, Balkan Museviliği tarihi kullanılarak canlandırılmaya yönelinmiştir. Başkent Üsküp’te hem Yahudi hem de soykırım müzeleri açılarak, Makedon halkında haksızlığa uğramış Museviler imajı canlandırılmaya çalışılmıştır. Balkan Musevilerinden gelen ve kalan bütün kültürel değerler yavaş yavaş yeni bir Musevi Makedonya yaratılması doğrultusunda, çeşitli vakıflar ve şirketler aracılığı ile hem sivil toplumculuk hem de serbest piyasacılık üzerinden öne çıkarılmaya başlanmıştır.
Küresel sermayenin büyük askeri gücü olarak ABD ordusu ve NATO örgütü Kosova’yı işgal ederek buraya yerleşmiş ve muhtemel bir üçüncü dünya savaşı sırasında doğunun önde gelen büyük devletlerine karşı en büyük askeri depolamayı bu ülkedeki askeri üsse yapmıştır. Kosova’ya askeri olarak yerleşen ABD’nin bu gücünden yararlanmak isteyen Amerikan Musevileri de yavaş yavaş Makedonya’ya doğru yola çıkmışlardır. Özellikle, bu ülkenin bütün kentlerinde batı destekli sinagoglar yaptırılırken, aynı zamanda büyük Yahudi şirketleri de devreye girerek çok miktarda gayrimenkul ve toprak alımlarına başlamışlardır. Makedonya’nın tam olarak Avrupa Birliği üyesi olmasından önce bu küçük ülkeye yerleşmeyi kararlaştıran Musevi lobileri, bütün Makedonya kentlerine gelirken aynı zaman Selanik ve yöresindeki güney Makedonya topraklarını da hedeflemişler ve tam bu bölgelere gelirken, Yunanistan’ın küresel ekonomi üzerinden büyük bir ekonomik çöküşe doğru sürüklenmesine yol açmışlardır. Bir Avrupa Birliği ülkesi olmasına rağmen küresel sermayenin baskılarından kurtulamayan Yunanistan’ın kurtuluşu engellenmiş ve göstermelik girişimler sonuçsuz kalınca bu ülkenin geleceği iyice belirsizleşmeye başlamıştır. Bağımsız Makedonya Cumhuriyeti’ni kendi toprakları arasında yer alan Güney Makedonya bölgesi nedeniyle bir türlü kabul etmeyen Yunanistan, şimdi Amerikan Musevi lobilerinin desteği ile Selanik ve yöresinin Yunanistan’dan koparak Makedonya ile birleştirileceği bir yeni aşamaya doğru sürüklenmektedir. Annesi bir Amerikan Yahudi’si olan eski başbakan Yunanistan’ı kurtarmamış ve geri çekilerek ülkenin çöküşünü izlemeyi tercih etmiştir.
Selanik’in merkezinde yer aldığı güney Makedonya yakın zamanda Yunanistan’dan koparak Kuzeydeki bağımsız Vardar Makedonya’sı ile birleşirse, o zaman bugünkü Bulgaristan sınırları içerisinde yer alan eski doğu Makedonya bölgesinin merkezi kenti olan Blogevgrat yöresinin de Bulgaristan’dan koparak Makedonya ile birleşeceği ve böylece hem güneyinde hem de doğusunda toprakları genişleyecek olan yeni Makedonya’nın, daha büyük bir ülke ve devlet konumuna geleceği anlaşılmaktadır. Ülkenin batısındaki Arnavutların Arnavutluk’a göçleri sağlanırsa o zaman, Arnavut nüfusu ile batı Makedonya’nın ülkeden kopması önlenebilecek ve böylece her üç yandan büyük bir Makedonya’nın ortaya çıkması sağlanabilecektir. Ayrıca, Yunanistan’dan kopacak Selanik kenti yeniden oluşacak Büyük Makedonya’nın başkenti olacaktır. Böylece, dünya zenginliğini elinde tutan Amerikan Yahudilerinin rahatlıkla gelip yerleşebilecekleri geniş ve güvenli bir Makedonya devleti Avrupa kıtasındaki Balkan toprakları üzerinde kurulabilecek ve Museviler, yeniden Avrupa kıtasına dönebileceklerdir. Selanik deniz kenarı konumu ile ikinci bir İstanbul olabilecek ve yeniden eski Osmanlı hinterlandının Siyonist lobilerin kontrolü altındaki küresel sermaye üzerinden küresel sermaye ile beraber Musevilerin kontrolü altına girmeleri sağlanabilecektir. Makedonya kentlerinde başlayan kentsel dönüşüm programları ile beraber, büyük oteller ve alışveriş merkezlerinin yapımı ile beraber tam anlamıyla bir ülkesel dönüşüm Siyonizm için Amerikan Musevileri aracılığı ile gerçekleştirilmektedir. (devam edecek)